ABD-İran çekişmesinin Irak’a etkileri ve muhtemel sonuçları

ABD-İran çekişmesinin Irak’a etkileri ve muhtemel sonuçları
İran’a doğrudan askeri bir müdahalenin maliyeti hem ABD hem İran hem de bölge açısından çok yüksek. Mücadele alanı olarak iki tarafın da etkili olduğu bir Irak’ın ön plana çıkması şaşırtıcı değil.

ABD-İran çekişmesinin Irak’a etkileri ve muhtemel sonuçları

İran’a doğrudan askeri bir müdahalenin maliyeti hem ABD hem İran hem de bölge açısından çok yüksek. Mücadele alanı olarak iki tarafın da etkili olduğu bir Irak’ın ön plana çıkması şaşırtıcı değil.

ABD-İran gerginliği son dönemde yeniden uluslararası siyasetin ana gündem maddesi haline geldi. ABD Başkanı Donald Trump, daha başkan olmadan önce seçim kampanyasında bunun sinyalini vermişti. Trump, seçim kampanyası döneminde dış politika üzerinde çok fazla görüş belirtmemiş olmakla birlikte konuşmalarında üç konuda net mesajlar vermişti. Bu üç konu, İran’a yönelik baskının artırılması, İsrail’in daha fazla desteklenmesi ve Suriye’den askerlerin çekilmesi ve başta Suriye’de olmak üzere Kürtlerle işbirliğinin devam ettirilmesi ve geliştirilmesi olduğu görülebilir.

Irak siyaseti mevcut durum itibarıyla neredeyse tam olarak ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta İran’a diğer tarafta da ABD’ye daha yakın kutuplar ortaya çıktı. Bu kutuplaşma etnik ya da mezhepsel kimlik farketmesizin bütün siyasi gruplar arasında görülüyor.

Nitekim göreve geldikten bir yıl sonra Mayıs 2018’de İran ile imzalanan nükleer anlaşmadan çekilen Trump, daha sonra aynı yılın ağustos ve ekim aylarından itibaren geçerli olan İran’a yönelik ekonomik yaptırım kararlarını devreye soktu. Bununla birlikte ABD, İran’la nükleer konuda tekrar müzakerelere başlanabilmesi için İran’a 12 maddelik müzakere şartları sundu. Şartlar içerisinde doğrudan nükleer konulara ilişkin maddeler yer alsa da daha çok İran’ın bölgesel etkisinin sınırlandırılmasına yönelik maddeler dikkat çekti. Bu maddeler arasında Irak’ın egemenliğine saygı duyulması ve Şii milis grupların silahlandırılmamasına yönelik maddeler yer aldı. Zira ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımların ilk bölgesel etkilerinin Irak’ta görüleceği beklenen bir gelişmeydi. Trump, 2018’in Aralık ayında Suriye’den çekilme kararı aldıktan birkaç gün sonra Irak’ın Anbar vilayetinde bulunan ve ABD askerlerinin konuşlu olduğu Ayn el-Esed Askeri Üssü’ne 26 Aralık 2018 tarihinde sürpriz bir ziyaret düzenledi. Hatta söz konusu ziyaretten Iraklı yetkili makamların dahi bilgileri olmadığına yönelik haberler medyada sıkça yer aldı. Ardından Trump, Irak’taki ABD askerlerinin İran’ı izleme görevi olacağını belirten bir açıklama yaptı. Bu açıklama Irak üzerindeki baskıyı arttırdı ve ABD-İran çekişmesinin Irak’ta yeniden sahne alacağının işaretleri olarak algılandı. Nitekim hem ABD hem İran hem de bölge açısından İran’a doğrudan askeri bir müdahalenin maliyeti çok yüksek.

Zira muhtemel bir ABD-İran çatışması durumunda Irak sadece siyasi, askeri ve güvenlik olarak değil, ekonomik ve sosyal olarak da olumsuz etkilenecek.

