Yusuf Halaçoğlu: Adana Cumhuriyet ile gelişti
Yusuf Halaçoğlu: Adana Cumhuriyet ile gelişti
İslâmî Devir. İslâmî kaynaklarda Erdene, Edene, Ezene, Azana ve Batana şekillerinde geçen, Osmanlı döneminin ilk zamanlarında ise (ادنه، ادانه) veya (اطانه) imlâsıyla, Tanzimat’tan sonra da Edirne (ادرنه) ile karıştırılmaması için (اطنه) şeklinde yazılan Adana’ya (Adana Şer‘iyye Sicilleri, nr. 87, s. 213) ilk İslâm akınları Halife Ömer devrinde başlamıştır. Ancak geçici türden olan bu akınlar, Muâviye zamanında da devam etmesine rağmen bir sonuç vermemiş ve bölgenin asıl fethi, Emevî Halifesi Abdülmelik döneminde olmuştur. Türk-İslâm toplulukları tarafından iskâna açılması ise Abbâsîler zamanında Hârûnürreşîd döneminde Horasanlı kumandan Ebû Süleym et-Türkî tarafından gerçekleştirilmiştir. Adana X. yüzyılda Rumlar’ın, XI. yüzyıl sonlarında Selçuklular’ın ve bir müddet de Haçlılar’ın eline geçmiş, XII. yüzyılda bir ara Konya Selçukluları’nın idaresine girmiş ise de bu hâkimiyet uzun sürmeyerek tekrar Bizans İmparatorluğu ile Kilikya Ermenileri arasında el değiştirmiştir. Bundan sonra Adana, XIV. yüzyıl ortalarından itibaren Memlükler’in ve bunlara bağlı olarak 1378-1562 yılları arasında Türkmenler’in Üçok koluna mensup Yüregir boyu beylerinden Ramazan Bey’e ve ailesine intikal etmiştir. 1432’de Adana’dan geçen Bertrandon de la Broquière, şehrin Hârûnürreşîd zamanında Ebû Süleyman adında bir Türkmen kölesi tarafından tahkim edildiğini ve halkının Türkmen olduğunu kaydetmektedir. Adana uzun müddet Memlükler’le Osmanlılar’ın nüfuz mücadelesine sahne olmuş, nihayet Çukurova bölgesi ile birlikte Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi esnasında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bununla beraber uzun bir müddet daha Ramazanoğulları vasıtasıyla idare edilmiştir. Şehrin Osmanlı yönetimine geçmesinden sonra Adana’ya uğrayan Arap seyyahı Bedreddin el-Gazzî, buranın bağlık bahçelik bir yer olduğunu ve Seyhan nehri üzerine kurulmuş su dolaplarıyla sulama yapıldığını ifade etmektedir.
Osmanlı hâkimiyetindeki Adana, zaman zaman Halep eyaletine bağlı bir sancak olarak (BA, TD, nr. 69; Ayn Ali, s. 26, 54), bazan da müstakil bir eyalet halinde Osmanlı idarî teşkilâtında yer almıştır. Nitekim 1608-1833 yılları arasında mütesellim*lik şeklinde idare edilen Adana, 1867’de Kozan, Cebelibereket ve İç-il sancaklarının birleştirilmesiyle bir eyalet haline getirilmiştir (bk. Cevdet Paşa, Tezâkir, III, 240). 1833-1840 yıllarında Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanı ile başlayan harekât sonunda, Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa’nın eline geçmiş, Londra Antlaşması ile de 1841’de tekrar Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. 1865-1866 yıllarında ise, Ahmed Cevdet ve Derviş paşalar başkanlığında teşkil edilen Fırka-i Islâhiyye, birer derebeyi gibi hareket eden bölgedeki beyleri ve onlara bağlı aşiretleri itaat altına alarak devlet otoritesini yeniden kurmuştur. I. Dünya Savaşı sonunda 24 Aralık 1918’de Fransızlar tarafından işgal edilen Adana, halkın şiddetli mukavemeti neticesinde iki yıllık bir Fransız hâkimiyetinden sonra, 1921’de Ankara İtilâfnâmesi ile Türkiye’ye teslim edilmiş ve 5 Ocak 1922’de Fransızlar, şehri, kendilerine yardımcı olan Ermeniler’le birlikte terketmişlerdir. Bu tarih bugün Adana’nın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.
