Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Deprem bizi hakikati aramaya itti”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Deprem bizi hakikati aramaya itti”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TRT1’de yayınlanan Serdar Tuncer’in sunduğu “Ramazan Sevinci” programının canlı yayın konuğu oldu.

Tarhan, ‘Ramazan ayı ve meydana gelen depremin ruh sağlığına etkisi ve tevhid’ konularına dair değerlendirmelerde bulundu. Depremler sonrasında insanlarda hakikat arayışı başladığını vurgulayan Tarhan, meydana gelen depremlerin orta ve uzun vadede toplum olarak bilgeleşmeye neden olacağının altını çizdi. Tarhan; “Meydana gelen deprem bizi hakikati aramaya itti. Kendi iç dünyamızı ve evrenin varoluş nedenini keşfetmede yani hayatı keşfetmede ruhumuzda müthiş bir bakış açısı ve yeni pencereler açtı. Bu etkilerin orta ve uzun vadede bizi toplum olarak bilgeleştirmeye götüreceğini düşünüyorum.” dedi.

“Deprem sonrası anlamsal sonuçlar çıkarmamız gerekiyor”

Yaşanan travmalar ve afetlerden sonra manevi yani anlamsal sonuçlar çıkarmak gerektiğini ifade eden Tarhan, meydana gelen depremin toplumda sabır ve dayanıklılık eğitimi etkisine dikkat çekti. Tarhan; “Deprem sonrasında medeni konforumuz rahatlığımız bozuldu. Ölümün yakın olduğunu hissettik, sağlığımızın risk altında olduğunu hissettik, aciz, zayıf ve güçsüz olduğumuzu hissettik. Buradan mesela manevi dersler de çıkarmak gerekiyor. Manevi derken, anlamsal sonuçlar çıkarmak gerekiyor. Travma sonrası büyüme ölçeğinde anlamsal sonuçlar çıkartıyoruz. Mesela diyoruz ki, oradaki sorulardan bir tanesi şöyle; sahip olduğum şeylerin kıymetini anlamaya başladım, şükür duygusu anlamına geliyor bu. Olayları güçlü bir şekilde göğüsleyebileceğimi anladım diyor mesela, güçlü olduğumu hissettim diyor, dayanıklı olduğumu… Bu sabır, dayanıklılık eğitimi demek, bunu çıkarabiliyorsunuz. Veyahut kişi manevi konulara daha çok ilgi duymaya başladım diyor, böyle olunca empati yapıyor, yoksunluğu daha iyi anlıyor, paylaşma ihtiyacı hissediyor dertlilerle. Hatta depremden sonra camide kalan, yatan bir kişi; ‘Şurada yatan benim ev sahibim, o da burada yatıyor.’ diyor. İnsanlar şartlarda ve zorluklarda eşitleniyorlar.” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Deprem bizi hakikati aramaya itti” 2

“Deprem bizi hakikati aramaya itti”

Meydana gelen depremler sonrasında insanlarda hakikat arayışı başladığını vurgulayan Tarhan, orta ve uzun vadede toplum olarak bilgeleşmeye neden olacağının altını çizdi. Tarhan; “Bu çağ insanlık tarihinde egoizmin en yüksek olduğu çağ. Egoizm ve sekülerizm, ölüm ve ölümden sonrası yok gibi yaşamayı öğretiyor bize. Modernizmin bu öğretisi bizi hakikatten uzaklaştırmıştı. Meydana gelen deprem bizi hakikati aramaya itti. Kendi iç dünyamızı keşfetmede ve evrenin varoluş nedenini keşfetmede yani hayatı keşfetmede bize müthiş bir bakış açısı ve yeni pencereler açtı ruhumuza. Bu nedenle ben bu şeyin orta, uzun vadede toplum olarak bizi bilgeleştirmeye götüreceğini düşünüyorum. Yani bilgeleşmek demek, bir insanın hayatının anlamını fark edebilmesi, doğru şekilde yaşamayı başarabilmek demek. Modernizm sadece kendine hizmet eden, tapan insan tipini çok yüceltti. Bu deprem ise modernizmi silkeledi.” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Deprem bizi hakikati aramaya itti” 3

“İnsanı asıl etkileyen travmalar değil, belirsizlik duygusudur”

Yaşanan deprem ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Tarhan, ümitsizliğe düşmemek gerektiğini ifade etti. Tarhan; “Bazen insan, hayatında öyle bir darbe yaşar ki dibe vurur fakat ondan sonra daha yükseklere çıkabilir. Bu nedenle hiçbir şekilde ümitsizliğe düşmemek gerekir. Deprem gibi hadiselerin görünen ve görünmeyen sebepleri var, iç açıdan bakmak gerekiyor. Yaşanan bu deprem bir travmaya neden oldu. İnsanı asıl zedeleyen o yaşanan olay, travma değil. Asıl zedeleyen şey ‘belirsizliktir.’ En çok kaygıya sebep olan, korkuya sebep olan, insanın ruh sağlığını en çok bozan şey belirsizlik. Yani ‘bundan sonra ne olacak’ işte ‘çocuğuma ne olacak’, ‘ben öldükten sonra ne olacak’ ‘ölüm var…’gibi bu belirsizlik insanı en çok korku gibi. Bu belirsizlik, ölüm korkusunu, kaygıyı ve kişinin anlam arayışını her şeyini altüst ettiği için en büyük korku sebebi olarak bunu belirliyor. Kişinin ruh sağlını bozan, kaygı bozuklukların en büyük sebebi bu tarzdaki bunalımlardır. Kişi inanç sistemine dahil olduğu zaman bu ruh halini atlatır. Fakat kişinin inanç sistemi sağlam ve akla uygun olmalı.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Deprem bizi hakikati aramaya itti” 4