İran’ın ABD’nin askeri güçlerini hedef alacağına yönelik istihbarat alındığı iddiası üzerine ABD donanmasına ait ve Tomahawk füzeleriyle donatılan iki savaş gemisi ve 4 bombardıman uçağı Basra Körfezi’ne gönderilmiş olsa da ABD’nin İran üzerindeki esas baskıyı Irak gibi ikinci bölgelere taşıması bekleniyor. İran’ın da ABD’nin tehdidi ile doğrudan karşılaşmak yerine kendi sınırlarından uzakta cevap vermesi olası görünüyor. Dolayısıyla iki ülkenin de etkili ve güçlü olduğu ülke konumunda olan Irak’ın ön plana çıkıyor olması şaşırtıcı değil. Zira ABD ve İran arasında Irak üzerinden halihazırda bir çekişme zaten mevcut. Nitekim ABD ve İran arasında yaşanan askeri gerilimin sonucu olarak İran’ın ABD’nin Irak’taki unsurlarını hedef alma ihtimaline karşı, ABD Irak’taki tehdit derecesini yükselterek, Bağdat Büyükelçiliği ve Erbil Başkonsolosluğundaki acil görevli personelin dışındaki bütün görevlilerini geri çekti. Bunun üzerine Almanya, Irak'taki askeri eğitim operasyonlarını bölgedeki yükselen tansiyon gerekçesiyle geçici olarak durdurulduğunu açıkladı. Aynı şekilde Hollanda da güvenlik tehdidi nedeniyle Irak güçlerine destek-yardım misyonunun askıya alındığını duyurdu. Irak’taki İngiliz güçleri de alarm seviyesi yükseltti ve İngiltere-İran çifte vatandaşlığını taşıyan tüm İngiliz vatandaşlarından İran’a yolculuk yapmamalarını istedi.

Irak'taki ABD askeri varlığı

ABD, Suriye’den çektiği bir kısım askerini Irak’a yerleştirirken, Irak içerisinde de ABD’nin askeri hareketliliği gözlemlendi. Bu durum Irak’ta yabancı askerlerin varlığını yeniden tartışmaya açtı. Özellikle Haşdi Şabi içerisindeki Asaib Ehlul Hak, Nuceba Hareketi gibi bazı guruplar başta ABD askerleri olmak üzere ülkedeki yabancı askerlerin çıkarılması konusundaki baskıyı artırdı. Asaib Ehlul Hak Sözcüsü Cevad Talabavi, ABD askerlerinin ülkedeki varlığının Irak’ın egemenliğini ihlal ettiğini, bu nedenle ABD askerlerinin Irak’tan çıkarılması amacıyla yasal düzenlemelerin yapılması gerektiği yönünde bir açıklama yaptı. Mukteda es-Sadr öncülüğündeki Sairun Koalisyonu, İran'a yakınlığıyla bilinen Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih grubu ve eski Başbakan Nuri el-Maliki'nin Kanun Devleti Koalisyonu, ABD ve diğer yabancı güçlerin çıkarılmasını öngören yasa tasarısı hazırladı. Söz konusu yasa tasarısı mevcut durum itibarıyla parlamentoda beklemeye devam etse de herhangi bir askeri hareketlilik durumunda yeniden gündeme getirilmesi olası.

Ancak bu durum Irak için büyük sorunlara yol açabilir. Irak’taki güvenlik güçlerinin eğitimi halen devam ediyor. Güvenlik ve terör tehdidi de azalmış değil. Özellikle DEAŞ yeniden etkinlik sağlamaya çalışıyor. DEAŞ'la savaşta hem yıpranan hem de güç kaybeden Irak güvenlik güçlerinin rehabilitasyonu son derece önemli. ABD ve Irak arasında 2008’de yapılan anlaşmayla birlikte ABD askerleri 2011 sonu itibarıyla Irak’tan çekilirken, 2014’te DEAŞ'ın ortaya çıkmasıyla, DEAŞ'la Uluslararası Mücadele Koalisyonu kapsamında Irak’a yeniden ABD askerleri yerleşti. Irak’ta bu koalisyonunun resmi olarak 5 üssü bulunuyor. Bunların 4’ünde (El-Esed, Besmaya, Taci, Bağdat) ABD’nin askeri sorumluluğu var. Erbil’deki üssün sorumluluğu İngiltere’de. Bu üslerde DEAŞ'a karşı mücadelede koordinasyon ve lojistik destek görevinin yanında Irak güvenlik güçlerine eğitim de veriliyor. Bunun dışında fiili olarak ABD askerlerinin bulunduğu üsler de var. İran’ın Irak’ta fiili varlığının ötesinde resmi olarak görülen bir askeri varlığı yok. Irak’tan yabancı güçlerin çıkarılmasını ön gören bir yasanın onaylanması halinde uluslararası koalisyon üyesi ülkelerin ve NATO’nun ülkedeki varlığının tartışma konusu olması muhtemel.

