Ahmet Hakan'ı kim yetiştirdi ablacığım?
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Salih Tuna, bugünkü köşe yazısında "Ahmet Hakan'ı kim yetiştirdi ablacığım?" diyor.
İŞTE TUNA'NIN YAZISI:
Ahmet Hakan'ı kim yetiştirdi ablacığım?
Aslında severim kendisini; lafazandır, esprilidir, celadetlidir, şudur budur, velhasıl, "hoş" ve "güzel" bir insandır.
Lakin son zamanlarda olur olmaz yere çok sinirleniyor!
Hayır yani, bu kadar sinir sağlığa zarar.
Gün geçmiyor ki, "çıldırdı" haberini almayalım:
"Ablacığım yine çıldırdı!"
"Ablacığım zehir zemberek!"
"Ablacığım sinir küpüne döndü!"
"Ablacığım zıvanadan çıktı!"
"Ablacığım canlı yayında saç baş yoldu!"
"Ablacığım Allah Allah deyip saldırdı!"
"Ablacığım çileden çıktı!"
Ve...
"Ablacığıma dayanamayıp kaçtı!"
O'oo, bunlar ne ki; daha bir sürü! İnanmayan açsın "google"a sorsun ki; nasıl çıldıran bir fenomene dönüştüğünü görsün. (Şinasilik yapıp da, "ablacığım" diye sorulmayacak ha. Adlı adınca; anladınız siz onu.)
Bir gün canlı yayında "çat" diye çatlayacak diye ödüm kopuyor!
Peki, neden bu kadar gergin, neden zırt pırt çıldırıyor?
Fakire sorarsanız, ablacığımın hali, Woody Allen'in "Muzır Etkiler" kitabındaki Needleman'a benziyor.
Oldukça tanınmış bir sima olan Sandor Needleman, Milano'da opera seyrederken locadan eğilmiş (görünmez kaza bu ya) dengesini kaybetmiş ve orkestra yerine düşmüş!
Yazık ki yazık, bunun bir kaza olduğunu kabullenmeye gururu elvermemiş: Bir ay boyunca her gece operaya gitmiş ve her gece kendini locadan aşağıya atmış.
Eşi dostu, artık locadan düşmekten vazgeçmesini, mesajını kanıtladığını söylediğinde, "Hayır birkaç kere daha" karşılığını vermiş, "Aslında tehlikeli değil..."
Benim güzel ablacığım da Needleman gibi.
Bir farkla ki, Needleman nihayetinde "birkaç kere daha" denedikten sonra vazgeçeceğini beyan ediyor.
Ablacığım hiç vazgeçecekmiş gibi görünmüyor!
Üstelik daha tehlikeli bir iş yapıyor: Allah aşkına söyler misiniz; insan çıldıra çıldıra nereye varır? (Aman ağzınızdan yel alsın!)
Zannedersem, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı adayı olması konusunda yanıldığının ortaya çıkmasıyla "ayarı" bozuldu; ve, o günden beri de toparlayamadı.
Yanıldığını kabul etmeye de gururu elvermedi.
Ondan sonra ne yaptıysa "ayar" tutturamadı.
"Sivil dikta" saçmalığına kadar vardırdı işi. (E tabii, bir yanlışı başka bir yanlışla düzeltmek de, locadan orkestra yerine atlamaktan daha anlamlı değil.)
Acaba tepkiler yüzünden mi bir türlü toparlayamıyordu?
Başörtüsü savunusu, 28 Şubat sürecindeki onurlu duruşu, Doğu Konferansları'ndaki fonksiyonu, Amerika'nın Irak işgaline karşı direnişi unutuluyor; kendisine vefasızlık mı yapılıyordu?
Böyle olmadığını kanıtlamak için (en azından) "muhafazakar hanım yazarlar" ablacığıma destek verdiler.
Ne ki, bu da işe yaramadı:
"Muhafazakar hanım yazarların" da içinde yer aldığı zihniyete bühtan etmeye kadar vardırdı.
Mesela, "Bizi Atatürk yetiştirdi, sizi Hikmetyar!.." sözü üzerinde, ciddi bir "muhasebe" yapmak gerektiğini dillendirdi.
Dahası...
Kendine vefa gösteren "hanım yazarların" da içinde yer aldığı kesim hakkında, "Ancak, demokrasiyi tanımlama ve kavrama noktasında, içinden geldikleri zihin dünyasının zaman zaman devreye girdiğini düşünüyorum..." diyebildi!
Baykal gibi "Sizi Hikmetyar yetiştirdi..." falan demiyor da, "İçinden geldikleri zihin dünyası.." diyor. (Eh yani, nezaket bakımından bu da bir şeydir; sağ olsun.)
Gelgelelim...
Ahmet Hakan'ın, Ali Kırca'yı destekleme tarzını acaba hangi "zihin dünyası"na bağlayacak, doğrusu merak ediyorum.
"Kamu önünde ılımlı mesajlar veren, toleranstan söz eden bir 'Hocaefendi'nin, özel alanda hiç de ılımlı mesajlar vermediğini ortaya koyan kasetlerinin bir haber değeri yok mudur?.." ifadesine ne buyuracak bakalım?
Yani, garnizon çıktısı kasetleri yayımlamayı meşru gören zihniyete ne diyecek?
Madem ablacığım "pandoranın kutusu açıldı" diyor, sormak isterim:
Ahmet Hakan'ı kim yetiştirdi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.