Afrin harekatı bağlamında Türkiye-Rusya ilişkileri
İSTANBUL
Ortadoğu ve Güney Kafkasya alanında uzman bir Rus siyasi analist ve danışman olan Denis Korkodinov Rusça, Türkçe, Azerice, İngilizce ve Arapça yayınlanan 200'ün üstünde analitik makalenin yazarıdır. Mart 2016'da Azerbaycan’da konuştuğunda, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki "dört günlük savaş"ın başlangıcını iki gün farkla öngörmüş, askeri harekatın yönlerini kesin olarak tahmin etmiş ve insan gücü kayıplarını tespit etmiştir. Bununla birlikte, Rus siyaset bilimcileri arasında, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Türkiye'nin demokratik kurumlarını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı savunan ilk analistlerden biri olmuştur.
Saslanbek İsaev Afrin harekatının başladığı gün Denis Korkodinov’la Anadolu Ajansı için konuştu.
Türkiye ve Suriye krizinin çözümüne katkı sağlayan ülkelerin dikkati Afrin bölgesine odaklanmış durumda. Buna neden olan ise terör örgütü PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG’ye karşı Türkiye’nin bölgede başlattığı terörle mücadele operasyonu.
Afrin bölgesinde Kürt gruplarla sıkı bir işbirliği bulunan Rusya Türkiye'nin bu girişimi hakkında ne düşünüyor?
İkili ilişkiler hızla geliştiğinden ve bu ilişki iki ülke için stratejik öneme sahip olduğundan, Rusya Türkiye’yle aynı oranda, uluslararası ve ulusal güvenlik rejimini sağlamaya ilgi duymaktadır.
Aynı zamanda, Moskova için büyük önem taşıyan 18 Mart 2018 tarihli cumhurbaşkanlığı seçimleri çerçevesinde Kremlin, hem ulusal hem de uluslararası ilişkiler alanında, giderek artan bir istikrar ihtiyacı yaşıyor. Bu ihtiyaç, her şeyden önce, Rusya'nın başkanlık seçimleri çerçevesinde yürütülen kampanyada hem devlet içinde hem de sınırları dışındaki imajının dönüşümü ihtiyacı ile koşullanmıştır. Ancak Rusya'daki mevcut hükümetin ana kurumlarının aktif müdahalesini gerektiren eski çatışmaların yeniden başlaması veya yeni uluslararası veya devlet içi çatışmaların ortaya çıkması durumunda bu dönüşüm süreci tehlikeye girebilir.
Bu nedenle, 18 Ocak 2018'de, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Rusya Federasyonu Genelkurmay Başkanı Orgeneral Valery Gerasimov'la bir araya geldiği toplantıda, Rus tarafı muhtemelen, Türk meslektaşlarına Rusya'daki cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası tamamlanana kadar Afrin harekatının aktif aşamasını ertelemelerini önerdi. Rusya’nın bu tür önerileri, muhtemelen, Suriye’nin kuzeyindeki operasyonların nihai sonucunu tam olarak kestiremediğinden ve bunun sonucunda Rus Hava Kuvvetleri'nin aktif katılımını gerektirecek bir durumun söz konusu olabileceğinden kaynaklanıyor.
Bu koşullar altında Rus tarafı, Afrin harekatına askeri birliklerinin doğrudan müdahalesinin yanı sıra, Beyaz Saray'dan beklenen olumsuz tepkinin Mart 2018'de cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Rus vatandaşlarını nasıl etkileyeceği konusunda bazı kaygılar sergileyebilir. Aynı zamanda iki ülke arasındaki dostane ilişkiler göz önünde bulundurularak, Moskova, Afrin'deki askeri harekatın aktif aşamasının zamanlama açısından uygun olmadığı hususunda Ankara’ya tavsiye niteliğinde fikirlerini ifade edebilirdi. Fakat konuyla ilgili nihai karar yine de Türkiye’ye aittir.
