Tarihten bugüne Matem-i Muharrem ve Kerbela

Tarihten bugüne Matem-i Muharrem ve Kerbela
Asırlardır İmâm Hüseyin aşkıyla yanıp tutuşan cânlar, Maktel-i Hüseyin, Kenzü'l- Mesâib (Kumru), Matemiyye, Muharremiyye, Sakînâme (Kerbela'da Ehl-i...

Asırlardır İmâm Hüseyin aşkıyla yanıp tutuşan cânlar, Maktel-i Hüseyin, Kenzü'l- Mesâib (Kumru), Matemiyye, Muharremiyye, Sakînâme (Kerbela'da Ehl-i Beyt'in çektiği susuzluk anlatılmaktadır) ve Mersiye'lerin beyitlerini, onun katledilmesinden dolayı duydukları acı nedeniyle gözyaşı içerisinde okumuş ve dinlemişlerdir.

Kerbelâ fâciâsının başından sonuna kadar bütün ayrıntılarıyla ve duygusal bir üslupla anlatıldığı bu eserler; geçmişten bugüne Muharrem aylarında gözyaşları içerisinde hüzünlü bir ses tonuyla, topluca okunarak hatmedilegelmişlerdir. Âl [ü] evlâdı seversen ey dede, aşkla vîr salavât Muhammed'e nakaratından sonra huşû ve heyecânla salavâtların getirildiği bu eserlerde, adeta Kerbelâ yeniden yaşanmakta, Âl-i Muhammed'e (Hz. Muhammed'in Ehl-i Beyt'ine) muhabbet yenilenmektedir.

Kitâb-ı Şerh-i Beyân-ı Âşûrâ (Aşûre Günü Erkânını Açıklayan Kitap) başlığıyla başlayan bir el yazması eserde, Muharrem ve aşûre günü çekilecek yas ve matem Allâhu Teâlâ'ya atfedilen şu buyrukla temellendirilir: "Dahi Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti buyurur ki: Ey kullarım! Bilin ve işitin ki âşûrâ günlerinde benim Habîb'im evlatları içün gözlerinden bir katre yaş akıtanların gözleri yaşın âb-ı hayâta kattım ve her kim ol âb-ı hayât çeşmesinden nûş iderse (içerse) ölmez dirlik bula ebedü'l-âbâd (ebediyyen)... Her kim Ehl-i Beyt-i Rasûl içün gözlerinden bir katre yaş akıtsa, İzzim, Celâl'im hakkı içün kendi kudret elimle ol mü'minin rûhun kabz idem, hâlet-i nez'de (rûhunu teslim ederken) cân acısın görmeye, zira ki ânlar benim kullarımın evrendesi ve hülâsasıdır." 1

Aynı eserdeki bir başka ifade ile (Muharrem) aşûre günlerinde yapılan faâliyetler, mü'min olmanın bir gereği sayılmaktadır. Aşağıdaki satırları okuyan, dinleyen cânlar matem günlerini kalp ve gönüllerinin derinliklerinden gelen keder ve hüzünle geçirmişlerdir:

"Mü'minlere vâcibdir ki her sene mâh-ı Muharrem oldukta on güne değin riyâzet-i tâat, ibâdetle zikir ve tesbîh idüp, hüzün, melâlet üzre olmak gerek." 2

Maktel-i Hüseyin, Mâtemiyye ve Muharremiyye türü eserlerde Muharrem ayının niçin bir yas ve matem zamanı olduğu da duygusal bir anlatımla dile getirilir: "Ânın içün Rasûl-i Ekrem sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem evlatları bu ayda zâlimler elinde dil-teşne şehîd oldular. Hazret-i Fâtıma Ana oğulları İmâm Hasan ve İmâm Hüseyin Hazretleri iki cihân fahri Hazret-i Muhammed Mustafâ sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem hazreti onlara kurratü'l- aynım (gözümün nuru) ve ciğer köşem diye okşardı. Hâricî mel'ûnlar onların birin zehirle ve birin tığ-ı kahırla (kahır kılıcıyla) şehîd itdiler. 3

Havf itmeyip, Hazret-i Peygamber'den utanmayıp, Hazret-i İmâm Hüseyin gibi servere bu cefâyı revâ gördü.

Ânın üzerine asker virdi, Kerbelâ sahrâsında yetmiş iki yârânıyla susuz şehîd itdiler. Kat'an merhamet ve şefkat itmeyip, ol mazlûmu yüzü üzerine bırakıp, hançerle ensesinden ser-i mübâreğin (mübarek başını) beden-i latîfinden cüdâ kıldılar." 4

Anadolu'da Yûnus Emre'nin dilinde; "şehîdlerin serçeşmesi, evliyânın bağrı başı, Fâtıma ananın gözü yaşı" olarak kabul edilen Hz. Hüseyin'e revâ görülen bu muâmele, mazlûmiyetin sembolü olmuştur. Zulme, haksızlığa uğrayanlar, haklı davalarında cânından ve mâlından geçenler, şehîdler serdârı Hz. Hüseyin'i kendilerine örnek almışlardır.

