Regaip Kandili
Regaip Kandili
Üç aylardan, recep ayının ilk perşembe gününü cumaya bağlayan gece idrak edilen Regaip Kandili, İslam aleminde rahmeti ve bereketi bol "üç ayların" habercisi kabul ediliyor..
Regâib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir. "Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarfetmek demektir. "Reğîb" kelimesi ise, "reğabe"'den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib" dir. Kelime olarak "Regâib"in aslı budur.
Regâib kelimesi Kur'an'da geçmemektedir. Ancak "reğabe"den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur'ân'da sekiz yerde geçmekte ve "reğabe"nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır (el-Bakara, 2/ 130; en-Nisa, 4/ 127; et-Tevbe, 9/59,120; Meryem, 19/46; el-Enbiyâ, 21/90; el-Kalem, 68/32; el-İnşirah, 94/8).
Terim olarak Regâib, türkçede kandil geceleri dediğimiz mübârek gecelerden biridir. Hicrî takvime göre, yedinci ay olan Receb'in, müslümanlar arasında kutsal kabul edilen ilk cuma gecesidir. Bu gecede Yüce Allah'ın rahmet, bağış ve yardımlarının dağıtıldığına inanılır.
Hz. Muhammed (s.a.s)'in Receb'in ilk perşembe gününü oruçla geçirdiği ve cuma gecesinde, bu kandil gecesine mahsus olmak üzere on iki rekât namaz kıldığı kabul edilir. Fakat bu rivâyetlerin de, herhangi bir dayanağı yoktur. Müslümanlar arasında, Regâib gecesinde on iki rekât namaz kılma alışkanlığı, ilk kez on ikinci yüzyılın başlarında görülmüştür. Müslümanlar arasında mübarek sayılan "Regâib" gecesi ibadetle ihya edilir.
Namazın kılınması, fıkıh alimleri arasında tartışma konusu olmuştur. Alimlerin ekseriyeti, aslında böyle bir namazın olmadığı kanaatinde birleşmişlerdir.
On sekizinci asırda, Regâib geceleri tekke ve zaviyelerde gösterişli törenlerle kutlanmaya başlandı. Tasavvuf ehli olan şairler, bu gece için "reğâibiye" adı verilen şiirler yazdılar. Bu şiirlerin bazıları bestelenerek yapılan törenlerde okundu. Diğer kandil gecelerinde olduğu gibi, Regâib kandillerinde de minârelere kandillerin asılması gelenek haline geldi. Halk arasında Regâib gecelerinde ibâdet ve duada bulunma, geceyi kandil simidi ve şekerlemeleri ile kutlama âdeti yerleşti. Bu gibi âdetler, günümüzde de varlığını sürdürmektedir.
Regâib gecelerinde dua etmek, tevbe ve istiğfarda bulunmak, bu geceyi kutsal kabul etmek suretiyle çeşitli ibâdetlerle geçirmek, genel olarak alimler arasında kabul görmüştür.
Reğâib Kandili, o beklenen Nebi’nin anne karnında olduğu bir sürece tevafuk eder. Belki de o sürecin ilk mühim merhalesinin kilometre taşıdır. Halk arasında –hakikate muhalif olarak- anne karnına düştüğü gece olarak bilinen Reğâib Kandili, bazı âlimlerce annesi Âmine Hatun’un Peygamberimiz’e hamile olduğunu farkettiği, belirtileri yakaladığı gecedir. Bediüzzaman Hazretleri ise Reğâib gecesinin Zât-ı Ahmediye’nin terakki hayatının başlangıcının ünvanı olduğunu; Mi’rac gecesinin de Zât-ı Ahmediyenin terakki hayatının zirve noktasının ünvanı olduğunu bildirmektedir. Reğâib’in kudsiyetini vurgularken de, Hazret-i Risalet’in (sas) bir derece bir cihette âlem-i şehadete (ana rahminde dünyaya) Reğâib gecesi teşrif ettiklerini haber vermektedir. (Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.206, 207)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.