Bu durum Irak’ın güvenliğine darbe vurabilecek nitelikte. Irak güvenlik güçlerinin operasyon kabiliyetinin ve asker sayısının düşük ve yapısı bakımdan ayrışmış bir düzende olması, Irak’taki güvenlik risklerini artırabilir. Nitekim DEAŞ'ın askeri olarak bitirilmesinde ABD öncülüğündeki DEAŞ'la Uluslararası Mücadele Koalisyonu tarafından gerçekleştirilen hava saldırıları ve istihbarat desteği olmadan çok büyük bir başarı sağlanamadığını söylemek yerinde olacak. DEAŞ'la mücadele sürecinde Haşdi Şabi ve Irak ordusu arasında yaşanan ayrışmalar ve terör örgütlerinin Irak’taki faaliyetlerinde görülen artış dikkate alındığında, Irak’ın halen kendi ayakları üzerinde durabilecek bir potansiyele ulaşmadığı görülüyor. Nitekim ABD, Irak’a olan askeri desteğini gösterir nitelikte adımlar atıyor. Örneğin ABD, 2011’de yapılan anlaşma doğrultusunda Irak’a vermeyi taahhüt ettiği 36 F-16 uçağının son partisi olan 5 adet uçağı uzun süre sonra teslim etti. Ayrıca DEAŞ'a karşı mücadelede ilk kez yeni nesil F-35 savaş uçaklarıyla operasyon gerçekleştirdi. ABD böylece Irak için önemli olduğu mesajını vererek Irak’ta askeri varlığını ve siyasi etkisini artırmanın yollarını arıyor. Zira ABD’nin Orta Doğu politikası açısından Irak merkez ülke konumunda. Hem askeri hem siyasi hem ekonomik araçlarıyla Irak’ta ve Irak üzerinden Orta Doğu’da etki üretebiliyor. ABD’nin bu vasıtayla İran’ın etkisini sınırlaması mümkün.

Irak siyasetinde kamplaşma

Bu durum Irak’taki siyasi aktörler için de geçerli. Irak siyaseti mevcut durum itibarıyla neredeyse tam olarak ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta İran’a diğer tarafta da ABD’ye daha yakın kutuplar ortaya çıktı. Bu kutuplaşma etnik ya da mezhepsel kimlik farketmesizin bütün siyasi gruplar arasında görülüyor. Hatta bu kutuplaşmanın yerel politikaya kadar indiğini söylemek mümkün. Her iki kamp da birbirinden adam çalmaya çalışıyor. Ancak son dönemde kendini bu kutuplaşmanın dışına çıkarmaya çalışan Mukteda es-Sadr, Ammar El-Hekim gibi liderler de var. Bu kesim Irak milliyetçiliğine oynuyor. Zaten devlet düzeyinde ABD-İran çekişmesi konusunda tarafsız bir tutum sergilenmesi konusunda net bir tavır var. Ancak Irak siyasetinin ana aktörleri arasındaki ayrışmalar devletin bütüncül olarak hareket etmesinin de önüne geçiyor. Nitekim Irak hükümetinin durumu ortada. İçişleri, savunma ve adalet bakanlığı gibi üç kritik koltuk üzerinde halen bir uzlaşı sağlanamadı. Dahası, eğitim bakanı olarak seçilen Şeyma Hiyali, kardeşinin DEAŞ üyesi olduğu gerekçesiyle görevinden ayrılmak zorundan kaldı. Böylece Irak kabinesinde dört bakanlık boşta kalırken, mezhepçilik yapmak ve Sünni çalışanları işten atmakla suçlanan Elektrik Bakanı Luay el-Hatib, eski dönemde Baas Partisi üyesi olmakla itham edilen İletişim Bakanı Naim Rebi de tartışmaların odağına yerleşti. Ayrıca Musul, Kerkük ve Basra gibi Irak’ın stratejik kentlerinin yerel yönetimlerindeki anlaşmazlık, idari sorunlar ve siyasal çekişmeler de merkezi siyaseti zorlayacak nitelikte. Bu durum kabineyi tamamlayamayan Başbakan Adil Abdulmehdi’nin işini daha da zorlaştırıyor.