Sonuç olarak Rusya, Afrin bölgesindeki operasyonda kesinlikle aktif bir rol oynamayacağını belirtmiş ve 19 Ocak’ta bazı askeri unsurlarını Afrin'den çekip Şahba'ya yönlendirerek Suriye'nin kuzeyindeki Türk askeri harekatına karşı olmadığını açıkça ortaya koymuştur.
Bununla birlikte, Türkiye'nin Afrin'deki gruplara yönelik düzenlediği kara harekatına, Rus hava kuvvetlerinin de hava desteği vereceği hususu göz ardı edilmemelidir. Bu destek, yalnızca Afrin'e bitişik bölgelerin bombalanması ile sınırlandırılabilir. Buradaki amaç, silahlı Kürt müfrezelerinin Afrin "ateş kazanı”nın sınırları dışına sızmasının ve dağılmasının önlenmesidir. Böylelikle, Rus-Türk anlaşmasıyla, askeri harekatın belirlenen bölge dışına sarkmaması amaçlanmaktadır.
Bu nedenle, bugün insani yardım "koridorlarını" yaratma sorunu öncelik taşıyor. Büyük olasılıkla böyle bir girişim, Rusya tarafından önerilebilir ve iki ülkenin genelkurmayları tarafından 18 Ocak’ta Moskova görüşmesinde müzakere konusu olmuş olabilir. Tarafların Moskova'daki toplantı gündeminde bir ölçüde uzlaşma sağladığı göz önüne alındığında, Türkiye, Kürt grupların Afrin "kazanı"ndan açılacak "koridor" dışındaki alanlara çıkması durumunda, hem Türk kara birlikleri tarafından hem de Rus hava kuvvetleri tarafından vurulmak üzere, insani bir "koridor" açmayı kabul etmiş görünüyor.
Bugünkü konjonktürde Rusya tamamen cumhurbaşkanı seçimiyle bağlantılı iç siyasi süreçlerle meşgul. Rus devletinin sonraki seçim döneminde nasıl bir yere sahip olacağı ve uluslararası toplumdan nasıl bir baskı geleceği soruları, Rusların 18 Mart’ta nasıl oy kullanacaklarına bağlıdır. Bu sebeple Moskova’nın, Rusya'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra da desteğini alabilmek için, başta Türkiye olmak üzere, öncelikle stratejik ortakları ile dostluk ilişkilerini sürdürmesi son derece önemlidir. Rus tarafının bu davranışı, 18 Mart’taki seçim kampanyasına, muhalefetin neden olabileceği toplumsal huzursuzluğun eşlik etmesinden de kaynaklanıyor. Bu koşullar altında Rusya, yapay olarak yaratılmış bir siyasal lider değişimi korkusuyla ve yönetim sisteminde merkezcilikten uzaklaşma eğilimiyle karşı karşıya kalabilir. Bu gelişmeyi öngören Moskova, Haziran 2016’daki başarısız darbe girişimi sırasında Ankara'nın Rusya'ya bir müttefik olarak ihtiyacı olduğu gibi, büyük olasılıkla Ankara'nın "dost eline" ihtiyaç duyabilir.
Kısa bir süre önce Türkiye’nin lideri Erdoğan Batılı ortaklarına çağrıda bulunurken terörist üslerinde, terörist üniformalarında bulunan bayraklarını almalarını talep etti. Bu sözlerin Afrin bölgesindeki Rus ordusu için de bir tehdit içerdiğini düşünüyor musunuz?
Türkiye Rusya için bir tehdit oluşturmuyor. Çünkü her iki ülke karşılıklı olarak ilişkilerini korumakta kararlı. Kuzey Suriye'de Türklerin karada yürüttüğü harekat, Rusların hava desteği olmaksızın teröristlerin bastırılmasında etkin bir başarıya sahip olmayacaktır. Her halükarda, Rus hava kuvvetleri, Suriye'nin hava sahasının neredeyse tamamını kontrol altında tutuyor. Bundan dolayı, Rus tarafının doğrudan veya dolaylı olarak katılımı olmaksızın Suriye topraklarında herhangi bir operasyonunun yapılması neredeyse imkânsız. Bu, Türkiye'de de iyi bilinen bir gerçeklik.