İlk çağlardan Osmanlı dönemine kadar kesin bir nüfus kaydına rastlanmayan Adana’ya ilk Türk-İslâm unsurlarının yerleştirilmesi, Abbâsîler zamanında 809’da Ebû Süleym et-Türkî tarafından gerçekleştirilmiştir. Adana’nın Türkler tarafından fethinden sonraki nüfusu hakkında ise ancak Osmanlılar döneminde sağlam bilgilere rastlanmaktadır. Bununla birlikte Osmanlı öncesinde, 1071’den itibaren Çukurova’ya Oğuzlar’dan Kayıhan, Bayat, Döğer, Yazır, Dodurga, Avşar, Beydili, Bayındır, Salur, Peçenek, Çepni, Yapar, İgdir, Kınık ve Yüregir kollarına mensup topluluk ve aşiretlerin yerleştirildiği kaynaklarda zikredilmektedir. Nitekim Osmanlı fethinden hemen sonra 1519’da yapılan tahrir*de bu gruplara bağlı cemaatlerin bölgede bulunduğu görülmektedir (BA, TD, nr. 69). Bu tahrirden Adana’nın Halep’e bağlı bir sancak olduğu anlaşılıyor. 1536-1537 yıllarında ise Adana sancağı Adana, Yüregir, Sarıçam, Dündarlu-Bulgarlu, Hacılu, Ayas, Karaisalu ile Kınık nahiyelerinden teşekkül etmekteydi. Bu yıllarda Adana’da Akça veya Ağça Mescid, Câmi-i Cedîd-i Halil Bey, Debbâğan (Depebağ), Kara Sofu (Ahîlü), Kasarcılu, Çukur Mescid, Câmi-i Atîk, Keçeci (Îsâ Hacıoğlu) Mescidi, Yukarı Mahalle (Hâmid Hacı) Mescidi, Kantaroğlu Mescidi, Hacı Fakihoğlu, Kadı Mescidi, Baytemür Mescidi, Burnukara Mescidi, Su Gedüği (Selim Bey) Mescidi, Saçlu Ahmed Mescidi, Bâb-ı Tarsus, Yarköy, Sâdât Mescidi, Zâviye-i Yârân Dede, Tabakhane, Emirlü, Ramazan Ağa Mescidi ve Kayalubağ olmak üzere yirmi dört mahalle bulunuyordu. Bu tarihte şehirde 763 hâne 855 mücerred (bekâr) müslüman, doksan iki hâne 141 mücerred gayri müslim vardı. Aynı tarihte Adana nahiyesinde elli bir mezraa ile bir köyde 925 hâne ile 320 mücerred müslüman nüfus ziraat yapıyordu. 1536-1537’de bütün Adana sancağında vergi hânesi olarak toplam 13.755 hâne bulunuyordu ki bu da yaklaşık 80-90.000 arasında bir nüfusa tekabül etmektedir (BA, TD, nr. 177; BA, TD, nr. 450). 1547’de şehirde 640 hâne 113 mücerred müslüman, 112 hâne kırk yedi mücerred gayri müslim, Adana nahiyesinde ise kırk yedi mezraada ziraat yapan 845 hâne 206 mücerred müslüman nüfus kaydedilmiştir ki, Adana sancağının Yüregir, Saruçam, Dündarlu-Bulgarlu, Hacılu ve Karaisalu nahiyelerinde 411 mezraada oturan 12.714 hâne 3257 mücerredle birlikte sancakta (Ayas, Berendi ve Kınık kazaları hariç), yaklaşık olarak 70-80.000 civarında bir nüfus bulunuyordu. Bunun ise ancak 607’si gayri müslim unsurlardan teşekkül etmekteydi (BA, TD, nr. 254).
