Tayyip'ti, şimdi kıdemli Başbakan

Tayyip'ti, şimdi kıdemli Başbakan
Bu süre içerisinde iki doğru, bir de, bize göre, yanlış vardır. Genel olarak idarî tercihlerde gözlemlenen tasarruf ve etkin hizmet anlayışı doğrudur.Demek...



Bu süre içerisinde iki doğru, bir de, bize göre, yanlış vardır. Genel olarak idarî tercihlerde gözlemlenen tasarruf ve etkin hizmet anlayışı doğrudur.

Demek ki halk onu seviyor, yüzde 35?le başlayan kamuoyu desteği hâlen (iktidarının onuncu yılında) yüzde 50?nin üzerinde bir onayla devam ediyor. Demokrasinin en temel şartı olan serbest seçimler ve arada bir çeşitli kamuoyu araştırma kuruluşlarınca yapılan anketler bunu gösteriyor. Halkın kendinden biri gibi gördüğü, ?Tayyip? diye hitap ettiği gönüllü bir temsilci/vekil olarak çıkmıştı siyaset sahnesine.

Ama her şeyin bir sonu var. Tayyip Erdoğan?ın başbakanlığı da, en azından kendisinin parti tüzüğüne koyduğu bir hüküm gereği, sona erecek. Cumhurbaşkanı olup olmaması ayrı bir konudur. Türkiye?de işlerin esas yürütücü makamı, ülkenin ekonomik ve siyasî gelişmesine yön veren irade Başbakanlıktadır.

İki doğru bir yanlış

Cumhuriyet dönemi Türk siyasî hayatında hükümetlerin ömrünün ortalama bir buçuk yıl olduğu düşünülürse, Tayyip Erdoğan?ın serbest seçimle üstlendiği başbakanlık görevinde onuncu yıla girmiş olması kendisi ve demokrasi açısından bir başarı sayılır. Önce bunu belirtelim.

Bu süre içerisinde iki doğru, bir de, bize göre, yanlış vardır. Genel olarak idarî tercihlerde gözlemlenen tasarruf ve etkin hizmet anlayışı doğrudur. Üniversitenin ihmal edilmesi ise yanlış?

Üniversite denildiğinde, binalar ve idarî personel akla gelmez; üniversite, bilim demektir, bilimle meşgul olan insanlar demektir. Bunlara gerekli imkânlar sağlandığı takdirde, üniversite kendinden bekleneni verebilir. Aksi halde, örneğin ?sanayi-üniversite işbirliği? diye bir ortak çalışma platformu oluşturduğunuzda, kendisini paranın patronu konumunda gören işadamı ekonomik olanaklarıyla karşısındakinin durumunu karşılaştırdığı için, bilimin geniş ufkundan yararlanmak yerine, onu bir işletmeye indirgemeyi pratik bir yol olarak görebilir.

Bilim ve bilim adamı buna izin veremez. Eğer üniversite zayıflatılır ve öğretim üyesi hem bilgisi ve bilgiyi edinip aktarma yöntemi, hem özgün kişiliği ve karakter yapısıyla varlığını sürdüremez duruma gelirse, boşluğu birileri mutlaka doldurur. Bunlar da bilim adamı, orası da üniversite olarak görülür. Yanılgı buradadır.

Her ile üniversite siyasî yatırımdır. Bunun yöreye ekonomik, sosyal ve kültürel katkısı da olacaktır ama çok sonra? Üniversite için gerekli altyapı oluşturulmadan her yere üniversite açmak, üniversiteden beklenen faydanın ortaya çıkmasını engeller?Üniversitenin asıl kaynağı binalar değil, bilim üretecek öğretim üyesidir?İhmal edilen budur. Öğretim üyesi olmadan üniversiteden söz edemeyiz. Anadolu?da büyük yatırımlarla görkemli üniversite kampüsleri (yerleşkeler) kurulmaktadır, ama bunların içinde yeterli sayıda bilim adamı (bilim insanı) yoktur.

ÖYP (Öğretim Üyesi Yetiştirme Proğramı) yoluyla bu noksanlığın telâfisi mümkün olabilir, ama bunun iki zayıf yanı var. Birincisi, yeni mezun ve yetenekli kişilerin akademisyenlik mesleğine çekilmesi, üniversite öğretim üyelerinin mevcut özlük haklarındaki gerileme ve sorunlar yüzünden kolay olmaz. Gençler bugün meslek-gelir ilişkisine bakıyor, gelir-gider (iş için harcanan zaman) karşılaştırması yapıyor? Bazı idealistler dışında, üniversite öğretim üyeliğini bir meslek olarak düşünmek, genç kuşaklara çok zahmetli ve ömür törpüleyen bir iş gibi geliyor. Bu işin karşılığında hak edilmesi gereken maddî geliri elde edemeyecek olması ise asıl belirleyici negatif faktördür.

