Allah kimlerin iftar sofrasına icabet eder?
Yüce Rabbimiz mekândan zamandan münezzehtir...O'nu uyku, uyuklama almaz. Elbette ki sofraya ihtiyacı da yoktur. Peki yüce Allahın iftar ve ikram sofralarına icabet etmesi nasıl mümkün olur?
Yaptığı dini programlarla büyük beğeni toplayan Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, iftar sofralarına kimlerin davet edileceği ve Yüce Allahın kimlerin sofrasına gidebileceğini, Hz Musa zamanında yaşanmış ibretlik bir hikayeyle şöyle anlatıyor.
İşte o yazı...
İftarda sofranıza Allah'ı davet edin
Ramazan ayında sofralarınız, hali iyi olanların birbirlerini davet ettikleri birer zenginler sofrasına dönüşmesin. Mutlaka sofranızda bir yetim, bir öksüz, bir düşmüş, bir borçlu, bir ağzı dualı, bir kimsesiz olsun.
Yüce Rabbimiz mekândan zamandan münezzehtir. O'nu uyku, uyuklama almaz. Elbette ki sofraya ihtiyacı yoktur. Denilir ki Hz. Musa'nın kavmi Hz. Musa'ya derler ki; "Yüce Allah'ı soframıza davet et. O'na yemek ikram etmek istiyoruz." Hz. Musa (a.s.) kavmine kızar. Der ki; "Bilmiyor musunuz, Yüce Rabbimiz insanlara ait böyle eksikliklerden pak ve uzaktır? Onun için böyle haller düşünülemez. Yüce Allah'ın sizin ekmeğinize yemeğinize ihtiyacı yoktur. Allah yemez, içmez, uyumaz." Ancak kavmi ısrar eder. Daha sonra Hz. Musa Yüce Rabbin vahyine ulaşınca Rabbimiz sordurur: "Musa, kavminin isteğini neden bana iletmedin? Onlar beni yemeğe çağırdılar." Hz. Musa der ki; "Ya Rabbi, seni tenzih ederim. Senin sıfatlarını biliyorum. Sen böyle şeylerden (ekmekten, yemekten, su içmekten, uykudan) arınmışsın. Paksın, münezzehsin." Yüce Rabbimiz Hz. Musa'ya buyurur ki; "Kavmin hazırlık yapsın. Cuma günü ben onların davetine karşılık vereceğim." Hz. Musa kavmine döndüğünde bunu onlara söyler. Kavmi müthiş bir hazırlık yapar.
Çeşit çeşit yemekler hazırlanır. Her ev yemek getirir. Hazırdırlar. Ve Yüce Rabbi beklemekteler. Ancak gelen giden yok. Neden sonra akşam üstü, her tarafı dökülen, gariban ve muhtaç olduğu belli olan bir fakir gelir ve "Bu fakire bir lokma" der. Halk ve Hz. Musa derler ki; "Biz, Yüce bir misafir bekliyoruz. Sen bekle, hatta bize su taşı. Sonra seni doyururuz." Beklerler. Gelen giden yok. Kavmi Hz. Musa'yı kınarlar. Fakir de, bir şey yiyemeden yoluna devam edip gider. Ertesi gün Hz. Musa'ya Rabbin emri tecelli eder. Hz. Musa der ki; "Ya Rabbi, ben mahcup oldum. Sizin lütfunuz o sofraya tecelli etmedi." (Hz. Musa Yüce Allah'ın gelmeyeceğini ama lütfunun bir şekilde tecelli edeceğini, oraya bir türlü yansıyacağını biliyordu.)