Buna rağmen Irak’ın dış politika yoluyla bir denge arayışı içerisinde olduğu görülüyor. Son üç aylık periyotta Irak’ın komşu ülkelerle yoğun diplomatik temasları bunun bir kanıtı niteliğinde. Zira muhtemel bir ABD-İran çatışması durumunda Irak sadece siyasi, askeri ve güvenlik olarak değil, ekonomik ve sosyal olarak da olumsuz etkilenecek. Bağdat yönetimi, bu ihtimalleri dikkate alarak karşı karşıya kalabileceği sosyal ve ekonomik problemleri nasıl aşabileceği konusunda bir arayış içerisinde. Zaten aksayan elektrik, su, sağlık gibi temel kamu hizmetlerinin sağlanması, herhangi bir çatışma durumunda daha da zor hale gelebilir.

2018 yazında Basra’daki protestolar halen hafızalardaki tazeliğini koruyor. İran’ın Basra’ya sağladığı elektriği kesmesiyle büyük olaylar meydana gelmişti. ABD-İran hattında tırmanan gerilim, Irak’ı yeni alternatifler üretmeye zorluyor. Bu çerçevede muhtemel bir sıcak çatışma durumunda Irak'ın İran'dan elektrik santrallerini çalıştırmak için aldığı doğal gaz akışının etkilenebileceği, Irak’taki petrol üretimini sekteye uğratabileceği konuşuluyor. Nitekim Irak’ın güneyinde Batı Kurna-1 sahasında faaliyet yürüten ABD’nin en önemli petrol şirketlerinden biri olan ExxonMobil, güvenlik riskleri nedeniyle çalışanları sahadan çekerek faaliyetlerini askıya aldı. Her ne kadar Irak Petrol Bakanlığı, Exxon Mobil’in faaliyetlerini askıya almasından Irak’taki petrol üretiminin etkilenmeyeceğini ifade etse de güvenlik riski, üretim kapasitesini artırmak isteyen Irak’ın yeni yatırımcılar çekmesinin önünde bir engel oluşturuyor. Bu noktada Irak tarafından Türkiye, Kuveyt, Suudi Arabistan gibi ülkelerle geliştirilen ilişkiler ve atılmak istenen somut adımlar bunun bir göstergesi. Bu yönüyle ABD-İran geriliminin Irak dış politikası için bir fırsat ortaya çıkardığını ve proaktif davranmaya zorladığını söylemek mümkün. Ancak Irak’ın komşu ülkelerle geliştirmeye çalıştığı bu proaktif politikanın kısa vadede sonuç üretmesi zor. Bu nedenle Irak’ın ABD ve İran arasındaki gerilimin düşürülmesine odaklanması şu an için en isabetli seçim olarak görünüyor. Nitekim Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi, gerginliğin azaltılması için ABD ve İran’a heyet göndereceklerini açıkladı. Irak devlet yapısı, siyasi durumu, güvenlik aygıtları, ekonomik durumu itibarıyla güçsüz bir konumda bulunsa da hem ABD hem de İran’la varolan güçlü etkileşim, Irak’ı diyalog sağlayıcı bir ülke konumuna getirebilir ve ancak bu krizden şimdilik sıyrılabilir. Aksi takdirde DEAŞ'la savaşın dumanları halen tüterken, Irak yeni bir kriz sarmalının içerisine girebilir. Bu nedenle Iraklı siyasi tarafların tüm çekişmelerin uzağında, ülkedeki devlet kurumsallaşmasını önceleyen ve stratejik bir tavır sergileyerek politika üretmesi, Irak için tek çıkar yol olarak görünüyor.

[Bilgay Duman, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Irak Çalışmaları koordinatörüdür]

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.