İkincisi, zamanla ilgilidir. Henüz altyapısı olmayan yerlerde üniversite kurulduktan sonra ÖYP kapsamında yetiştirilip burada istihdam edilecek öğretim üyeleri için (yabancı dil hazırlığı, Yüksek Lisans ve Doktora öğrenimleri hesaba katılırsa) en az 8-10 yıl beklemek gerekecektir.

Milletvekili sorumluluğu

Üniversitenin açılması ve yaşatılması konusunda siyasî iradenin ve yasama organının rolü önemlidir. Ancak, burada da garip bir durumla karşılaşıyoruz. Milletvekili seçilerek yasama organının üyesi olan profesörlerden üniversitenin sorunları ve öğretim üyelerinin özlük hakları ile ilgili herhangi bir girişime rastlanılmıyor. Milletvekili olan profesörler Meclis?e gittikten sonra kayboluyor... Oysa milletvekilliği, mantıken, geldiği yörenin ve meslek grubunun sorunlarına yasal çözüm çerçevesi aramayı gerekli kılar. Bu anlamda, akademisyen eğer milletvekili oluyorsa, bilim hayatının ve bilimle uğraşan insanların maruz kaldığı sorunlara yabancılaşmadan, aksine onları Meclis?e taşıyarak çözüm bulunmasına vesile olmakla görevli görmeli kendini. Öyle olmuyor, ne yazık ki. Milletvekili maaşına bir gecede sessizce zam yapılırken, öğretim üyelerinin on beş yıldır eriyen maaşlarının hiç gündeme gelmemesi, bir sorumsuzluktur.

Acaba bu milletvekilleri üniversitenin sorunlu hayatından kendilerini kurtarmayı mı düşünmüşlerdir öncelikle? ?Ben kendimi kurtarayım bari? Bir süre milletvekilliği yapıp ömür boyu (öğretim üyesinin aldığından daha yüksek) bir maaşı hak edeyim? mi diyorlar, bilemiyoruz.

Bu sorular kimilerine haksız gelebilir, bazı akademisyen kökenli milletvekilleri gerçekten böyle bir ithamı hak etmiyor olabilir. Onlar istisnadır.

Üniversitelerin açılış törenlerinde bilim camiası bu sorunu kendi üslubuyla, gürültü patırtı çıkarmadan, siyasîlerin dikkatine sunuyor aslında. Uludağ Üniversitesi?nin bu öğretim yılındaki açılışında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da öğretim üyesi maaşlarının düşük olduğunu, Meclis?teki çalışanlardan örnek vererek dile getirmiş ve ? bu sorunu çözmek boynumuzun borcudur? demişti. Bülent Arınç?ın iyi niyet ve samimiyetinden hiç kuşkumuz yok.

Çözüm nerede?

Ne var ki, bu konuda asıl irade sahibi, öyle anlaşılıyor ki, Başbakandır. Başbakanlığının onuncu yılına adım atmış bulunan (Başbakan) Tayyip Erdoğan?ın haksızlık ve mağduriyet konusunda söze ihtiyacı yoktur. Kendisi mağdur edilmiş, ama sonrasında ulaştığı siyasî başarı ve imkânlarla ülkeye hizmet fırsatı da elde etmiştir. Doğrusu, bu fırsatı ekonomik ve sosyal dönüşüme yönelik çabasıyla iyi değerlendirdiğini kabul etmeliyiz. Bize göre, bu süreçte bir önemli noksanlık, üniversitenin öğretim üyeleriyle bir bütün olduğunun kabul edilip o alanda iyileştirmenin yapılmamış olmasıdır. Yeni üniversite açılması başka bir konudur.

Başbakan Erdoğan?ın Tayyip Erdoğan olarak üniversitenin derdini yüreğinde hissetmesinin zamanı gelmiştir. Aksi halde, bu da bir mağduriyet karşısında sessiz kalmak olur ki, Tayyip Erdoğan duyarlılığına yakışmaz. İlk başlardaki üniversite-hükümet zıtlaşması da yoktur artık. Ama bu, bilim dünyasından aykırı sesler gelmeyeceği anlamında düşünülmemelidir.

Tayyip Erdoğan?dan Başbakan Erdoğan?a geçiş sürecinde hak ve adalet arayışı halkın desteğiyle Türk siyasî hayatında bir dönüşüme yol açmıştır. Üniversiteler, bilim üreten yerler olarak, toplumun sağlıklı ilişkiler zemininde gelişip varlığını sürdürmesinde vazgeçilmez kurumlardır. Sözü edilen Türk siyasî hayatındaki dönüşümün kişilerden bağımsız biçimde faydalı sonuçlarının alınması da buna bağlıdır. Tayyip Erdoğan?ın başbakanlığından sonra da çalışmalarının kalıcı etkisini görmesi, üniversitenin sesine duyarsız kalmamasına bağlıdır.

İbrahim S.Canbolat / Haber 7
icanbol@hotmail.com

Twitter.com/icanbol

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.