Bu nedenle, Türk askeri harekatının Rus ordusuna tehdit oluşturması pek olası değil. Bununla birlikte, tehdit Kürt kökenli silahlı grupların yanı sıra, Ankara'ya karşı olan radikal gruplardan gelebilir. Burada Rusya'nın nispi tarafsızlığı “Kürt çıkarlarına ihanet” ya da Afrin’in işlerine müdahale girişimi olarak kabul edilebilir. Böyle bir tehdit var ve bu tehdit kısa vadede gerçekleşirse Moskova tepki vermeye zorlanacaktır.
Rusya ve Türkiye, Soçi ve Astana işbirlikleri içinde, Suriye sorununun çözümünde başarılı gelişmeler gösteriyor. Ancak bu ülkeler arasındaki ilişkilerin “bıçak sırtında yürüyüş” hali de gözden kaçmıyor. İdlib'de şu an rejim kuvvetleri ile muhalefet grupları arasında ağır bir mücadele var. Bunların içinde Heyet Tahrir Şam gibi herkes tarafından terörist olarak tanınan gruplar da yer alıyor.
Rus üslerine saldırı ve İdlib'deki rejim kuvvetleri ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) arasındaki durum göz önüne alındığında, Soçi üçlüsünü teşkil eden ülkeler arasındaki ilişkilerin bozulması ve Türkiye'ye yönelik bu formattaki girişimlerin dondurulması beklenebilir mi? Rusya, Suriye'deki Kürtleri korumak için bu formattan vazgeçmeye hazır mı?
Müzakere sürecinin Soçi ayağı şu anda büyük ihtimalle yavaşlayacak. Zira bu süreci hızlandırmak için, çatışmaya katılan bütün grupların çıkarlarını göz önünde bulundurmak gerekli. Bu sadece Rusya, Türkiye ve İran için değil, aynı zamanda doğrudan katılımı olmaksızın kaderlerine nasıl karar verildiğini göze alamayacak Kürtler için de geçerlidir. Aynı zamanda Kürt oluşumların siyasi ve hukuki statüsü, Soçi formatının tam üyesi olmalarına izin vermiyor. Buna ek olarak, Rusya için şu anda öncelikli olan Türkiye ile iyi ilişkilerini sürdürmek ve bu nedenle Rusya "iki tavşanı birden kovalayacak" gibi görünmüyor: Kürtlerle Ankara arasından, Rusya müzakere sürecinde kesin olarak Ankara'yı seçecek. Ancak durumun gelecekte nasıl gelişeceğini tahmin etmek oldukça zor. Fakat her durumda, Moskova Soçi formatını terk etmeyecektir; bu formatın etkinliği şuan objektif şüpheler doğursa bile.
Eğer Rusya ve Türkiye Afrin konusunda anlaştılarsa hangi konular üzerinde pazarlık ettiler?
18 Ocak’ta Moskova'da Rusya ve Türkiye genelkurmay başkanları arasında yapılan toplantıda, taraflar görünüşe göre askeri harekatın özel yönlerini ve hücum hedeflerinin koordinatlarını belirledi. Ankara'nın bugüne kadar Afrin'de kendisine karşı tehdit oluşturan yaklaşık 140 potansiyel hedef belirlediği biliniyor. Bununla birlikte, belirli hedefler, Moskova'dan gelen direnişe neden olabilir; çünkü bu hedefler, Rus ordusuna ve Rusya'nın kullanmakta olduğu ulaşım kanallarına olan yakınlığı nedeniyle Rus tarafı için stratejik önem taşıyor.
