Ünlü yazar Amin Maalouf dijital festivalde Türk okurlarıyla bir araya geldi
İstanbul
Bu yıl ilk kez dijital ortama taşınan İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali'nin (İTEF) açılışına katılan Lübnanlı yazar Amin Maalouf, Azınlıkların ve farklı kültürlerin bulundukları ülkelere kattığı değerin altını çizerek, "İspanya'da 15. yüzyılın sonunda Müslüman ve Yahudileri sürgün ettiler. Bu sürgün İspanyayı yoksullaştırdı. Orada kalsalardı, zenginlik ve ilerleme olacaktı. Fakat sürgün edildi. Çoğu, Osmanlı İmparatorluğu'na, Hollanda'ya veya başka ülkelere gitti. Burada kaybeden İspanya oldu. Bu olay, İspanya'yı 300 yıl geriye götürdü." dedi.
Türkiye Avrupa Vakfı ve Kalem Kültür Derneği ortaklığında düzenlen festivalin açılış etkinliğine katılan 71 yaşındaki başarılı yazar, kendisi ve eserleriyle ilgili merak edilenleri anlattı.
Kitapları 40'tan fazla dile çevrilen Amin Maalouf, festivale katıldığı için memnuniyetini ifade ederek, "Türk okurlarla birlikte olmak benim için büyük bir onur. Özellikle de bu olağandışı durumda festival organize etmek inanılmaz bir şey. Tabii ki kitap festivallerine aşinayız. (Kovid 19 sonrası) Belki de kitaplarla, festivallerle yeni tür ilişkilere biraz daha açık olmamız gerekiyor. Bu yeni sisteme uyum sağlamalıyız.
Bu sürecin güzel tarafları var ama öte yandan hayal kırıklığına uğratan tarafları da var. İyi taraflarından biri, örneğin San Fransisco'daki bir etkinliğe bulunduğunuz yerden, aynı gün davet edilmiş olsanız bile katılabiliyorsunuz. Normalde bu mümkün değildi. Ancak burada kaybolan bazı şeyler de var. İşte bu durum, Kovid 19 sorununa bütüncül bakmamız gerektiğini gösteriyor. Ayrıca elbette hayatımızın her boyutunda değişiklikler olacak. Bunlara açık olmalıyız." diye konuştu.
Pandemi öncesi çok fazla seyahat edildiğine işaret eden yazar Maalouf, şunları kaydetti:
"Belki az seyahat ederek yapabileceğimiz şeyler vardır. Belki sanal seyahatlerin sunduğu fırsatları değerlendireceğiz. Kişisel olarak da benim gibi bir yazardan söz edersek, en önemli sermayemiz zamanımız. Ben de genellikle kendi zamanımı muhafaza etmeye çalışıyorum. Özellikle sanal ilişkiler, hiçbir yere gitmemizin gerekmemesi, hava ulaşımını kullanmamamız, benim kolay adapte olabileceğim bir şey."
"Büyükannem Adana'da dünyaya gelmiş"
Usta yazar, kendisinin Beyrutta büyüdüğüne dikkati çekerek, "Orada farklı toplulukların, kültürlerin birbiriyle güzel bir ilişkisi vardı. Muhteşemdi. Bugün dünyaya baktığınızda, oradaki bu durum eşsizdi. Bizim bunun üzerine bir şeyler inşa etmemiz, geliştirmemiz gerekirken bunun tam tersi oldu. Birlikte var olmak yerine yok oluşlara şahit olduk. Doğu Akdeniz medeniyeti tüm dünyaya bir model olmalıydı. Oysa tam tersi oldu." değerlendirmesinde bulundu.
Azınlıkların ve farklı kültürlerin bulundukları ülkelere kattığı değerin altını çizen Maalouf, "İspanya'da 15. yüzyılın sonunda Müslüman ve Yahudileri sürgün ettiler. Bu sürgün İspanyayı yoksullaştırdı. Orada kalsalardı, zenginlik ve ilerleme olacaktı. Fakat sürgün edildi. Çoğu, Osmanlı İmparatorluğu'na, Hollanda'ya veya başka ülkelere gitti. Burada kaybeden İspanya oldu. Bu olay, İspanya'yı 300 yıl geriye götürdü." dedi.
