Selami Kaytancı: Erdoğan Ve Erbakan…
Ben Musa Aleyhisselam’a özel bir hayranlık duyan bir insanım. Diğer peygamberlerden farklı olarak, çok meraklı bir insandır Allah’ın bu yüce peygamberi. Hep merak etmiş, merakını gidermek için sormuş, sorgulamıştır.
Rivayet olunur ki, Musa Aleyhisselam, Azrail Aleyhisselam ile karşılaştığında, merakla sormuş:
“Yâ Azrâil, sen her gün genç ihtiyar, kadın erkek, hasta sağlıklı, çoluk çocuk yüzlerce insanın canını alıyorsun. Acaba canını aldığın bu kadar insan içinde, canını alırken üzüldüğün, hayıflandığın, canını almak istemediğin kimse oldu mu?!..”
Azrail Aleyhisselam cevap vermiş:
“Evet yâ Musa, hem de iki defa böyle bir durumla karşılaştım. Birincisinde, Allah Teâlâ bana canını alacağım biri için emir gönderdi. Vakti saati gelince, canını alacağım kişinin bulunduğu yere gittim. Uçsuz bucaksız, ıssız bir deniz sahili… Sahilde doğum yapmak üzere olan bir kadın… Etrafta kim kimsecik yok… Kadın doğum yapacak ve ben o kadının canını alacağım; ama çocuk sağ kalacak… Allah’ım, bu çocuk burada ne olacak, kim sahip çıkacak?!.. Çocuğu düşündüğüm için, bu kadının canını alırken hayıflandım!..”
“İkincisinde de, yine bana Allah (c.c.)tan emir geldi birinin canını almam için. Vakti saati gelince gittim. Bir ülkenin yaşlı kralı, hasta yatağında yatıyor… Ülkede, yediden yetmişe herkes, kralları hasta olduğu, öleceği için gözyaşı döküyor, yürekten ağlayıp figan ediyor. Halkı tarafından bu kadar gönülden sevilen birinin canını alırken, doğrusu üzüntü duydum!..” demiş. Allah (c.c.) Musa Aleyhisselama nida etmiş ki, “Yâ Musa, işte o sahildeki çocuk, o kraldı!..”
Şüphesiz ki, Allah (c.c.) her şeye kadirdir. En ümitsiz zamanınızda öyle bir şey yaratır ki, şaşırıp kalırsınız. “Allah gecinden versin, Erdoğan ölür veya öldürülürse, ülkenin hali ne olur?!..” sorusu gündeme getirildiğinde, benim aklıma hep Musa Aleyhisselam’ın bu kıssası gelir. Allah dilerse, analar nice Erdoğanlar, Erbakanlar doğurur.
Peş peşe iki gün, birinin doğum, diğerinin ölüm yıldönümünü yaşadığımız, ülkemizin son elli yılına damgasını vurmuş iki değerli insan… Sanki biri diğerinin mütemmim cüz’ü, birbirinin devamı, birbirinin tamamlayıcısı iki insan. Biri “DOĞAN” diğeri de ona “BAKAN” olan bu milletin iki “ER”i: ERDOĞAN ve ERBAKAN…
Merhum Erbakan Hoca’m, benim miras düşecek kadar yakın akrabamdır. Rahmetli annemle öz hala – dayı çocukları idiler. Onunla, on iki yaşımda, Adana İmam Hatip’in ikinci sınıfındayken, okulumuzun konferans salonunda verdiği “İlim ve İslam” konulu konferansta tanışma şerefine ermiştim. Lebâleb dolu salonda büyük bir coşku ile izlenen konferansın sonunda, gerçek bir mücahit olan rahmetli dedem Ali Haydar Kaytancı, beni yanına çağırmış ve “Bak bu senin annenin dayısının oğludur!..” diyerek Erbakan Hoca’m ile tanıştırmıştı.
Sonraki yıllarda birçok kez bir araya geldik, birkaç kez evimizi de şereflendirdi. Cenazesinde, ne yazık ki, Erbakan’ın baba tarafından akrabası olarak bir tek ben ve oğlum vardık. Taziye merasiminde, sevgili kardeşim Fatih Erbakan’ın yanında, baba tarafı akrabası olarak bir tek ben duruyordum. Ne yazık ki, herkese her şey nasip olmuyor; ya da altının değerini, sarraf bilir diyelim. Bazen en yakınlarınızın bile sizi anlayamaması, değerinizi bilememesi çok üzüntü verici. Nitekim Allah Rasulü’nü de öz amcaları anlayamamış, ya da sırf gurur ve kibirlerinden, nefislerinin peşinden koşmalarından O’na tabi olmamışlardı. Babamın babası olan dedem, babam ve amcalarım ise, ömürlerinin son anına kadar, terlerinin son damlasını onun davasının yanında dökmüşlerdi.
Taziye merasiminde, dünyanın dört bir yanından gelmiş kelli felli insanlar, yaşlı başlı ilim adamları, din adamları, sırf Erbakan Hoca’nın akrabası olduğumuz için, bize büyük bir sevgi gösteriyorlardı. Cenazeye katılan yüz binlerce insan, müthiş bir vefa örneği sergilediler.
Şüphesiz ki en iyi hükmü, tarih verecektir. Dün bir büyük liderin doğum günü idi, bu gün bir büyük liderin ölüm günü… İlâhi tevafuk, yarın da bu iki lidere ve ümmete beynelmilel çapta hazırlanmış bir tuzağın, bir kahpeliğin yıl dönümü olan 28 Şubat… Bin yıl sürecek dedikleri zulüm, on yıl bile sürmedi, yapanları millet nefretle, lanetle anıyor; ama zulme uğrayanları bu millet bağrına bastı, tepesinde taşıyor...
Çok söze gerek yok, atalar ne demiş: SEN DOĞRU OL, KEM BELASINI BULUR!.. ALLAH, SIRAT-I MÜSTAKÎM OLANLARIN DAİMA YARDIMCISIDIR VE O NE GÜZEL BİR VEKİLDİR!..
Mekanın cennet olsun, ninemin duası ile, HAZRETİ MUSA’YA KOMŞU OLASIN mücahit ERBAKAN!..
Allah sana bu ümmete hizmet yolunda verimli, hayırlı nice uzun ömürler nasip eylesin UZUN ADAM!.. Rabb’im sana güç ve kuvvet ihsan etsin; İslam ve ümmet düşmanlarını kahr u perişan, milletimizi, Mehmetçiklerimizi muzaffer eylesin inşallah!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.