Prof. Dr. Nesrin Dilbaz: Ebeveynler çocukları dünyanın merkezine koymamalı

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz: Ebeveynler çocukları dünyanın merkezine koymamalı
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, çocukları yetişme çağında olumsuz etkileyen olaylara değinerek ailelere önemli tavsiyelerde bulundu.

Ankara’da iki çocuk arasında yaşanan ve bir çocuğun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olay, şiddet konusunu bir kez daha gündeme getirdi. Uzmanlar konuyu sadece oyunlara bağlayarak açıklamanın yeterli olmadığını, televizyon dizilerinin ve çocukların yetiştirilme tarzının önemli bir etken olduğuna dikkat çekiyor. Ebeveynlerin eğitim seviyesinin de çocuk gelişiminde etkili olduğunu belirten uzmanlar, hayatın merkezine konularak ve agresif büyütülen çocukların önemli dezavantajlara sahip olacaklarını ifade ediyor.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi AMATEM Koordinatörü ve Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, çocukları yetişme çağında olumsuz etkileyen olaylara değinerek ailelere önemli tavsiyelerde bulundu.

Şiddet davranışı toplumda artıyor

Konuyu iki başlıkta ele almak gerektiğini belirten Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “İnternetteyken ya da bilgisayar oyunu oynarlarken olayın gerçekleştiğine dair bilgiler var. Oyun oynamak ya da bilgisayarın başında olmak ana neden mi yoksa yan neden mi onu anlamak için biraz daha öfkeli olma ve şiddet davranışına değinebiliriz. Şiddet davranışının toplumda gittikçe arttığı gözlemleniyor. Bu sadece medya daha fazla bilgi veriyor anlamında değil bize gelen olgulara baktığımızda da küçük yaşlardan itibaren şiddet davranışını görmeye başladık. Bunun birden fazla nedeni var. Bu nedenlerden biri toplumsal olarak maalesef şiddet davranışlarında gerekli karşı duruşu gösteremememizdir. Haberlere baktığımızda ya da bir şiddet davranışıyla karşılaşıldığında ceza yaptırımlarının yeterli olduğunu düşünmüyorum. Caydırıcılık olmuyor” dedi.

Çocuklar için ütopik dünya yaratılıyor

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, ‘Ebeveynlerin şapkalarını önlerine koyup olaya baştan bakması gerekiyor” diyerek sözlerine şöyle devam etti:

“Çocuklarımızı yetiştirirken dünyanın ana noktasında onlar varmış gibi yetiştiriyoruz. Her şey onlar için yaratılmış gibi düşünüyoruz. Etrafındaki herkes onların hizmetindeymiş gibi o kadar değerli ve kıymetli olduklarına dair ütopik dünya yaratıyoruz. Ortada bir ekmek varsa tümü onun olmalı yaklaşımı nedeniyle çocuğun etrafındakilerle paylaşmak gibi bir duygusu da olmuyor. İstediği o an yapılmalıymış gibi bir duyguyla ve böyle bir beklenti ile yetiştiriyoruz. Çocuklarımız paylaşmayı ve sevgiyi bilmiyorlar. Yetiştirme tarzı doğru olmadığında başkası için güzel bir şey yapabilmeyi ve onu koruyabilmeyi da bilmiyorlar.”

Karşılarındakini yok sayabiliyorlar

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Biricik, tek başına, her şeyin sahibi olduğu, bütün dünya onun için yaratılmış duygusu ile büyütüldüklerinde ve sonrasında ilk engellenmeyle karşı karşıya kaldığında ısrarcı, istediğini sonuna kadar yaptıran çocuklar oluyorlar. 3 yaşında istediği bir oyuncak alınmadığında tepinen bir çocuk örneği verebiliriz. Eve bir misafir arkadaşı geldiğinde bir oyuncağı ısrarla vermeyen, başka bir oyuncakla değişime bile uyum sağlayamayan çocuklar, maalesef biraz daha büyüyüp güçlendiklerinde ve bu duygu da kemikleştiğinde artık kendi istediklerini yaptırabilmek, istediklerini elde edebilmek için karşı tarafı yok sayabilecek ya da yok edebilecek duruma gelebiliyorlar” dedi.

