Şaban Abak: 15 Temmuz 'Yüce Millet Bayramı' Olmalıdır
Suriye'nin ve Irak'ın en kuzeyi ile Türkiye'nin tüm güney ve doğu sınırlarındaki çeşitli adlar altında süren çatışmalar, yıkım ve kıyımlar hep bu "koridor" oluşumunu temin etmeye yönelik sinsi çabanın birer ünitesi, birer parçası.
15 Temmuz 2016'da milletimiz, mübarek yurdumuz Türkiye'nin korkunç bir şekilde işgal edilme teşebbüsünü püskürtmek için 'gövdesini siper etti'. Büyük İslâm şairi Âkif'in İstiklal Marşı'ndaki bu ifadesi artık bir mecaz değil, gerçektir.
Daha o gece, bunun darbe süsü verilmiş korkunç bir "işgal" teşebbüsü olduğunu sezmiş ve facebook'a 01.15'te yazdığım mesajda, "...işgalcilere karşı savaşacak ve kazanacağız!" demiştim. Fakat aynı anda derin bir kaygıyı da yaşadım. Bir anda bütün bir Anadolu korku ve ölüm dolu bir sise gömülür gibi oldu gözümde. Sevr'den beter bir paramparça oluş ve hatta bin yıl geriye gidişin kalbi durduran kâbusu zihnimde belirdi. İstanbul'un işgal edildiğini görmüşüm gibi dehşete düştüm.
Üçüncü gün olmadan, korkularımın gerçek olduğu anlaşıldı. 60 yıldır dostluğunu kazanmak için alttan aldığımız, müttefik dediğimiz ve fakat biz Müslüman Türklere karşı dinmek bilmez bir kindarlıkla dolu olduklarını şahsen bildiğim Hıristiyan Batı İttifakı, yurdumuzu işgale ve milletimizi imhaya kalkışmıştı. 40 yılı aşkın bir süredir devlet aygıtının içine yerleştirdiği ajanları ise şaşırtma vuruşu için kullanmıştı.
Belki de tarihimizde gördüğümüz en kanlı, en korkunç işgal ve hatta yok edilme teşebbüsünü milletimiz ancak gövdesini siper ederek, haftalar boyu milyonlarca insan şehirlerin meydanlarında ay yıldızlı al bayrak altında toplanıp ölüme meydan okuyarak püskürtebildi. Özellikle ilk üç gün düpedüz kazma kürekle savaşma konumuna düşürülmüştük. Meclis ve Genelkurmay Başkanlığı bombalanmış, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları esir alınmış, Mit, Emniyet, Özel harekatçı polis merkezi, uydu sistemleri, boğaz köprüleri ve havaalanları vurulmuş, işgal edilmişti. Cumhurbaşkanı adeta canlı yayında halkın gözü önünde şehit edilmek istenmiş, Başbakan ise arabayı geri vitese alıp kurşun menzilinden hızla çıkmak suretiyle ölümden kurtulmuştu.
Peki neden? Bu aziz millet, bu kutlu vatan, niçin bu saldırılara uğradı? Düşman ne elde etmek istiyordu, planı neydi?
Kayıtlara geçmesi için bildiklerimi ve görüşlerimi burada kısaca özetlemek isterim.
Hıristiyan Batı İttifakı, İslam'ı ve ona inanıp onu savunan güçlü ve büyük Türk ülkesini ve milletini yok etmek istiyor. İkinci bir Endülüs gibi bu mübarek vatanımızı; İstanbul ve Anadolu'yu biz Türklerden geri almak istiyor. Onu bizden almak isterken sağını solunu kimi komşu ve akraba halklara vaat eder gibi yapıp onları bu hain yok etme planına ortak yapmak istiyor. Hıristiyan Batı, Anadolu'yu işgal ve Türklüğü yok etmek için bu toprakların "en Türk unsur"u sayılabilecek Anadolu Alevilerini bile türlü hileler ve yalanlarla, diğer vaatte bulunduğu halklardan terörize edebildiği unsurların yanına çekmeye çalışıyor. İlk ve temel sebep budur. Bundan sonrakiler ise bu temel sebebi gerçekleştirmeyi mümkün kılmak içindir.