1671’de Hicaz’a giderken Adana’dan geçen Evliya Çelebi, şehir hakkında şu bilgileri veriyor: Adana’nın dört köşeli, 500 adım çevresi olan, yedi kuleli ve iki kapılı bir kalesi vardır. Kale doğu tarafından nehirle, diğer üç taraftan da hendeklerle çevrilmiştir. Kale içinde otuz yedi, kale dışında ise 8700 ev bulunuyor. Ayrıca şehirde beşi büyük yetmiş cami, 130 dükkân, on yedi han ve bir kapalıçarşı vardır. Adana’nın mahsulleri arasında limon, turunç, zeytin, incir, nar, şeker kamışı ve pamuk sayılmaktadır. Bu arada, halkın Türkmenler’den oluştuğu, ayrıca az miktarda Arap, Rum, Ermeni ve yahudi bulunduğu da kaydedilmektedir. 1872 yılında ise 11.825 hânenin mevcut olduğu ve toplam 30.024 kişinin yaşadığı bu şehirde yedi fabrika, otuz beş sıbyan mektebi, otuz beş medrese, altı tekke, doksan mağaza, 1978 dükkân, elli beş değirmen, dört hamam, yirmi yedi han, beş kilise, otuz sekiz mescid ve yirmi cami bulunuyordu. Aynı tarihte Adana, Kozan, Cebelibereket ve İç-il sancaklarından teşekkül eden Adana vilâyetinin toplam nüfusu 157.503’e ulaşmıştı. Bu nüfusun 138.554’ü müslüman, 19.049’u da gayri müslimdi. Bu sırada vilâyette 128 mescid, seksen dokuz cami, otuz altı kilise, 226 sıbyan mektebi, seksen dokuz da medrese mevcuttu (bk. Salnâme, sene 1289). Kāmûsü’l-a‘lâm’da ise şehirde 20.000 nüfus olduğu kaydediliyor. 1890-1891 yıllarında Adana kazasında 58.049 müslüman ve 12.616 gayri müslim olmak üzere toplam 70.665; bütün vilâyette ise 341.376 müslüman, 32.989 Ermeni, Rum ve Süryânî yaşıyordu (bk. Salnâme, sene 1308). 1891 yılında Vital Cuinet tarafından yapılan istatistiğe göre Adana kazasında 93.955 kişi bulunuyordu. Bunun 74.878’i Türk, 19.077’si gayri müslim olarak gösterilmiştir. Aynı müellif tarafından vilâyet nüfusu 403.439 olarak tesbit edilmiş, bunun 346.308’inin Türkler’den, 51.982’sinin de Rum ve Ermeniler’den teşekkül ettiği kaydedilmiştir. 1918 yılı sonunda yapılan bir istatistikte ise Adana kazasında 79.099 müslüman, 23.393 gayri müslim bulunduğu ve aynı tarihte Kozan, Cebelibereket, İç-il sancaklarıyla birlikte Adana vilâyetinin nüfusunun 445.725 olduğu ve bu nüfusun 372.689’unun müslümanlardan, 73.036’sının da Ermeni, Rum, yahudi ve diğer unsurlardan meydana geldiği kaydedilmiştir (bk. La Province d’Adana, s. 88-89). Bu gayri müslim nüfus, Adana ve Çukurova’nın kurtuluşuyla sonuçlanan mücadele sonunda, birlikte hareket ettikleri Fransız kuvvetlerinin bölgeyi terkettikleri sırada onlarla beraber gitmiş ve çeşitli ülkelere göç etmişlerdir.
Bugünkü Adana. Yeni ve yakın çağlara göre Adana’nın gelişmesi Cumhuriyet döneminden sonra olmuştur. XX. yüzyılın başlarında 20-30.000 arasında olan şehir nüfusu, 1927 sayımında 72.652’ye, 1940 sayımında 88.119’a, 1970 sayımında 347.454’e yükselmiştir. Bu hızlı gelişme sonucunda 1985 sayımında nüfusu 777.554’e çıkmıştır. Bu nüfusu ile Adana, bugün Türkiye’nin en kalabalık şehirlerinden biri haline gelmiştir. Nüfusun hızla artışında gerek ziraî gerekse sınaî bakımdan gelişmeler rol oynamaktadır. Nitekim hava, kara ve deniz yollarıyla Türkiye’nin önemli ihraç merkezlerinden biri durumuna gelen Adana’nın çevresi, bu gelişmesine paralel olarak, Türkiye’nin çeşitli yörelerinden göç eden işçi kitleleri sebebiyle, gecekondu mahalleleriyle çevrilmiştir. Bundan dolayı belediye hizmetlerinin yerine getirilmesinde büyük zorluklarla karşılaşılmasına rağmen Adana, giderek modern bir şehir hüviyeti kazanmaktadır. Bunda, geçimi ziraata dayanan halkın modern usullerle ziraat yapması sonucu daha çok ürün elde edilmesinin rol oynaması kadar, bu ürünlerin Adana’da kurulmuş sayıları doksana ulaşan fabrikalarda işlenmesinin de büyük payı vardır. Türkiye’de üretilen pamuğun üçte biri Çukurova’da elde edildiği gibi bunları işleyen altmış kadar kumaş, bez ve iplik fabrikasıyla, yan ürünleri işleyen yağ ve sabun fabrikaları bulunmaktadır. Adana’da eğitim ve öğretim faaliyetleri de oldukça gelişmiş durumdadır. 1872’de şehirde 226 sıbyan mektebi ve seksen dokuz medrese varken bugün ilde 1000’in üzerinde ilkokul, 100 kadar ortaokul ve lise ile çeşitli meslekî ve teknik okullar ve bir üniversite (Çukurova Üniversitesi) bulunmaktadır.
