Özgürlükçü bir baro politikası için?

Özgürlükçü bir baro politikası için?
 ÖZGÜRLÜKÇÜ AVUKATLAR            ADANA BAROSU 26. DÖNEM GENEL KURULU BİLDİRİSİ İlkeli,...

 

ÖZGÜRLÜKÇÜ AVUKATLAR
            

ADANA BAROSU 26. DÖNEM GENEL KURULU BİLDİRİSİ
 
İlkeli, dayanışmacı, katılımcı, çoğulcu, demokratik ve özgürlükçü bir baro politikası için?
 
 
Baroların asli işlevi meslek mensuplarına hizmet olmakla beraber, Avukatlık Kanunu, bu özerk, tüzel kişiliğe hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunma görevini de vermiştir. Bugünlerde dünya ve Türkiye her zaman olduğundan da hızla değişiyor. Sürdürülmek istenen donuk, kastlaşmış ve ideolojik tek yanlılıkla malul hukuk anlayışı çözülme sürecine girmekte; ?yüce? hukukçuların saltanatı sarsılmaktadır. Son referandum sürecinde yaşandığı gibi, hukukun sorunları sadece hukukçular tarafından değil, bazılarının hiç hoşuna gitmeyeceği şekilde, bütün toplum kesimleri tarafından tartışılmakta ve çözüm aranmaktadır. Bu duruma ?hukukun toplumsallaşması? da diyebiliriz. Gerçek hukukçular bu durumdan ancak sevinç duyarlar. Adana Barosu seçimleri bu değişimden ne ölçüde etkilendiğimizi gösterecektir.
 
Adana Barosunda 26. Dönemde farklı gibi görünseler de özünde birçok yönden benzeşen iki anlayış, Baromuzu yönetmeye talip olmuştur. Bunların yönetim anlayışları değerlendirildiğinde; Birinci ortak noktaları; Türkiye?de ki siyasal iktidarlara göre taraf olmak, ?sağ, sol, birlik, demokrat, muhafazakâr, hizmet, çağdaş? ve benzer gibi isimleri kullansalar da, egemen-resmî ideoloji sınırları içinde politika yapmaktan öteye gitmemeleridir. Özet olarak söylersek, her iki anlayışın baro politikası özünde birbirinin tekrarından öteye gitmemektedir.
 
Bu iki anlayışın ikinci ortak noktaları; Demokratik, katılımcı olmamalarıdır. Kendilerine göre ? makul? olamayan düşüncelere, kişilere, kimliklere her zaman kapalı ve mesafelidirler. Kendilerine seçilme ve yönetme, ötekilere ise sadece seçme ve yönetilme ?hakkı? öngörmektedirler. Görüldüğü gibi her iki anlayışın da, Mahmut Esat Bozkurt?çu ayrımcı anlayışa* hiçbir karşı duruşları bulunmamaktadır.
 
Büyük kentlerden başlayarak, avukatların işçileşmesi süreci gelişmektedir. İşçi-işveren avukat çelişkileri, CMK avukatlığı, kamu avukatlığı ile serbest avukatlığın sorunları gittikçe büyümektedir. İşveren avukatların duyarlılıkları ile çoğunluktaki diğer avukatların duyarlılık ve sorunları farklıdır. İşveren bir avukattan, işçi ve bağımlı avukatların haklarını geliştirici bir yaklaşım beklemek gerçekçi değildir. Baromuzda yönetime talip olan anlayışların üçüncü ortak noktası da; Gücün vesayetine tabi olmalarıdır. Gücün vesayetini, mali imkânların, otoritenin ve yakın beklentilerin, kişilerin tercihlerinde belirleyici ön koşul olması olarak tanımlayabiliriz. Kısacası eleştirdiğimiz iki anlayışın baro yönetim tercihleri ile avukatların genel ihtiyaçları birbiriyle uyuşmamaktadır.
 
Durumu sadece barolar yönünden değil, ülkemiz açısından da ele alırsak, durum hiç de iç açıcı değil. Zaten barolardaki kısırlık ve yetmezlik ülkenin genel halinin yansımasıdır. Ülkemiz demokratikleşme sancılarını yaşıyor. Demokratikleşebilmek için, üstten buyurucu yönetme anlayışı ile hesaplaşılması gerekiyor. Darbeci, otoriter ve resmi ideolojiye dayalı yönetme anlayışının tarihten günümüze kadar getirdiği ve çözemediği sorunlarla yüzleşmek ve çözmek zorundayız. ?Kürt sorunu, laiklik, inanç özgürlüğü, azınlıklar sorunu, işsizlik, ekonomide adil bir düzen kurma, demokratikleşme,? bütün bu sorunlar, askeri-bürokratik-yargısal vesayetin ve kurumların çözülmesi ve devletin toplumla birlikte yeniden demokratik bir tarzda toplum için yapılandırılması ile çözülür. Kısacası, yeni bir toplusal sözleşme, sivil, demokratik bir anayasal düzen kurulmalıdır. Bizim hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunma görevinden anladığımız bu yaklaşımdır.
 