Bektâşî, Cerrâhî, Uşşâkî, Kâdirî, Mevlevî, Rufâî, Nakşî vb. Ehl-i Beyt muhibbi olan ve bu anlamda Alevî-meşrep olarak nitelendirebileceğimiz bütün tarîkatların algılamasında bu ciğersûz hâdise sadece mü'minlerin değil, yer ve göğün feryâd u fîgânına neden olmuştur. Yer ve gök haklının, mazlûmun ve mağdûrun yanındadır. Aşağıdaki Mersiye'de bütün kâinâtın lisân-ı hâliyle paylaştığı ve ağlaştığı Kerbelâ çölünde yaşanan acı tablo resmedilmektedir:

Devr etti zamân sanki yıkıldı âlem

Tuttu cihânı nâle-i efgân yâ Hüseyn. 5

Kerbelâ olayı, çeşitli şekillerde dergâhlarda işlenerek, dervişlerin eğitimlerinin bir parçası haline getirilmiştir. Seyyid Ahmet R. Efendi, Muharrem ayının onuncu günü Nasîruddîn Tûsî'nin Ziyâretnâme'sinin tekke ve dergâhlarda okunduğunu ifade etmektedir.

Arapça olan bu metin, Nasîruddîn Tûsî tarafından Kerbelâ'yı ziyâret ettiği sırada söylenmiştir.

Metinde geçen konular özet olarak, Ehl-i Beyt'e salavâttan sonra, Kerbelâ olayına karışanların la'netlenmesi, Ehl-i Beyt'in fazîletlerinin anlatılması ve onlardan şefâat dilenmesidir. 6

"Ol Yezîd-i Pelîd la'netullâhi aleyh Hak'tan Muharrem ayının onuncu günündeki uygulamalardan birisi de, çok miktarda Hz. Peygamber'e ve O'nun Ehl-i Beyt'ine salavât getirilmesidir. 7

Başta Hz. Hüseyin olmak üzere, Kerbelâ'da şehîd düşenler için duâ okunur. Seyyid Ahmet R. Efendi'nin Mir'âtü'l- Mekâsıd fî Def'il-Mefâsid adlı eserindeki duâ metninin bir bölümü şöyledir: "Bârekellah, bârekellah, bârekellah. Ecerekümullâh ecra'l-muhsinîn. Okuyanlar için bârekellah.

Ağlayanlar için bârekellah. Bu okunan Kelâm-ı Kadîm'in ve Furkân-ı Azîm'in nûrunu ve sevâbını ve berekâtını ve hasenâtını ve âsâr-ı rahmetini Hakk Sübhânehû ve Te'âlâ seyyidü's- sâdât ve şehîdân-ı imâmân ve Hazret-i İmâm Hasanü'l-Müctebâ ve Hazret-i İmâm Hüseyin şâh-ı şehîd-i deşt-i Kerbelâ Efendimiz'in rûh-ı pür-fütûhları şâd olmak için bârekellah. Ve sultânü'l-evliyâ ve bürhânü'l-etkıyâ Hazret-i Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî el-Horasânî kaddesellahu sırrahu'l-âlî Efendimiz'in azîz ve şerîf ve lâtif rûh-ı şerîfiçün bârekellah...

Horasan pîrleriçün bârekellah. Üçler, yediler, kırklar, binler ve usûl ve yol ve erkân erenleri ervâhiçün bârekellah. Garipler için bârekellah. Du'âya muhtâc olan cânlar için bârekellah.

Hacılar kuvvetiçün bârekellah. Gâzîler hürmetiçün bârekellah. Muhammed el-Mustafâ Sallallahu Te'âlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz'in mutahhar ve mukaddes ve mücellâ ve musaffâ ve müzekkâ ve azîz ve lâtîf ve şerîf rûh-ı şerîfleriçün bârekellah. Âliçün bârekellah.