“Çocuk erkil bir dünyaya doğru gidiyoruz”

Ataerkil ve anaerkil bir dünya düzeninden, ‘çocuk erkil’ bir dünya düzenine geçildiğine dikkat çeken Tarhan, konfor içinde yetişen çocuklarda kişilik gelişimi olmayacağının altını çizdi. Tarhan; “Çocuklar şu anda ataerkil değil, anaerkil de değil çocuk erkil bir dünyaya doğru gidiyor. Çocuklar evin efendisi gibi oldular. Anne – çocuk ilişki de köle – efendi ilişkisi gibi. Anne, köle ve çocuk bir efendi gibi. ‘Biz yaşamadık o yaşasın, biz tadamadık o tatsın’ diye fedakârlık var burada. Bir de çocuğu iyi yetiştirme adına çocuğun her istediğini yapmak gibi. Bir çocuğu iyi yetiştirmek istiyorsanız, her dediğini yapacaksınız ama çocuğa kişisel sınırları öğretmek gerekiyor. Nasıl kendi evinle komşunun evinin sınırlarını öğretiyorsun, kırmızı ışıkta durmayı öğretiyorsun, çocuklar da yaşının gereğini yapacak. Çocuklarda büyük insan gibi anlatacağız ama büyük insan davranışı beklemeyeceğiz. Biz çocuklarımızla, çocuk gibi oturup oynuyoruz. Halbuki çocuğumuza bir mühendis gibi yaklaşıyoruz, kendi istediğimiz şekli vermeye çalışıyoruz. O çocuk ergenliğe kadar anneye itaat ediyor, ergenlikten sonra anneye, babaya düşman oluyor. Annelik, babalık demek yol arkadaşlığı demek. Konfor içinde büyütüyoruz çocuğu. Konfor içinde kişilik gelişmez, konfor içinde psikolojik sağlamlık oluşmaz. Psikolojik sağlamlığı olan bir çocuk yetiştirmek istiyorsak onu hayatın sadece konforlu, hoş yönleriyle değil hayatın gerçekleri ile de yüzleştirmemiz gerekiyor. Bunu yapmadığımız zaman, çocuğu sera çiçeği gibi büyütüyorsun. Dışarı çıkardığı zaman, ilk fırtınada yıkılıyor.” şeklinde konuştu.

“Önce Allah’ın varlığıyla ilgili soru işaretleri giderilmeli”

Son zamanlarda artan sosyal medya kullanımının insanları din hakkında şüpheye düşürdüğünü belirten, Tarhan: “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında kader bahsi yapılıyor, bir insanın kader vasfını anlaması için, haşir bahsini anlaması için, öldükten sonra dirilmeyi anlaması için önce Allah’a inanması ile ilgili kafasında şüphe kalmaması lazım. Şu andaki eğitim sistemimiz şüphe sokuyor, sorgulama şüphe sokuyor. Bu şüphe çocuk daha ona da lüzum yok, okula da lüzum yok, internet yetiyor. Sosyal medya şu anda herkese sorgulatıyor. Günümüzde artık nasıl namaz kılacağını değil, neden namaz kılacağını sorgulayan gençler var. Bu sorulara cevap vermek, soru işaretlerini gidermek hepimizin görevi. Soru soran gençten korkmamak lazım. Korkuyla elde edilen yönetimlerde ters kimlik ortaya çıkıyor. Şimdi bu neden kılacağım diyen bir insana sen gidip de Molla Feneri’nin fetvalarıyla anlatamazsın bunu. Bunu anlatabileceğin bakış açısı, fen bilimleri ile din bilimlerini sentezini yaparak anlatacağız bu durumu. İkisinin bir arada olduğu anlattığım zaman çocuk, genç böyle diyecek ki ya önce Allah'ın varlığıyla ilgili kafamdaki soru işareti gitsin, gittikten sonra kaderi anlamak kolay, haşri anlamak kolay, nübüvveti anlamak kolay, ibadet ihtiyacını anlamak kolay ama önce tasavvurunu düzeltmemiz lazım.” ifadelerini kullandı.

“Hakikati gören 4 tane temel yol vardır”

Hakikati gören 4 yoldan bahseden Tarhan; “Bilimin onaylaması değil, aklın onaylaması lazım. Kur’an-ı Kerim’de aklı aşan bir şey var mı? Yok, bitti. Hakikati gören 4 tane yol var, Birincisi deney ve gözlem, pozitif bilim. Şu andaki bizim bilim sadece bu göstermiyor. İkincisi akıl yürütme yöntemleri bu teorikleşti, biraz önce düşünce deneyleri, üçüncüsü de rasyonel sezgi dediğimiz bu durum. Mesela Newton o rasyonel sezgiyle bulmuş, yer çekimi kanunu, Arşimet öyle bulmuş, odaklanmış odaklanmış keşfetmiş. Dördüncüsü inanç, bu üçüyle çare bulamazsa, dördüncüsü inançlarına sığınır. Hegel diyor ki, ‘Akla uygun olan her şey gerçektir, gerçek olan her şey akla uygundur.’ diyor. Şimdi Kur’an-ı Kerim’de hiçbir şey akla uygun değilse hepsi gerçektir o zaman. Tek tanrının varlığı akla uygun, hangi şey akla uygun değil Kur’an-ı Kerim’de, bazı şeyler tasavvuf. Söyleyin mesela hangisi uygun değil. Ben uygun olmayan bir şey bulamadım Kur’an-ı Kerim’de, hepsi uygun.” ifadelerini kullandı.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.