Hıristiyan Batı, bir Türk denizi olan Hazar denizinin hem içinde hem çevresindeki güçsüz Türk ülke ve topluluklarına ait petrol ve doğalgazı gasp etmek istiyor. Bunun için hazırladıkları projeye öncelikle İran'ı ortak yaptılar. Buna göre, Doğu Akdeniz kıyılarından başlayıp Türkiye'nin bugünkü güney ve doğu sınırlarını takip ederek Ermenistan'a ve oradan da Hazar'ın batı kıyılarına ulaşacak "Türksüz ve Arapsız" bir koridor oluşturmaya çalışıyorlar. Suriye'nin ve Irak'ın en kuzeyi ile Türkiye'nin tüm güney ve doğu sınırlarındaki çeşitli adlar altında süren çatışmalar, yıkım ve kıyımlar hep bu "koridor" oluşumunu temin etmeye yönelik sinsi çabanın birer ünitesi, birer parçası. Barzani'yi Türkiye ile kavga ettirme ve bağımsızlığa zorlama çabası, Musul'a bir terör örgütünü saldırtıp ardından başka terör örgütleri aracılığıyla güya kurtarıyormuş gibi yaparak işgal etme çabası, Suriye'nin kuzeyinde olmayan Kürt nüfusa eklemeler yapıp önce "kantonlar" icat etme ardından bunları güya birleştirerek Türkiye-Suriye sınırını boydan boya işgal etme çabası, Cizre, Silopi ve Diyarbakır'a hendek kazıp "özyönetim" ilan ettirme çabası hep bu Büyük İslam Ülkesinin merkez coğrafyasını ortadan yarma hain planlarının birer parçasıdır. Son parça ise Ermenistan'ın Azerbaycan'a yeniden saldırması ve Azerbaycan-İran sınırını izleyen bir koridorcukla Ermenistan'ın Hazar'a kıyıdaş yapılması planıdır ki İran'daki ırkçı Fars ekibi, Azerbaycan'ın kuzeyi ile güneyini kesme hevesiyle bu olmayacak duaya amin demektedir.
Hazar'ın doğusundaki Türkmenistan'ın doğalgazı, batısındaki Azerbaycan'ın petrolü, Hazar'ın dibindeki gaz ve petrolle birlikte, İran'ın ve yol üstündeki Irak'ın; bilhassa Musul'un petrolünün de eklenmesiyle dolacak boru hatları, son olarak İsrail'den Akdeniz'e çıkarılmak ve oradan gemilerle hem Batı Avrupa'ya hem okyanus ötesine akıtılmak isteniyor.
Bu koridor açılırsa Azerbaycan, Türkiye, Irak ve Suriye parçalanmış, halk açlığın ve ölümün pençesine düşmüş, Lübnan ve Filistin ise tamamen yok olmuş olacaktır. Batı Anadolu ve Balkan Müslümanlarının Arap halkıyla sınırı ve komşuluğu kalmayacaktır. İran ise Türklere ve Araplara Müslüman yerine "sünnî" diye baktığı için kendince bu sünnî nüfusu kuzey ve güney olmak üzere birbirinden kopuk iki parçaya ayırmış olacak. Yine bu koridor açılırsa daha ilk gün Rusya ve Arabistan çökecektir. Zira bütün ekonomisi Avrupa'ya enerji satma üzerine kurulu Rusya, alternatif ve beleş bir enerji kaynağına kavuşmuş olan Batı bloku tarafından dışlanacak ve acımasız bir ambargonun muhatabı olacaktır. Aynı ambargoya Araplar da maruz kalacaklardır.
