Songül Kundakçı Cansız: Gündeme Yunus’un Şiirlerinden Bakmak

Songül Kundakçı Cansız: Gündeme Yunus’un Şiirlerinden Bakmak
"Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere, Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu...". Erenler böyledir işte, sanki bugünü anlatmış “Bizim Yunus”. Şiirde sinek kartalı yere vururken günümüzde korona, dünyanın tamamının sırtını yere vurdu..

Gündeme Yunus’un Şiirlerinden Bakmak

“Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere”

Türkçe şiirin öncüsü, Anadolu’nun ilk büyük mutasavvıfı, mesajı bütün zamanlarda geçerli büyük halk şairi Yunus Emre…

“Yaratılanı severiz / Yaratandan ötürü” diyen, halka hizmeti, Hakk’a hizmet bilmiş, doğruluk kapısına eğri yakışmaz düşüncesiyle kırk yıl Tapduk Emre’nin tekkesine sadece düzgün odun taşımış dosdoğru Yunus, bize örnek bir Yunus.

Yunus, 13. yüzyıldan gelen her dem taze bir nefes, bakın ne demiş:

"Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere,

Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu..."

Erenler böyledir işte, sanki bugünü anlatmış “Bizim Yunus”.

Şiirde sinek kartalı yere vururken günümüzde korona, dünyanın tamamının sırtını yere vurdu.  Gözle göremediğimiz virüs; maddî güce tapılan bu çağda dünyanın tozunu attı ve atmaya da devam ediyor.

Güç var, para var, bilgi var, teknoloji var, var oğlu var. Var da çözüm yok.

Amerika Çin’i suçluyor virüsü yaydı diye, Çin Amerika’yı. Öyle ya, kabahat samur kürk olsa kimse sırtına almaz. Korona, bir günahın çocuğu çünkü kimse sahiplenmiyor. Korona, insanın yanlışlarının büyüttüğü sinsi canavar, cana doymuyor. Dünyanın her yerinde ölüm, ölüm, ölüm…

Yalnızlık, gariplik, ölüm duygusunu Yunus, sehl-i mümteni özellik taşıyan şu dörtlüğünde ne güzel ifade eder. Dünya edebiyatında ölümü, garipliği bu kadar güzel anlatan başka bir şiir yoktur dense yeridir:

“Bir garip ölmüş diyeler

Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar

Şöyle garip bencileyin”

Günümüzde korona virüsünden ölenler ne yazık ki bu dörtlükte bahsedilen gariplerden daha garip. Ölenlerin sadece bir rakam olarak verildiği günler yaşıyoruz. Bugünkü rakam 1769. Kimin nerede, ne zaman, nasıl öldüğünü kimse görmüyor, bilmiyor. Çünkü evden çıkamıyor. O sayının içindekilerden biri belki bir annedir, bir baba ya da bir evlat, bir sevgili, kaç yaşında meçhul, sükûnet içinde şimdi toprağa emanet.

Yaşarken sıcağa sıcak, soğuğa soğuk diyen, şikâyet eden, rahatı seven bedenler,  selaları verilmeyen, cenaze namazları kılınmayan, üç günden sonra bile duyulmayan koronalı, kefensiz, torbalı ölüler artık.

Sen suya soğuk dersin Yunus’um, virüsten ölenlere soğuk su bile yok.

Teneşirin, soğuk suyun bile kıymeti varmış. Anladık.

Faniydik biliyoruz Allah’ım ama hiç bu kadar aciz kalmamıştık. Teslim olduk.

Ölürken yalnızmışız, mesajı aldık. Ölürken herkes eşit, mesajı aldık.

Yunus, şiirlerinde her şeyi tüm çıplaklığıyla gösteriyor, sarsıyor, tüylerimizi diken diken ediyor; görebilene, anlayabilene, uygulayabilene.

Korona karantinası günleri yanlışlarımızdan, günahlarımızdan arınmaya milat olur inşallah. Yunus’un sesine kulak verelim, ibret alalım iş işten geçmeden:

“Sana ibret gerek ise gel göresin bu sinleri

Ger taş isen eriyesin bakıp göricek bunları

Şunlar ki çoktur malları gör nice oldu halleri

Son ucu bir gömlek imiş onun da yoktur yenleri”

Yunus Emre’nin yaşadığı 13. yüzyıl, Anadolu’da savaşın, kargaşanın, kıtlığın, acının, güvensizliğin, haksızlığın yaşandığı, karanlığın halay çektiği, ölümün kol gezdiği bir dönemdi. Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana, Nasrettin Hoca gibi erenlerin bilgelik ve sevgi merkezli nazarıyla karanlıklar nur oldu, insan aydınlandı, Anadolu canlandı.  

Biz şimdi 21. yüzyıldayız, çok geliştik, her konuda ilerledik. Neler neler yaptık? Anlatmakla bitmez.

Günümüz dünyasını Yunus Emre’nin yaşadığı 13. yüzyılla kıyaslamaya kalkmak biraz tuhaf kaçar ama gene de şöyle bir düşünelim.

Günümüzdeki teknolojik gelişmeleri bir kenara koyarsak geriye ne kalır?

Savaş, acı, açlık, haksızlık, zorbalık, ölüm… Saydıkça arkası gelecek, ruhunuz sıkışacak.

İnsanlık adına yaşadığımız çağda nasıl bir gelişme var?

Yok, yok, yok!

Güçlünün sınırsız iktidar hırsı için güçsüzün kurban verildiği çağdayız maalesef. Görünüşte haklara sahipmiş gibi görünse de her türlü haktan mahrum bırakılan garip gurebanın ah etmek için bile sesi çıkmaz oldu.

Ha 13. yüzyıl ha 21. yüzyıl.

Siz fark görebiliyor musunuz?

Ben göremiyorum, gören bilen varsa söylesin.

O halde ne yapmak gerek?

Düşün, ara, sor, sorgula ki cevap bul.

yazının devamı..

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.