 
 
* Mahmut Esat Bozkurt?un; ?Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman hatta dağlar bu hakikati böyle bilsin.? şeklindeki 21 Eylül 1930 tarihli Manisa konuşmasına atfen.
 
Demokratikleşme sürecindeki ülkemizde, demokratik kamuoyunun baskısı sonucu yetersiz de olsa,  yakın geçmişte, on binlerce yargısız infazlar gerçekleştirenler, darbe yapanlar, darbeye teşebbüs edenler, çeteler, derin güçler yargılanmaktadırlar. Ne yazık ki, en başta bazı yargı organlarında, devletin bir kısım kurumlarında, bazı barolarda, bazı siyasal partilerde ve sivil kuruluşlarda çeşitli gerekçelerle buna karşı duruş sergilenmiştir.
 
Hukuk ihlallerine karşı durmak tabii ki baroların ve hukukun üstünlüğünü savunan herkesin görevidir. Ama bu görev çifte standart uygulanarak sergilenirse, samimiyetten uzaklaşılır. Ne siyasi iktidarın peşine takılanlardan, ne de Ergenekon avukatlığına soyunanlardan yana olmak zorunda değiliz. Ergenekon ve benzeri soruşturmalarda uygulanan bazı hak ve hukuk ihlalleri ile tutuklamalar konusunda çok hassas olan baromuz, görevlerini yapan bazı savcıların, hâkimlerin görevlerinden alınmasına, baskı altına alınmasına, tehdit edilmelerine, Kürt belediye başkanlarının rencide eder bir şekilde gözaltına alınmasına, tutuklanıp 18 ay yargıç karşısına çıkarılmamalarına, 42 baronun demokratik açılımla ilgili ortak bildirgesi ve benzer konularda hassas olmamıştır.
 
Demokratik baskı unsuru olarak barolar, ülkenin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi yolunda hukuksal mücadele veren örgütler olması gerekir. Baroların ülkemizde yaşanan sorunları ?Yeni Anayasa, Kürt sorunu, laiklik gibi konuları- objektif ve hukuksal olarak izah ederek, bu sorunların öncelikli olarak demokratik, barışçı ve katılımcı bir anlayışla çözüme kavuşturulması gerektiğini ifade etmesi önemlidir. Ancak statükonun bir parçası olmayı görev edinmiş yöneticilerden oluşacak bir baronun, bu anlayışı savunması ve yönetim pratiklerine dönüştürmesi mümkün değildir.
 
Statükonun hükümranlığına, alternatifsizliğin mahkûmiyetine, yeni bir baro politikası oluşturulabilir diyerek, demokratik bir tepki olarak ortaya çıkan Özgürlükçü Avukatlar, mesleğine, ideallerine saygı ve bağlılığı ilk günkü gibi taze olan, farklı düşünceleri ve kimlikleri zenginlik olarak gören özgür ve tabusuz düşünen avukatların, gönüllü birliğini oluşturmak istemektedir.
 
Özgürlükçü Avukatlar olarak, önümüzdeki baro seçimlerinde aday olan hiç bir arkadaş ve meslektaşımıza karşı kişisel bir olumsuz yaklaşımımız olmamakla beraber, baro politikalarımızdaki farklılığımız nedeniyle her iki anlayışa da karşı olduğumuzu ve desteklemediğimizi, bu tepki ve tavrın geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
 
Sonuç olarak, Adana Barosuna kayıtlı meslektaşlarımıza sesleniyoruz; İlkeli, dayanışmacı, katılımcı, çoğulcu, demokratik ve özgürlükçü bir baro politikasını gelin hep beraber oluşturalım.
 
Başarabiliriz. Çünkü ;
 
* Hukukun üstünlüğünden, çağdaş insan hak ve özgürlüklerinden yanayız.
*          Adana Barosu'nda gerçek bir değişimin gerekli olduğuna inanıyoruz.
* İçimizdeki ?özgürlük? duygusu böyle söylüyor.
*          Aslında ?denemek başarmaktır?.
                                                           
Ekim 2010 ? Adana
 
 
 
ÖZGÜRLÜKÇÜ AVUKATLAR

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.