Sabır taşı nedir bilir misiniz?

Sabır taşı nedir bilir misiniz?
Hani daha bilgisayarın her eve girmediği, toplumu esir almadığı, aileyi, arkadaşları ve hatta kişiyi kendi kendine ?el? etmediği devirlerde, yani eskiden,...


Hani daha bilgisayarın her eve girmediği, toplumu esir almadığı, aileyi, arkadaşları ve hatta kişiyi kendi kendine ?el? etmediği devirlerde, yani eskiden, çok çook eskiden(!) herkesin yürekle, gözle-sözle, yan yana-can cana iletişim kurduğu dönemlerde, büyükler çocuklara masallar anlatırlardı ya?..

İşte o zamanlar anlatılan masallarda duyardık hep bu gizemli taşı..Masalın kahramanı, derdini bir sabır taşına anlatır, taş şişer şişer çatlardı kimi zaman, sonunda da esas kız, mutlaka sabrın mükafatını görür, saadete ererdi..

Hatta Necip Fazıl Kısakürek?in ?Sabır Taşı? isminde, masal tadında 3 perdelik bir tiyatro eseri varmış ki hiç duymamıştım, yeni öğrendim..Araştırdım, bu piyeste de, derdini sabır taşına anlatan ve sonunda muradına eren bir kızın hikayesi var..

Şimdiye kadar ben, sabır taşını ?Kaf dağı?gibi bir masal öğesi sanıyordum..

Meğerse efendim, sabır taşları gerçekten varmış, tasavvuf kültürümüzde..

Hem de ne derin anlamlar taşıyormuş, bilseniz..

Dergahlarda bir ömür boyu dervişler tarafından oyularak yapılan, hepsi de harikulâde birer san?at eseri olan bu taşlar, günümüzde dahi mevcutmuş..

Konya Mevlana Müzesi?nde, bunlardan bazıları hâlen sergileniyormuş.

Bunu öğrenince, daha önceki ziyaretlerime yandım..Keşke haberim olsaydı da gitmişken, asırlar sonra bir mermerin nakşından bize tebessüm eden derviş yüreklerine, bin merhaba deseydim ah..

Hiç ek yeri olmayan bu sabır taşları mermerdenmiş efendim..

Derviş mermeri alır, hayatı boyunca oyar dururmuş..Çoğu zaman ömrü vefa etmez, oğlu devam ettirirmiş yarım kalan sabır taşını ve yine bitmez, genellikle de torunu tamamlarmış.

Nette araştırdım deniyor ki;

?Sabır taşları medrese ve dergâh girişlerine asılırdı. Bunun anlamı şu idi: Sabır taşları tasavvufta çekilecek çilenin, görev yolunda başını koymanın, ilme ve hizmete kendini vermenin bir göstergesi kabul edilirdi. Öğrencilere ve müritlere örnek olması açısından da medrese ve dergâh girişlerine asılırdı.?

Aslına bakılırsa, dervişin yaptığı; sabrı öğrenmek, nefsinin sivri yanlarını törpülemek, hizâya getirmek. Taşa değil, kendisine çeki-düzen vermek.

?Dur!? demek kendine,.. ?Çağa uyma, kapılma, bak dünya fâni? demek,

İçine-yüreğine doğru bir yolculuğa çıkmak.

Nefsine ?Allah?ın gör dediği yerden? bakarak, fazlalıkları yontmak..

Kul olmak, iki dünyaya yarar adam olmak kısaca.

Ve..Tabii ki çağlar ötesine zarif mesajlar vermek.

Zaten hangi iş ki, içinde yürek vardır, aşk vardır, ölümsüzleşir.

Fâniyi baki yapmanın simyası bu işte.

Öyle ya bakın bizler dahi aldık mesajları, bir garip derviş yüreğinden:

Vazgeçme! Sabret! Düştüysen kalk! Sebat et! Acele etme! Çalış!

Yüreğini arındır! Günübirlik yaşama! Ufka dik gözlerini.

Nefislerimiz mermer, bizler de birer taş ustasıyız!

Mesaj: ?Haydi sen de kaya gibi sert nefsini kes, biç, yont, oy, işle!?

Şimdi ne sabır taşları var, ne de onları oyan güzel zarif insanlar..

Derinlikten bîhaber, kolaycı, maddeperest, günübirlik yaşayan, hiçbir şeye tahammülü olmayan, hiç kimseyi, hiç bir şeyi umursamayan, tek derdi nefsinin keyfini yapmak olan bir yığın sığ ruh ah..

Tutunamıyoruz o yüzden.

Allah sabredene sarı altın takar!

 

Şimdi bakmayın siz apartman komşusunu bile tanımayan şu çağın talihsiz insanlarına..Eskiden her köyün, her mahallenin bilge hatunları mutlaka olurmuş. Böylece belki de yıkılacak yuvalar yıkılmaz, kırılan gönüller yapılır, hikmetli tavsiyeler yol gösterir, öğütler merhem olurmuş yaralara..

Toplum çimentosu görevi bu belki de.

Böyle kocaman yüreklere ne kadar da ihtiyaç var şu çağda değil mi?..

Şimdi bakıyorum da insanlarda sabır yok..Hiç kimsenin diğerine tahammülü yok.

Herkes ?önce ben!? diyor. Hoşgörü yok..

Evlilikler de öyle, pamuk ipliğiyle bağlı sanki..

Bir bakıyoruz evlenmişler, aradan 1-2 yıl geçmiyor, ?boşandılar? haberi geliyor.

E tabii eskiden gelinler evden çıkarken anne-baba, kızları yeni yuvasına ısınsın diye; ?Bak kızım şimdi gidiyorsun, ancak cenazen gelir bu eve? derlermiş..Dönüş umudunu kesiyorlar ki gideceği yeni evine ısınsın, tam bağlansın, olası sorunlara sabırla göğüs gersin.

Şimdi öyle mi ya? Gelin giderken diyorlar ki; ?Bak kızım sakın kimsenin kahrını çekme, ezdirme kendini, biz buradayız, odan hazır..? Tabii ki kızcağız da, ilk olumsuz durumda, ilk tartışmada tak kapıda, elinde bavuluyla koşup geliyor!

Neden böyle olduk ki? Nereye bu gidiş?

Yıllık boşanma oranları korkutucu. Baktım da şimdi netten; Türkiye genelinde 2011 yılının ilk döneminde boşanma oranı, geçen yıla göre yüzde 0,4 artmış ve de evlenme oranı, boşanma oranından daha düşükmüş.

Allah sonumuzu hayreylesin.

Sabır imanla doğru orantılı. Allah?dan uzaklaştıkça insanlıktan çıkıyoruz.

Ne yapsak boş...

Acilen iman mektebine yazılmamız gerekiyor.

Muhabbetle efendim.

 

Sait özdemir

saitozdemir.pskdan@gmail.com

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.