Bugünkü Adana’da, bazıları tamirleri sırasında asıl özelliklerinden birçok şey kaybetmelerine rağmen, eski devirlerden epeyce eser kalmıştır. Bununla birlikte seyahatnâmelerde ve salnâmelerdeki kayıtlarda belirtilen eserlerden birçoğu da yok olmuştur. Bunların en önemlisi Adana Kalesi’dir. Kale, 1836 yılında Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa tarafından yıktırılmış ve bugüne ancak yıkıntı halinde küçük bir duvar parçası kalmıştır. Bunun dışında otuz beş kadar cami, mescid, medrese, han, hamam gibi eserler günümüze kadar gelmiştir. Bu eserlerin önemlilerinden biri, Iustinianos tarafından yaptırılan Bizans yapısı yirmi bir gözlü Taşköprü’dür (VI. yüzyıl). Seyhan nehri üzerinde kurulmuş bulunan bu köprü çeşitli dönemlerde tamir görmüş, nehrin getirdiği alüvyonlar sebebiyle de iki başından birer gözü görünmez olmuştur. Halen 310 m. uzunluğunda ve 13 m. yüksekliğindedir. Tarihî eserler arasında, 1409’da Akça Ağa tarafından inşa ettirilen Ulucami mahallesindeki Akça Mescid; yine aynı mahallede Ramazanoğulları’ndan Halil Bey tarafından 1495’te yaptırılan Harem Dairesi ile 1497 yılında inşa edilen Tuz Hanı (Selâmlık Dairesi); Halil Bey’in oğlu Pîrî Mehmed Paşa tarafından 1529’da inşa ettirilen ve bugün Büyüksaat yakınında yer alan Çarşı Hamamı; 1513 yılında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından inşasına başlanan ve Pîrî Mehmed Paşa tarafından 1541’de tamamlatılan Ulucami Külliyesi; yine 1541’de inşa edilen ve bânisi Cuma Fakih isimli bir zat olan Cuma Fakih Mescid ve Medresesi; 1548’de Savcı Bey tarafından inşa ettirilen Savcıoğlu veya Kemeraltı Camii; 1501 yılında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından kiliseden camiye çevrilen Eskicami veya Yağ Camii ile bitişiğindeki 1558’de Pîrî Mehmed Paşa tarafından yaptırılan Yağ Camii Medresesi; Ramazanoğulları zamanında tahminen 1558’de Hasan Kethüdâ tarafından yaptırılan Hasan Ağa veya Hasan Kethüdâ Camii; tahminen 1591-1595 yıllarında Sevindikzâde tarafından inşa ettirilen Tahtalı Cami; yine tahminen 1600-1605’te, Ramazanoğulları tarafından eski bir Roma hamamı kalıntısı üzerine kurulmuş bulunan Irmak Hamamı veya Yalı Hamamı; 1648’de Adana Valisi Câfer Paşa tarafından yaptırılan Câfer Paşa Camii; 1682’de Ramazanoğulları’ndan Mestanzâde Hacı Mahmud Ağa tarafından inşa ettirilen Mestanzâde Camii ve yine aynı kişi tarafından 1703’te yaptırılan Mestan Hamamı; 1704’te Ali Dede isimli bir kişi adına Rakka Valisi Mehmed Paşa tarafından inşa ettirilen Ali Dede Mescidi; Musabalıoğlu Mustafa Bey tarafından yaptırılan Musabalıoğlu Mescidi, Medresesi ve Hamamı (Yeni Hamam); 1721’de Balcızâde Hacı Mustafa Bey tarafından inşa ettirilen Balcıoğlu Mescidi; bânisi Abdürrezzâk el-Antâkî olan ve 1724’te yapılan Yenicami; 1748’de Alemdar Mustafa Ağa tarafından inşa ettirilen Alemdar Mescidi; 1751’de Hacı Ahmed Ağa tarafından yaptırılan Siyavuşoğlu Mescid ve Medresesi; 1751-1754 yıllarında Gencîzâde Hacı Mahmud tarafından inşa ettirilen Yeşil Mescid; 1825’te Adana Valisi Memiş Paşa tarafından yaptırılan Memiş Paşa Camii (Havutluoğlu Mescidi); XVI. yüzyılda Ramazanoğlu Halil Bey ve Ramazanoğlu Pîrî Mehmed Paşa tarafından yaptırılıp 1850-1851 yıllarında Kel Hasan Paşa tarafından tamir ettirilen Adana Bedesten veya Arastası (Kapalıçarşı); 1881’de Şeyh Zülfo (Zülfa) tarafından inşa ettirilen Şeyh Zülfo Mescidi; 1882 yılında Adana Valisi Âbidin Paşa tarafından inşa ettirilmiş bulunan Saat Kulesi (Büyüksaat) halen ayaktadır. Bugün ise Diyanet İşleri Başkanlığına ait 1987 yılı istatistiklerine göre Adana’da il ve ilçe merkezlerinde 276, bucak ve köylerde 956 olmak üzere toplam 1232 cami bulunmaktadır.