Amin Maalouf, Osmanlı İmparatorluğu'nda farklı dil, din ve kültürlerin bir arada uyum içinde yaşadığını söyleyerek, şu bilgileri paylaştı:
"Büyükannem, 19. yüzyılın son yıllarında Adana'da dünyaya gelmiş. Ben imparatorluklara nostaljik bir değer olarak bakıyorum. Tamamen bunu reddedemem. Benim nostaljik bir geçmişim var. Farklı dillerden, kültürlerden bir araya gelen halklar, aynı uygarlıkta bir arada muhteşem yaşamış. Ancak 19. yüzyılda, 'Eğer insanlar aynı dili konuşuyorsa ayrı bir devleti olmalı, ayrı ırktansa o zaman ayrılmalı.' düşüncesi ortaya çıktı. Bu düşüncenin dünyayı böldüğünü düşünüyorum. Hatta bu fikrin, birçok toplumu dağıttığını, ezdiğini düşünüyorum.
Günümüzde insanlar ayrılıktan, bölünmeden keyif alıyor. Biri diğerinden daha farklıysa hemen ayrılma kararı veriyorlar. Acaba biz tekrar beraber yaşayıp birbirimize saygı duymayı öğrenir miyiz, bilmiyorum. Ancak günümüzde ters bir yöne gidiyoruz. Farklı gruplar arasındaki ilişki, kırıcı ve çok daha şiddete dayalı bir duruma geldi. Ne yazık ki bu akımın değişeceğini öngörmüyorum."
"Daha iyi bir dünyayı bulma hayalimiz olmalı"
Yazarların korkma lüksü olmadığını dile getiren Maalouf, "Bugün gerçekleri hiç korkmadan söylemek zor çünkü zor zamanlardan geçiyoruz ama yazarlar olarak bizim korkmaya hakkımız yok. Bizim görevimiz, bu ümit unsurlarını bir araya getirmek. Ümidimizi kaybetmemeliyiz. Elbette ümitvarız. Yaşadığımız bu zamanlar, dünyada neyin ters gittiğini keşfetttiğimiz zamanlar. Bu deneyimden bir ders çıkarmalı, daha farklı düşünmeli, daha iyi bir dünyayı bulma hayalimiz olmalı, adaletsizlikleri, şiddeti giderebileceğimiz bir dünya hayalimiz olmalı. Ümitli olmalı. Yaşadıklarımızdan faydalanmalı, bunlar üzerinde düşünmeliyiz. Bu hem bizim neslin hem de bizden sonra gelen nesillerin vazifesi." ifadelerine yer verdi.
"Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri" kitabıyla tanınan, Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülü'ne 1993'te layık görülen yazar, kariyeri boyunca Afrikalı Leo (1986) Semerkant (1988) Işık Bahçeleri (1991) Beatrice'den Sonra Birinci Yüzyıl (1992) Tanios Kayası (1993) Doğunun Limanları (1996) Ölümcül Kimlikler (1998), Yüzüncü Ad (2000) Yolların Başlangıcı (2004) Doğu'dan Uzakta (2012) adlı eserlere imza attı.
"Günebakan Edebiyat" teması altında #itef2020ekranda etiketiyle başlayan etkinlik 19 Haziran'a kadar, yazarlar Alejandro Zambra, Yan Lianke, Jeff Moore, Vladimir Pistalo, Darren Simpson, Eva Meijer, David Nicholls'ın da yer aldığı 13 konuşmacıyı ağırlayacak.
Eylül ayında ise #itef2020sokakta ile Türk ve yabancı yazarlar İstanbul'un kültürel mekanlarında edebiyatseverlerle bir araya gelecek.
İTEF hakkında
İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali #itef2020ekranda, AB-Türkiye Kültürlerarası Diyalog Program desteğiyle "Birlikteki Çeşitlilik: Tuna Dalgalarında Kültürlerarası Diyalog" (Diversity in Unity: Intercultural Dialogue Through the Waves of Danube) projesi Sivil Toplum Diyaloğu Programı kapsamında İstanbul Macar Kültür Merkezi önderliğinde gerçekleşiyor.
AB-Türkiye Kültürlerarası Diyalog Programı da Yunus Emre Enstitüsü tarafından yürütülüyor ve Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti arasında sivil toplumun güçlenmesine yönelik mali iş birliği kapsamında ortak finanse ediliyor.
Program, Türkiye ve AB üyesi ülkeler arasında toplumların farklı kültürleri anlamasını sağlamak, toplumsal gelişmelerini farklı açılardan deneyimlemek üzere çeşitli kültürel etkinliklerin hazırlanmasını ve kurumlar arasında kalıcı diyaloğun kurulmasını sağlayacak platform olarak projelere destek oluyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.