Psikolojik dayanıklılığa sahip çocuklar yetiştirilmeli

Psikolojik dayanıklılığın altını çizmek gerektiğini söyleyen Dilbaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz aslında psikolojik dayanıklılığı olan çocuklar yetiştirmeliyiz. Stresle baş edebilecek, stresle karşılaştığında olumlu baş etme düzenekleri oluşturabilecek ve bunları yaparken de karşısındaki insana saygılı olabilecek, onu koruyabilecek, ona zarar vermekten kaçınabilecek çocuklar olmalı. Bazen de çocuklar teorik olarak toplumsal olaylara karşı duyarlı olduklarını söyleyebiliyorlar. Teorik olarak söylemek çok kolay oluyor çünkü ebeveynin veya okulun tutumu, toplumun ya da alacağı bursun beklentisi bu yönde olabiliyor. Burada önemli olan nokta ne kadar içselleştirdiği ile ilgili. Demokrasiyi anlatabiliriz, taraftarı olduğunu söyleyebiliriz ama yaptıklarımız düşüncelerimizle uyumlu olmayabilir. Demokrasiden bahsederken demokratik hiçbir uygulamanın olmadığı bir ortamdan bahsetmek gibi oluyor.”

Çocuk yetiştirilirken denge iyi kurulmalı

Ebeveynlerin iyi birer model olması gerektiğini ifade eden Dilbaz, sözlerine şöyle devam etti:

“Yalan söylemenin kötü ve sigara içmenin ne kadar zararlı olduğunu söylerken bunları yapan bir ebeveyn çocuk için önemli bir model olmuyor. Yapılan araştırmalarda eğitim seviyesinin artılar ve eksiler getirdiğini görebiliyoruz. Eğitim seviyesi arttıkça daha demokratik tutumların artacağına yönelik beklentiler oluşması kısmen doğru. Eğitim seviyesi arttıkça ebeveynlerin de rekabeti ve çocuklarından beklentileri artıyor. Ebeveynler çocuklarını daha atılgan yetiştirmeye çalışıyorlar. Hayatın ve eğitimin zor olduğunu, çok çalışacaklarını, yarışın içinde olacaklarını, daha iyi koşullar için daha acımasız olacakları gibi çocukların etrafında bir dünya yaratılıyor. Rekabetçi ortamla birlikte atılgan ya da atak çocuk yetiştirmek ile agresif olması farklı. O dengenin çok iyi tutulması gerekiyor. Tabii ki çalışkan olacak, emek verecek, verdiği emeğin karşılığını alacak, hakkını yedirmemek adına yapacakları normal karşılanabilir. Ancak agresif olmaya başladığında yani karşı tarafa saldırgan bir tutum oluşturduğunda durum kötüye gidiyor. Bu konuyla ilgili haberlere baktığımızda da net görebiliyoruz.”

Toplum olayları kanıksıyor

Toplumun bu gibi olayları kanıksamasına dikkat çeken Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Geçtiğimiz günlerde gazetede kız arkadaşının yaşamını kaybetmesine neden olan bir kişi olayın abartıldığını söyledi. Toplumun kabul görmesinin de üstünde durmalıyız. Televizyon dizileri önemli bir nokta. Eşlerin birbirlerini aldattığı dizilerin bizim kültürümüzün dışında olduğunu düşünüyorum. O dizilerin reytingleri çok yüksek. Kadına yönelik şiddetin olduğu diziler de ilgi görüyor. Dizilerden dolayı olduğunu söylemiyorum ama böyle bir kültürün var olması ve giderek artması sağlanıyor. Biz bu konuyu bilgisayar oyunları ile çok küçük bir alana sıkıştırıyoruz. Özellikle çocuklarla ilgili şiddet davranışını konuşurken ya da doyumsuzluktan, sınırsızlıktan bahsederken erişkin davranışını da daha ön planda konuşmamız gerekir” ifadelerini kullandı.

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.