Akıldan sonra en büyük nimet...

Akıldan sonra en büyük nimet...
 İnsana akıldan sonra verilen en büyük nimettir zaman.Geçmiş ve gelecek endişesi insanın "an"ı hakkıyla yaşamasını engelleyebilir. Bunun olmaması...

 

İnsana akıldan sonra verilen en büyük nimettir zaman.

Geçmiş ve gelecek endişesi insanın "an"ı hakkıyla yaşamasını engelleyebilir. Bunun olmaması için geçmişe tövbe, geleceğe de ümit ile bakmaktan başka bir şeyle meşgul olmamalı mümin.

Zaman en kıymetli hazinemizdir

Zamanınızı iyi değerlendirin

Büyük sahabi Hz. Abdullah bin Mesud, "Üzerine güneşin battığı ve ömrümün eksildiği ancak amelimin artmadığı bir güne duyduğum pişmanlık kadar, başka bir şeye pişmanlık duymadım" derken zamanın kıymetini ne güzel ifade eder. Büyüklerimiz bu yüzden "Vakit nakittir" diyerek zamanın kıymet ve ölçüsünü veciz bir şekilde anlatmışlardır. Şimdi bize düşen de onların bu gayretlerini boşa çıkarmama adına bu hazineyi en ideal şekilde kullanmanın yollarını bulup öğrenme ve bu şekilde ebedi mutluluğa ulaşmak olmalıdır.

Denilebilir ki insana akıldan sonra verilen en değerli nimet zamandır. İnsanı aslında hayatta en fazla ilgilendiren şey de "Bu nimeti (zamanı) nasıl kullanırım" sorusu olmalıdır. Çünkü insanın en önemli sermayesi hayatı ve o hayatı içinde geçirdiği zamanıdır. Oysaki insana hayatı veren, elbette ki onu nasıl kullanması gerektiğini de bildirmiştir. Bu yüzden hayatının her anına o ebedi rotaya göre yön vermekle yükümlü bir kimse bu konuyu göz ardı etmeden hayatını yaşamalıdır.

VAKTİNİZİ BOŞA GEÇİRMEYİN

İnsan, hayatı yaşarken içinde bulunduğu zaman diliminin kıymetini bilerek onu bütün varlığıyla yaşamalıdır. Geçmiş ve gelecek endişesi insanın "an"ı hakkıyla yaşamasını engelleyebilir. Bunun olmaması için geçmişe tövbe, geleceğe de ümit ile bakmaktan başka bir şeyle meşgul olmamalı mümin. Onun için insan ne geçmişe bakıp elem ve ıstırap çekmeli ne de geleceğe bakıp ümitsizliğe kapılmalı. Her anını değerlendirmesini bilen insan aslında aradığı şeyi de bulmuş demektir. Aradığı şeyi bulamayana gelince "Zaman kılıçtır sen onu kesmezsen o seni keser" hakikatinin doğranmış bir kurbanı olarak tarih sahnesinde yerini alır. Peygamber Efendimiz (sas) de bu konuda, ''İki nimet vardır ki insanların çoğu bunda aldanmıştır. Bunlar boş vakit ve sıhhattir" diyerek önemli bir gerçeği vurgular.

HAYATI NASIL KULLANDIN?

Zamanı değerlendirmesini bilenler için her bir saniyesi hazinelerle ölçülecek kadar bir değer kazandırıyor insana. Bu yüzden saniyelerin nabzını tutmaya çalışmış hep ehli hikmet. Peki ya bu kıymeti bilmeyenler? Onlar için de sonu hüsranla biten bir hayat kalıyor geriye. Ardından, "Sana verilen bu hayatı neden ölçülü kullanmadın? Neden istenilen şeyleri yapmadın da boş işlere harcadın" gibi zor sorularla hayatın hesabı soruluyor.

Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de "Belli yörüngelerinde yürüyen Ay ve Güneş'i, geceyle gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah'tır." (İbrahim, 14/32-4) "Gece ile gündüz, Güneş ile Ay Allah'ın varlığının alametlerindendir." (Fussilet, 41/37) "Gecede ve gündüzde bulunan O'nundur. O işitendir, bilendir." (En'am, 6/13) "Size, düşünecek kimsenin düşüneceği kadar ömür vermedik mi?" (Fatır, 35/37) şeklindeki ifadelerle zamana, belirli vakitlere özellikle vurgu yaparak onu hakkıyla kullanmamız için dikkatleri çekmiştir.

ŞU HUSUSLARA DİKKAT!

1. Belli bir plan ve proje yapmayı prensip haline getirmelisiniz. Plansız bir hayatın bütün gayretlere rağmen çok güzel bir netice verdiği görülmemiştir.

2. Sürekli bir hesap verme şuuru içerisinde geçirilen hayatın sahibinin bu konuda çok titiz ve dikkatli davranması çok doğal ve en doğrusudur.

3. Faydalı bir işle uğraşmak ve bilgimizi artırmak, insanlara faydalı olma yolunda gösterilen çaba ve gayret için harcanılan vakit de boşuna geçirilmiş bir vakit değildir.

4. Allah'ı anmak ve onun kâinata serpiştirdiği harikuladelikleri tefekkür hususunda harcanan zaman boşun aksine çok değerli ve dolu dolu geçirilmiş zamandır.

5. Yeterince çalışma ve gayretten sonra hak edilen ve Kur'an'ın da tavsiyesi olan dinlenme (uyku) içinde geçirilen vakit insan için gerekli bir şarj dönemi olduğundan boşuna değildir.

6. Çoluk çocuğun rızkının helal yoldan temini hususunda geçirilen vakit boşa geçirilmiş bir vakit değildir.

BİR SORU-BİR CEVAP

Kur'an ayetlerini bir muska halinde üzerimde taşımam mahzurlu mu?

Soru: "Büyükannemden kalan ve üzerinde ayetlerin yazılı olduğu bir muskam var. Bu muskayı büyükannemin vasiyeti gereği hep üzerimde taşıyorum. Ancak bir yakınım televizyonda izlediği bir programı referans göstererek bu hareketin yanlış olduğunu söylüyor. Kişi, Kur'an ayetlerini bir muska olarak üzerinde taşıyabilir mi?" Rumuz: Muska

Ayetleri muska halinde yazarak üzerinde taşımak, okuma bilmeyen küçük çocuklar veya okuma bildiği halde okuma fırsatı bulamayan (cephede savaşan asker gibi) kimseler için teberrük niyetiyle caizdir. Ama asıl olan Müslüman'ın, kalbinde ve gönlünde Kur'an'ın muhabbetini, hafızasında da onun mübarek lafızlarını koruması ve taşımasıdır. Mümin için en değerli sermaye de budur. Çünkü inanıyoruz ki hem dünya hayatının mutluluğu hem de sonsuz ahiretin saadeti Kur'an sayesinde gerçekleşir.

MUSKA BİR VESİLEDEN İBARETTİR

Az önce teberrük ifadesini kullandık. Bu ifadeyi açmak gerekirse; teberrük, Kur'an'ı hayır ve berekete vesile bilerek üzerinde bulundurmak demektir. Ama o muskanın kişiyi veya küçük çocuğu her türlü bela ve musibetlerden koruyacağı inancını taşımak insanı şirke götürebilir. Zira hakiki anlamda koruyucu Allah'tır. Dualar ve yazılı Kur'an ayetleri sadece O'nun koruyuculuğuna (hafîziyyetine) bir çağrı veya vesile olabilir. Ne yazık ki bu hakikatin bilincinde olmayanlar yazılı duaları gerçek koruyucu (Hafîz) yerine koyarak büyük bir gaflet hatta dalalet içine girebilmektedirler.

Özetle ifade edecek olursak bir mümin üzerinde taşıdığı duayı Allah'ın hafiziyyetine bir çağrı olarak görüyor ve onunla Allah ile irtibatını sağlıyorsa bunda bir mahzur yoktur. Elverir ki, o vesileye vesilelikten daha öte bir anlam yüklenmesin.