Adana şehrinin merkez olduğu Adana ili, 1933-1956 yılları arasında Seyhan adıyla anılıyordu. İçel, Niğde, Kayseri, Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay illeri ve Akdeniz sahilleri arasında kalan Adana ile merkez ilçelerinden (Seyhan ve Yüregir) başka Aladağ, Bahçe, Ceyhan, Düziçi, Feke, İmamoğlu, Kadirli, Karaisalı, Karataş, Kozan, Osmaniye, Pozantı, Saimbeyli, Tufanbeyli ve Yumurtalık olmak üzere 15 ilçeye, 27 bucağa ayrılmıştır ve sınırları içerisinde 737 köy bulunmaktadır. 17.253 km2 genişliğindeki Adana ilinin 1985 sayımına göre nüfusu 1.725.940, nüfus yoğunluğu ise 100 idi.
BİBLİYOGRAFYA
BA, TD, nr. 69, 177, 254, 450; Adana Şer‘iyye Sicilleri, nr. 87, s. 213, sene 1290; Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, Beyrut 1955, I, 132-133; İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ḥaleb, I-II; Ayn Ali, Kavânîn-i Âl-i Osmân, s. 26, 54, 55; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 333-334; Adana Vilâyeti Salnâmesi (1289); (1308); Lütfî, Târih, İstanbul 1292, IV, 3-24; Bertrandon de la Broquière, Le Voyage d’outremer, Paris 1892; V. Cuinet, Turquie d’Asie, Paris 1892, II, 3-40; Kāmûsü’l-a‘lâm, I, 218; La Province d’Adana, Apercu historique, éthnographique et statistique, Constantinople 1920, s. 7-8, 88-89; M. Halil Yınanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri, Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944, s. 19-29; Cevdet Paşa, Tezâkir (nşr. M. Cavid Baysun), Ankara 1963, III, 107-191, 220-223, 240; a.mlf., Ma‘rûzât (nşr. Yusuf Halaçoğlu), İstanbul 1980, s. 113-188; Kasım Ener, Tarih Boyunca Adana Ovası’na Bir Bakış, İstanbul 1964; M. Hadi Altay, Adım Adım Çukurova, Adana 1965, s. 13-28; Ahmed Cevdet Çamurdan, Kurtuluş Savaşında Doğu Kilikya Olayları, Adana 1975, s. 340-513; Süha Göney, Adana Ovaları I, İstanbul 1976; Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1983, I, 5-65; Ekrem Kâmil, “Gazzî-Mekkî Seyahatnâmesi”, Tarih Semineri Dergisi, 1/2, İstanbul 1937, s. 22; Naci Kum, “Misis Kervansarayı ve Ramazanoğulları Tarihi ve Adana Şehrindeki Eserleri”, Görüşler Dergisi, sy. 35, Adana 1941, s. 6-8; Faruk Sümer, “Çukurova Tarihine Dâir Araştırmalar”, Tarih Araştırmaları Dergisi, I/1, Ankara 1963, s. 1-112; Yusuf Halaçoğlu, “Fırka-i İslâhiye ve Yapmış Olduğu İskân”, TD, sy. 27, İstanbul 1973, s. 1-20; İlhan Şahin, “Timâr Sistemi Hakkında Bir Risâle”, a.e., sy. 32 (1979), s. 916-917; Besim Darkot, “Adana”, İA, I, 127-129; Fr. Taeschner, “Adana”, EI2 (Fr.), I, 187-189.
TDV Adana Maddesi
Kayak: "Bu yazı ilk olarak 1988 senesinde İstanbul'da basılan TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1. cildinde, 349-353 numaralı sayfalarda yer almıştır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.