Evlâdıçün bârekellah. Ashâbıçün bârekellah. Etbâ'içün bârekellah. Evvelîn ve âhirîn ve zâhirîn ve bâtınîn tayyibîn-i tâhirîn fahr-ı dervîşân huzûr-ı hâzirân kâffe-i ehl-i îmân hakkına Fâtihâ ma'a's-salâvât. Allah, eyvallah, hû dost." 8

Bir başka matem duâsı ise şu şekildedir: "Bismillâhirrrahmânirrahîm. Essalâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli etbai Muhammed. Ve'l-hamdü li'llâhi Rabb'il-âlemîn. İlâhe'l-âlemîn. Sen bizlerin gönüllerini Rasûl-ü Ekrem, Nebiyy-i Muhterem Muhammed Mustafâ'nın ve O'nun tathîr Ehl-i Beyt'inin sevgisi ile aydınlat... Hz. Muhammed ve O'nun Ehl-i Beyt'i uğruna canlarını feda eden şehîdler serdârını bizlerden hoşnud eyle. Allah'ım! Cümlemizi, can yakıcı âhiret gününde şehîdler serdârı İmam Hüseyin'in ve onun uğruna canlarını feda edenlerin şefâatına nâil eyle."9

Tarihten bugüne Muharrem ayları sadece matem günleri olarak idrak edilmemiştir. Âşûrâ günleri yetimlerin, fakirlerin, kimsesizlerin korundukları, kollandıkları, sevindirildikleri yardım faâliyetlerine de sahne olmuştur.

Ehl-i Beyt'in sahipsiz ve kimsesiz bırakıldıkları bu günler, kimsesizlerin hatırlanmasına neden olmuştur.

Muharrem erkânı, Kerbelâ'dan gerekli derslerin çıkartılmasına yardımcı olarak sosyo-ekonomik hayata da katkı sağlamıştır.

Muharremiyye'deki bilgilerden bazıları şöyledir: "Bir kişi âşûrâ günlerinde bir fakîrin karnını doyursa, cemî' ümmet-i Muhammed'in yoksulların doyurmuşça sevap bula ve her kim âşûrâ günlerinde bir yetimin başını sığasa şefkat eliyle, Hak Teâlâ Hazreti Kemâl-i Kerem'inden eli altında ne kadar kıl var ise, adedince ol kulun derecâtını artıra. Pes mü'min olan kişiye lâzımdır ki âşûrâ günlerinde ve gayrı günlerde fakîrleri, yetîmleri, ve garîbleri hoş tutalar.

Allah içün kâdir olduklarınca hürmet ve şefkat ve riâyet ideler, rencîde ve remîde (ürkütmek, korkutmak) etmiyeler. Zira gönül Hakk'ın evidir ve hem nazargâhıdır. Ev sâhibi evden hâlî değildir." 10

Ol günlerde her kim kendi ehlin ve iyâlin hoş tutsa, Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti ânın dirliğin dünyadayken kılıvere, hâl-i hayâtında oldukça azîm dirlik süre, kimseye muhtaç olmaya, ol dirlikle pîrliğe irişe, sâlihler, velîler gürûhuna karışa." 11

Özellikle Alevîler Muharrem ayının ilk on iki gününü oruçlu olarak geçirirler. Bu günlerde Hz. Hüseyin'in ve yârânının susuz bırakılmış olmasından dolayı su içmezler. Âşûrâ günü Hz. Hüseyin'in mübârek başı gövdesinden ayrıldığı için bıçak kullanmazlar, et ve soğan yemezler. Matem günleri olduğu için traş olmazlar. Muharrem ayında cem yapılmaz, bağlama çalınmaz. En önemli ibâdet ise tutulan oruçlardır.

Kerbelâ Olayı'nın anlatıldığı Hadîkatü's-Süedâ, Kumru, isimli kitaplar okunmakta ve gözyaşları akıtılarak dinlenmektedir. 12

Fuzûlî Hadîkatü's-Süedâ'sında İmâm Hüseyin'i, hûkuk ve adâlet uğruna şehîd edilen, mazlûmların ve mağdûrların sığınağı bir kahraman olarak anlatılmaktadır. Hz. Hüseyin, Hakk Muhammed Ali'yi seven cânlar için çok önemli bir "rol modeli"dir. Fuzûlî Hz. Âdem'den başlanarak Peygamberlerin çektikleri sıkıntıları 13

Hz. Muhammed'in Kureyşlilerden çektiği sıkıntıyı, Hz. Hamza ve Cafer-i Tayyar'ın şehîd edilişini 14, daha sonra da Hz. Hüseyin'in şehâdetine kadar devam eden süreci hem bir şâir, hem de bir tarihçi üslûbuyla anlatmaktadır. Fuzûlî, Hz. Hüseyin'in ve Ehl-i Beyt'in şehîd edilişini anlatırken şunları söylemektedir: "Yaratılış rahatı ister. İbâdet ise, büsbütün sıkıntı vericidir.

Rahata düşkün olmayıp da, mihnete ilgi gösteren kişi, yücelerek, seçkin bir konuma erişir. İşte bu sebepten ötürü; küfür kolay, Müslümanlık ise, oldukça zordur." 15

Kumru'da; önce Hz. Muhammed'den başlanarak, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'in fazîletleri, Hz. Muhammed'in vefâtından sonra Ehl-i Beyt'in çektikleri acılar ve onların göstermiş oldukları direnç anlatılmaktadır. Aşûre Günü yaşanan olaylar; özellikle Kerbelâ olayı, duygusal ve ayrıntılı bir şekilde dile getirilmektedir. 16

"Şehr-i Muharremü'l-Harâm'ın evvelinden onuna değin âşûrâ dirler.