KİMSESİZE SOFRA
Yüce Rabbimiz buyurdu; "Musa ben geldim. Ama siz beni doyurmadan gönderdiniz." Hz. Musa hayret içinde; "Ya Rabbi nasıl olur?" deyince Rabbimiz buyurdu; "O fakir geldi ya ! İşte ben o fakirin yanında idim. Onu doyurmuş olsaydınız bana ikram etmiş olurdunuz. Bilmiyor musunuz? Ben yoksulun, muhtacın, düşmüşün yanındayım. Ona ikram ettiğinde bana ikram etmiş olursunuz. Ben susamış kulumun yanındayım. Ona su verdiğinizde bana su vermiş olursunuz." Bu anlamda sofranıza Rabbimiz'in yanında olduğu fakirleri davet eder misiniz ? Sofralarınız, hali iyi olanların birbirlerini davet ettikleri birer zenginler sofrasına dönüşmesin. Mutlaka sofranızda bir yetim, bir öksüz, bir düşmüş, bir borçlu, bir ağzı dualı, bir kimsesiz olsun.
Annenin hizmete ihtiyacı var
Ebu'l-Haseni'l-Harkani hazretleri şöyle anlatır: "İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin, hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri, annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teala'ya ibadet ederdi. Bir akşam, allah Teala'ya ibadet eden kardeş yaptığı ibadetten duyduğu hazdan dolayı kardeşine: "Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibadet edeyim" dedi.
Kardeşi kabul etti. İbadet ederken secdede uyuyakaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona: "Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık" deyince genç: 'Ben Allah Teala'ya ibadet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz' dedi. Ses ona: 'Evet, senin yaptığın ibadetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı' karşılığını verdi."
***
Soru-cevap
1- Mukabele ne demektir ?
Mukabele karşılıklı Kuran'ı takip etmek demektir. İyi bilen biri Kuran'ı okur, diğerleri de takip ederler. Hz. Peygamber her yıl ramazanda bir kez Cebrail'e böylece inen ayetleri okur. Cebrail de takip ederdi. Mukabele ramazan ayının güzel bir geleneğidir. 2- Televizyondan hatim takip edebilir miyim? Elbette takip edebilirsiniz. Ancak sizin de okunan ayetleri dilinizle ve gözünüzle takip etmeniz gerekir. Yoksa sadece dinleme sevabı alırsınız. Hatim yapmış olmazsınız. 3- Namaz kılmayan bir kişi oruç tutabilir mi? Namaz ve oruç ayrı iki farzdır. Elbette ki Müslüman'ın beş vakit namazını kılması ve orucunu tutması gerekir. Bu farzdır. Ancak namaz kılmayan veya kılamayan bir kişiye "oruç tutamazsın" deme hakkına sahip değiliz. Kişi neyi yapabilirse o onun için iyidir. Tümünü yapamayana, tümünü terk et demek doğru değildir.
***
Peygamberimiz'in (s.a.v.) Hz. Ebubekir'e öğrettiği dua
Allah'ım, Peygamberin Muhammed, dostun İbrahim, sırdaşın Musa, kelime ve ruhundan olan İsa hürmetine, Musa'ya inen Tevrat, İsa'ya inen İncil, Davut'a inen Zebur, Muhammed'e (s.a.v.) inen Kur'an hürmetine, bütün Peygamberlerine verdiğin vahiy hürmetine, mahlukatın üzerindeki kaza ve takdirin, senden isteyenlere verdiklerin; fakir ettiğin zenginler, zengin ettiğin fakirler, hidayete ulaştırdığın kimseler hürmetine, Kuran-ı Kerim'de olan Samed, Ehad ve Tahir isimlerinin hürmetine, gündüzleri aydınlatıp geceleri karartan ismin hürmetine, azamet ve kibriyan ve Zatı'nın nuru hürmetine, senin kuvvet ve kudretinle Kuranı Kerim'i okuyup anlamamı ve bütün hareketlerimi ona uydurmamı senden dilerim. Güç ve kuvvet ancak sendendir. Ey merhametlilerin en merhametlisi... (İhya, 1, 911: İbn Hibab'dan)
Nihat Hatipoğlu / SABAH
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.