Diğer taraftan, görünüşe göre, Ankara ve Moskova’nın, "dost ateşinin" önlenmesi ve bölgede her iki ülkenin fiziksel ve maddi kayıplarının önlenmesi için, Suriye'nin kuzeyindeki askeri birliklerinin ve askeri üslerinin kesin koordinatlarını birbirlerine iletmeleri gerekiyordu.
Türkiye ayrıca, Türk Kara Kuvvetleri'nin operasyonu boyunca Rusya'nın, hedef alınan teröristlerin tutumlarına ilişkin müdahalede bulunmaması konusunda net bir garanti almayı da amaçlıyor. Başka bir deyişle Ankara, Moskova'nın Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'ye karşı bir "ikinci cephe" açmayacağından emin olmalıdır. Bununla birlikte, bu stratejik bir prosedürden çok diplomatik bir prosedür sayılır. Çünkü, tekrar ediyorum, Rusya’nın Türk askeri faaliyetine karşı olmak gibi bir ilgisi yok.
Yukarıda belirtildiği gibi, Rus meslektaşları, muhtemelen Türk tarafına, Rusya'daki cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin sonuna kadar Afrin harekatının aktif aşamasını ertelemelerini önerdi. Fakat muhtemelen bu öneri dikkate alınmadı. Bununla birlikte, bu, Afrin harekatını başlatan Ankara'nın ulusal çıkarlarıyla tam olarak uyumlu hareket etmesi ve Kürtlerden kaynaklanan terör tehdidinin ortadan kaldırılması nedeniyle, Türkiye'yi "durdurmak" konusunda ısrar etmeyen Moskova'yı rahatsız etmedi. Ayrıca bu husus Moskova'nın Suriye'deki çıkarlarıyla da çelişmiyor.
Aynı zamanda Rusya, Suriye'de sivil kayıpları önlemek için insani "koridorların" organizasyonunda ısrarcı olabilir. Büyük olasılıkla, Moskova'daki Rus-Türk toplantısının bir sonucu olarak bu "koridor"un yönü üzerinde anlaşmaya varıldı. Ancak yine de, ortaya çıkan Afrin "kazanı”ndan açılacak "koridor" dışındaki çıkma girişimleri sırasında, Rusya ve Türkiye taraflarından Kürt teröristlere ateş açılacaktır.
Bu nedenle, Moskova'da muhtemelen müzakere edilen bir diğer soru, Rus askeri havacılığının doğrudan hangi alanlarda “çalışacağı”dır. Bu alanlar kesinlikle Afrin'in sınır bölgeleri olup, Afrin "kazanı”nın merkezi ise Türk askeri birliklerinin eylemleri için tahsis edilmiştir.
Suriye çatışması çerçevesinde Rusya-Türkiye ilişkilerinin ne derecede güvenilir olduğunu düşünüyorsunuz? Rusya ve Türkiye'nin Suriye konusunda gelecek için yeni bir format buldukları kanaatine varmak doğru mudur?
Şu anda Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin istikrarlı ve elverişli bir temele sahip olduğuna tam bir güvenle bakabiliriz. Burada Suriye sadece küçük bir temel taşı temsil etmektedir. Ankara ve Moskova ilişkileri sadece askeri işbirliği alanında değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyo-politik alanlarda da büyüdü. Bu birlik dayanıklı ve sağlamdır ve bu nedenle Afrin harekatının merkezden uzaklaşma eğilimleri oluşturması mümkün gözükmüyor.
Rus-Türk ilişkilerinin karşılıklı güven üzerine kurulduğu varsayımı doğrudur. Bununla birlikte, güveni birbirine karşı kör inanç ile karıştırmamak da gerekiyor. Doğal olarak, Moskova da Ankara gibi, dış politikasının tanımında, her şeyden önce kendi çıkarları göz önüne alarak ilerlemektedir. Buna rağmen, karmaşık diplomatik usuller çerçevesinde bile uzlaşmalar bulma yeteneği, Rusya ile Türkiye'yi birleştiren şeydir.
Mütercim: Jeyhun Alivey
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.