Songül Kundakçı Cansız: Zirveye Giden Yol
Dağların zirvesine çıkan çoktur bizde de sanatın zirvesine çıkan azdır. Keşke çok olsa…
Tıp doktorlarının dilinde zirve, pik yapmak olarak kullanılıyor. Korona virüs salgını sürerken uzmanların açıklamalarında çok işittiğimiz bir kelime oldu pik, tıpkı pandemi, filyasyon, entübe ve epidemi gibi. Anlayacağınız insan için tehlike olan virüsten dilimiz de nasibini aldı. Maalesef dilimize kontrolsüz giren bu kelimeler, virüs kadar tehlikeli. Sebebini Çinli filozof Konfüçyüs anlatsın.
Vaktizamanında Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?”
Konfüçyüs cevap vermiş: “ İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Tablo çok net: Meramını, derdini anlatamayan, görevlerini iyi yapmayan insanlarla bozulan düzen, töre, adalet ve halkın içine düştüğü durum. Toplumun yaşadığı huzursuzluk, karmaşa, hukuksuzluk vs. gibi hallerin temel sebebi dildeki bu bozulmadır, denilebilir.
Bu tablo bize yabancı değil. Biz bu filmin içinde yaşıyoruz zaten.
Köroğlu der ki “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu.” Ama bozulan sadece mertlik değil ki Köroğlu. Maalesef dilimiz de bozuldu, dilimize sahip olamadık. Tarihimiz boyunca sırasıyla Arap, Fars, Fransız, İngiliz atları Üsküdar’ı geçti. El atına binenin hali ne olur? Dünyaca ünlü Türk atlarımız vardı bunlarla yarışacak hâlbuki. Bu dillerle atbaşı gidecek, hatta onları geçecek güçteki güzel Türkçemiz yazık ki sadeliğini, güzelliğini gün geçtikçe kaybediyor.
Zirve kelimesiyle başlamıştım yazıya, Üsküdar’a kadar geldim.
Temennim şu ki güzel dilim Türkçe ile edebiyatın, sanatın zirvesine çıkılsın. Kötülük ve hastalık zirve yapmasın, insanlık, güzellik, iyilik zirve yapsın.
Ne yazık ki kötülük zirve yaptı, kötüler çoğaldı gibime geliyor. Adeta Mahpeyker ve adamları cirit atıyor ortalıkta, Dilaşuplarla beraber insanlık öldü. Giresun’da İkranur’la, Ağrı’da Leyla Aydemir’le beraber insanlık öldü. Katil kim? Müge Anlı’da sıra bekliyor insanlar.
Ağlayalım, dövünelim halimize derken birileri dedi ki “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir”; en büyük gayemiz zirveye çıkmaktır. O halde biz yolumuzu bulalım, yolumuza bakalım. O yol, mezattan geçer, yetişelim.
Mezat kurulmuş. “Sat... Saaatt... Saattım!”
- Ne satıyor?
- İnsan!
- Nasıl yani?
- Öyle işte, ne kadar çok adam satarsa o kadar yükselecek çünkü!
- Kimi satıyor?
- Kim olursa. Önüm arkam sağım solum sobe der gibi en yakından başlayarak eş, dost, hısım, akraba, kardeş, arkadaş, yoldaş, ülküdaş, gönüldaş, meslektaş vs. kim varsa artık, yola çıktığı herkesi satıyor.
- Allah Allah, olur mu öyle şey yahu!
- Olur olur, bal gibi olur. Her satış zirveye çıkmak için bir basamak olur, o da adım adım ya da mil mil yükselir.
- Bu insanlığa sığar mı, böyle alçalarak yükselmek olur mu?
- Olur da Cenap Şahabettin’in dediği gibi olur:
“Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir.”
Peki, şimdi siz de bir düşünün.
Zirveye çıkanlardansanız sizin zirveye çıkış yolunuz bunlardan hangisininkine benziyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.