TEFEKKÜR ATLASI

Dut yaprağına bir de şu gözle bakın!

Mezhep imamlarımızdan İmam Şafi Hazretleri'ne, "Allah'ın varlığına dair delilin nedir" diye sorduklarında kendisinin "Dut yaprağıdır" cevabını verdiğini biliyor muydunuz?

Malumunuz dut yaprağının tadı, rengi, kokusu ve nihayet maddesi birdir. İşte bu bir tek maddeden koza (ipek) böceği yer ipek yapar; koyun yer et ve süt yapar; geyik yer misk yapar; arı yer bal yapar.

Tadı, rengi, kokusu, nihayet maddesi bir olduğu halde tek cins yaprakla bu kadar çeşitli madde yaratan ve yaptıran kimdir? Şüphesiz bütün bunları ancak Allah yaratabilir.

BİR DUA

Gönüllerimize huzur ver ya Rabbi!

Ey Rabbimiz! Bizleri dünyanın geçici ve yok olmaya mahkûm güzelliklerine aldanıp da Rabblerini unutanlardan olmaktan muhafaza buyur. Gözlere aydınlık, gönüllere huzur veren sürpriz lütuflarınla bu muhtaç kullarını da sevindir. Tasamızı, kederimizi gider. Bizi her türlü musibet ve belalardan koru ve kalplerimize Seni delicesine sevme duygusunu yerleştir!..

ÖRNEK HAYATLAR

Benim kafam şu taştan daha sert değil ya!

Vaktiyle bir çocuk vardı. Medresede okurdu. Fakat bütün gayretine rağmen pek bir şey öğrenemezdi. Okumaya karşı da fazla istek duy­mazdı. Günlerden bir gün kararını verdi:

- Kafam çok kalın, diye düşündü. Zekâm az. Bu du­rumda okuyamam. İyisi mi köyüme dönüp tarla işlerine döneyim. Bu maksatla bir sabah yola koyuldu. Az gitti, uz gitti bir ovaya düştü. Sıcak bastırmıştı. Çok da yorulmuştu. Yolun kenarında bir mağara vardı. İçeriye girdi. Bir köşeye oturdu. Sonra uzanıverdi.

Birden gözü mağaranın tavanından yere damlayan su­ya takıldı. Yukarıda birikiyor, büyüyor ve damla kendini taşıyamayacak kadar büyüyünce kopup yerdeki taşın üstüne düşüyordu. Kim bilir kaç yıldır böyle devam edip gidiyordu bu. Taş oyulmuştu. Oysa taş sertti. Su damlası ise yumuşacıktı. Yumuşacık su damlası nasıl oluyor da taşı deliyordu?

ÖNEMLİ OLAN SEBAT ETMEK

Birden şimşekler çaktı beyninde. Yumuşacık su dam­laları senelerce aka aka sert taşları deliyordu. Kendisi de ısrarla derslerine çalışır, okuma isteğiyle hocalarını din­lerse zamanla kafasına bir şeyler girerdi.

- Benim kafam şu taştan daha sert değil ya diye söy­lendi. Önemli olan sebat etmekti. Şu su kadar sebat etmek. Şu taş kadar sebat etmek, o zaman kitaplarda yazılı olanlarla hocaların anlattıkları kalın da olsa kafada iz bırakırlardı.

Hızla kalkıp gerisin geri medreseye döndü. Çalıştı, çabaladı, arkadaşlarına yetişti. Hatta zaman içinde hepsini geçti. Öyle bir bilgin oldu ki kitapları hâlâ ellerde dola­şır. Bu yüzden kendisine "Taşın oğlu" mânasına gelen "İbni Hacer" dendi. İbni Hacer, zamanla döneminin en mühim âlimlerinden birisi oldu.

Hiç kimse, "ben bu işi yapamam, kafam bu işe basmıyor" dememeli. Dinledikten, direndikten ve çalış­tıktan sonra anlaşılmayacak konu yoktur.

 

HAZIRLAYAN: Ali İhsan ER

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.