Hatırlanacağı gibi 3 yıl önce Amerika, Ukrayna'yı NATO'ya alma yoluyla bir kere daha Rusya'yı tehdit etmiş, bunun üzerine Rusya, acil bir referandumla Kırım yarımadasını kendine bağlamış, böylece Amerikan ve İngiliz savaş gemilerinin Karadeniz'e girip Moskova'nın burnunun dibine gelmelerini önlemişti. Ardından Amerika emri altında saydığı Avrupa ülkelerini Rusya'ya ambargo uygulamaya çağırmış ve hemen hepsi de buna uymuştu. Türkiye ve kısmen Fransa hariç. Sonra hem Fransa'da hem Türkiye'de büyük şehirlerin ana meydanlarında bombalar patlatılmış, bu iki ülkeye "aykırı" tutumları için ceza verilmişti.
Türk ve Arap nüfusları parçalamış, Rusya'yı çökertmiş ve İran'ı da yanına almış Batı bloku için artık tek rakip Çin kalacaktır.
Bu enerji koridoru için Türk ve Arap topraklarını işgal etme işine "Kürt" adını kullanarak bizzat Amerika ve İngiltere nezaret etmekte, bölgedeki ırkları ve mezhepleri birbiriyle çarpıştırırken hemen hemen bütün tarafları desteklemektedir. Türkiye, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan'da bu ülkelerin mevcut yönetimleriyle sözde müttefik olan Amerika ve İngiltere, aynı anda bu ülkelerdeki hemen tüm terör örgütlerini veya muhalif gurupları da desteklemekte, silahlandırmakta, yönlendirmektedir.
Bu çıplak gerçek, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu açık olan bölge ülkelerinin acilen ekonomik, askerî ve siyasî olarak birleşmelerini gerektirdiği halde bunu cılız da olsa Türkiye dışında seslendiren kimse yok. Bu ülkelerin askeri alanda işbirliği yapmalarını sağlamak amacıyla ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın özel gayretleriyle oluşturulmaya çalışılan "İslam Ordusu", daha kuruluş aşamasındayken boğulmak istendi. 15 Temmuz'da Erdoğan'ı jetlerle, helikopterlerle, özel komando birlikleriyle alçakça katletmeye çalışmalarının ardındaki öfkenin gerçek ve en önemli sebebi, işte bu İslam Ordusu girişimidir.
Çünkü Türkiye, Mısır ve İran'la birlikte bölgenin sömürü ve parçalanmasına itiraz edebilecek üç ülkeden biri iken, diğer ikisinin son iki sene içinde devre dışı bırakılması üzerine tek ülke kaldı. İran'a yıllardır uygulanan ambargolar kaldırıldı ve İran birden Amerika'nın en yakın müttefiki durumuna getirildi. Mısır'da ise yaptıkları darbe ile ülkenin yönetimini Batıcılar ele geçirdi ve Mısır'ı etkisiz ve suskun ülke haline getirdiler. Mısır, şu anda üçüncü dünya savaşının yaşandığı merkezî İslam topraklarında olup bitene seyirci bile olamayan, dönüp bakması bile yasaklanmış, eli, kolu, ağzı, gözü bağlı bir kurbanlık gibi sırasını belemekte. Esarete ve köleliğe itiraz eden, bağımsızlığını her vesileyle vurgulayan tek ülke Türkiye kalmıştı, onu da 15 Temmuz 2016 günü darbe süsü verilmiş bir planla bir gecede işgal edip parçalamak istediler.
Bu tablonun değişmesi, Milletimizin ülkelerini, ordularını, ekonomilerini ve iradelerini birleştirerek tek vücut gibi ayağa kalkması, kana ve gözyaşına son vermesi için var gücümüzle çalışmalı, kesintisiz mücadele etmeliyiz.
Allah milletimizi korusun, güç versin, akıl versin, basiret ve ferasetle, birleşerek, kendi büyük ülkesinde kendi medeniyetini tesis etmeyi ve dünyanın şer ve zalim güçlerinin karşısına dikilip onları kahr-u perişan etmeyi nasip etsin.
Not: Bu yazı, 15 Temmuz 2016 kanlı işgal girişiminden hemen sonra yazılmış olup hiçbir yerde yayımlanmamıştır. (Ş. A.)
Ulu Kanal
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.