'Öteki Mersin'den düşündürücü kesitler

'Öteki Mersin'den düşündürücü kesitler
 Sıcak gündemlere bayram molası verdik.Fakat hemen sonrasında hararetli tartışmaların yaşanması kaçınılmaz. Özellikle de seçim ve terör konusunda.Doğal...

 

Sıcak gündemlere bayram molası verdik.

Fakat hemen sonrasında hararetli tartışmaların yaşanması kaçınılmaz. Özellikle de seçim ve terör konusunda.

Doğal olarak hükümetin öncelikli hedefi örgütün silah bırakması. Çünkü silahlar konuştukça her şey susuyor.

Ancak konu çok boyutlu. Kandil'deki eli silahlı PKK'lılar kadar büyük şehirlerin banliyölerinde yaşayan eli taşlı çocuklar da ciddi bir sorun.

Abarttığımı düşünüyorsanız son günlerde çıkan önemli bir kitaba bakmanızı öneririm.

Mersin Üniversitesi'nden Doç. Dr. Nurdan Akıner'in 'Mersin Banliyölerinde Öfke Patlaması' kitabı göz ardı edilen bu gerçeğe ışık tutuyor.

Son yıllarda şiddet haberleriyle manşetlere taşınan Mersin'i öğrencileri ile birlikte mercek altına alan Akıner üzerinde çok düşünülmesi gereken sonuçlara ulaşmış.

6 ay boyunca Mersin'in 'Kürt Gettosu'na dönüşen mahalleleri Şevket Sümer, Yeni Hal, Güneş, Gündoğdu, Siteler, Çay ve Çilek mahallelerinde 250 'taş atan çocuk ve ailesi' ile derinlemesine mülakatlar yapan Akıner sonuçları kitabında toplamış.

Akıner'le çalışması ve sonuçları üzerine sohbet ettik. Açıkçası 'endişeli' hali dikkat çekiciydi. Çünkü günün birinde taş atan çocukların kontrol edilemez hale geleceğini görmüş.

Diyor ki, "Kentin dışında Güneydoğu'dan gelenler kendi aralarında bir yaşam alanı kurmuşlar. Politik dil çok baskın. Çocuk hikâyelerle büyüyor. Gerilla, Apo, işkence, göç vs. Böyle kültürel bir çevrede büyüyen çocuk da taş atıyor... İki Kürtçe gazete ve Roj TV dışında neredeyse medya yok. Her sakinin bir yakını ya dağda ya da cezaevinde. O mahallelerde yaşayanlar Mersin'e uzak, Mersin'in yerlileri oralara uzak."

Çalışmayı yaparken çok zorlanmış. Çünkü bölgede örgütün ağırlığı büyük. 'Yabancı' birisi ile konuşmak kolay değil. Hatta Akıner'e 'ajan' gözüyle bakılmış. Yanına Kürtçe bilen öğrenciler almış ama ilk üç hafta mülakat yapmakta bile zorlanmışlar.

Akıner 'neler yapılması gerektiği' ile ilgili çarpıcı tespitlerde de bulunuyor. Öncelikle medyanın diline dikkat çekiyor. Kesinlikle 'taş atan çocuklar' demeyin diyor:

"Çünkü dünya literatüründe taş atan çocuk söylemi Filistin için kullanıyor ve fazlasıyla politik bir dil. Bu çocukların çoğu taş attıktan sonra bu ifadeleri görünce daha da politik hale geliyor."

Akıner geleceğe yönelik çarpıcı bir tespitte yapmış: "Propaganda ile bu çocuklar şiddete itilmişler. Fakat şu anda onları şiddete itenler de onları kontrol edemiyor. Büyükleriyle her şeyi konuşursun, silah bırakmayı filan. Fakat 14-17 yaş grubu şu anda kontrolden çıkmış durumda. Saatli bomba. Şu anda kendi içlerindeler. Gün gelecek kendileri de kontrol edemez hale geliyorlar. Mersin için bir gün çok geç olabilir."

Biz Ankara'da unuttuk ama 'taş atan çocuklar' hâlâ gündem. Çünkü hapisten çıkan çocuklar okudukları okuldan yollanmışlar. Okula gidemeyen, iş bulamayan çocuklar daha da radikalleşmiş.

Yani sorun büyük.

Nurdan Akıner'in çalışması kendi alanında bir ilk. Fakat benzeri çalışmaların sıklıkla ve daha kapsamlı yapılması lazım. Çünkü Kandil'deki terörist dağdan inse bile bu sorun çözülmüş olmayacak.

Politik bir dille büyümüş. Küçük yaşta cezaevine girip çıkmış ve 'onları yetiştirenlerin bile bir gün kontrol edemeyeceği' yeni bir jenerasyon yetişiyor.

Sıtkı Usta'nın ardından...

Her ölüm erkendir.

Fakat Sıtkı Usta'nınki o kadar erken oldu ki.

Ölüm haberini duyduğumda, mütebessim çehresini hatırladım. Daha yapacak çok şeyi vardı. Kütahya için, Çini sanatı için.

Ama amansız hastalığı Türkiye'nin bu büyük değerini aldı götürdü.

Foto muhabiri dostum Selahattin Sevi ile seyahatlerimizden birisinde tanımıştım Sıtkı Olçar'ı.

Sanki eski dostmuşuz da yıllardır görüşememişiz sıcaklığındaydı. Sonrasında biz yolumuz düştükçe, o İstanbul'a geldikçe, fırsat buldukça hoş sohbetlerimiz olmuştu. Sık sık da selamlaşmıştık uzaktan da olsa.

Sürekli yeni projeleri, özgün çalışmaları vardı. Zaman zaman canını sıkanlar olsa da o eserleriyle dünyanın dört bir tarafında Türkiye'yi temsile çalışıyordu.

Türkiye'de gördüğü ilginin kat be katını dünyanın muhtelif yerlerinde görüyordu. UNESCO'nun 'Yaşayan İnsan Hazineleri' listesine girmişti.

Binlerce insanın 'Sıtkı Usta'sı bir bayram arifesin de ayrıldı çok sevdiği şehrinden, dostlarından.

Kütahya'nın 'güzel insanı' Sıtkı Usta, güzel atlara binip uçtu gitti.

Bize de şahitlik etmek kaldı. Atölyenin duvarında 'Deli Sıtkı' yazsa da biz seni güzel bir insan olarak bildik.

Mekânın cennet olsun...

Adem Yavuz ARSLAN

ayavuz@bugun.com.tr

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.