Muharrem ayı münâsebetiyle, Kerbelâ Olayı sırasında verilen Hakk ve hakîkat mücadelesini, her yıl tekrar tekrar dinleyen dervişlerin manevî dirençleri güçlenmekte, Hakk'ın gâlibiyyeti için mücâdele azîmleri artmaktadır. Okunan her eser, tutulan her oruç, dökülen her bir gözyaşı Ehl-i Beyt'i Hz. Muhammed Mustafâ'dan ayırmayan cânların imân ve ikrârlarını canlı tutmaktadır.

Kerbelâ fâciasından gerekli dersleri çıkartan dervişler, susuz kalırken de, su içerken de Hz. Hüseyin aşkına bunu yaparlar. Bir Erkânnâme'de Hz. Muhammed, Hz. Cebrâîl'le arasında geçen konuşmayı Hz. Ali'ye şöyle nakleder: "Yâ Ali! Cebrâîl-i Emîn bana dedi ki yâ Muhammed! Eğer ben Âdemoğlu olaydım, yedi şeye müdâvemet ederdim (devam ederdim).

Yediden evvelki beş vakit namâz. İkinci âlimler ile otururdum. Üçüncü [âlimleri] sayar ve hâlin sorardım. Dördüncü cenâzeye varırdım. Beşinci Hüseyin aşkına su verirdim. Altıncı iki çekişeni sulh iderdim. Yedinci yetimlere merhamet kılardım." 17

Hazreti Hüseyin aşkına vermek, beş vakit namâz kılmak, cenâzeye varmak kadar önemlidir. Bu nedenle âdâb ve erkânda Hz. Hüseyin aşkına susuz kalmakla birlikte, su dağıtmaya, yani sakkacılık hizmetini yapmaya da önem verilmiştir. Aslında bu erkân, insanların rûhundaki Yezîdleşme eğilimini yok etmek ve nefsin zâlimliğe olan temayülünü ortadan kaldırmak içindir. Hüseyin'i seven, insanları susuz bırakmaz; onun aşkına insanlara su dağıtır. Yetimlerin başını okşayarak, susuzlara su dağıtarak Hüseyinleşir. Sâkînin erenlere su dağıtmasından önce şu tercümân okunur ki erkânın esprisini çok iyi anlatmaktadır:

Bism-i Şâh Allah Allah

Cân, baştan geçmişiz biz Rûm Erenler aşkına

Cân gözüyle dembedem Hakk'ı görenler aşkına

Kerbelâ-yı deşt-i gamda susuz kalanlar aşkına

Şol Yezîd-i bî-dîn elinden cân virenler aşkına

Gözlerim yaşın sebil virem sana yâ Hüseyin hû. 18

 

Kaynakça:

1 Kitâb-ı Şerh-i Beyân-ı Âşûrâ (Muharremiyye), ts., Merzifon Karatepe Köyü, vr. 212b.

2 A.g.e., vr. 210b.

3 A.g.e., vr. 210b.

4 A.g.e., vr. 211a.

5 Seyyid Ahmet R. Efendi, a.g.e., s. 253.

6 Metnin tamamı için bkz. Seyyid Ahmet R. Efendi, a.g.e., s. 249-251.

7 Seyyid Ahmet R. Efendi, a.g.e., s. 251-252.

8 Seyyid Ahmet R. Efendi, a.g.e., s. 254, 255.

9 Uluçay, a.g.e., s. 140-141.

10 Kitâb-ı Şerh-i Beyân-ı Âşûrâ (Muharremiyye), vr. 206a.

11 A.g.e., vr. 206b-207a

12 Bkz. Mustafa Ertuğrul Kaan, Dört Kapı Kırk Makâm, İstanbul, 1972, Gür Kitabevi, s. 97.

13 Fuzûlî, Hadîkatü's-Süedâ, haz. Servet Bayoğlu, Ankara, 1996, Kültür Bakanlığı Yayını, s. 10-66.

14 Fuzûlî, a.g.e., s. 67-90.

15 A.g.e., s. 347.

16 Bkz. Mirza Muhammed Nâki, Kumru, haz. Adil Ali Atalay, İstanbul, 1992, Can Yayınları.

17 Erkânnâme (Yazma Eser), H. 1204, Kemal Durmuş Dede Özel Kütüphanesi, vr. 100b-101a.

18 Bektâşî Erkânnâmesi, s. 83.

 

Prof. Dr. Osman Eğri - Haber 7

osmanegri@yahoo.com

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.