O Benim Arkadaşım
O Benim Arkadaşım
Alın elinize telefon rehberini, A harfinden başlayarak Z harfine kadar bütün akraba ve arkadaşlarınızı arayın ve hal-hatır sorun.
Tanıdıklarınızın hangi tarafta olduğu sizin dostluk bağlarınızın kesilmesine bıçak olmasın.
O, sizin akrabanız veya arkadaşınız. O seni bilir, sen onu bilirsin.
Eksiklerimiz, kusurlarımız, kırıklarımız, döküklerimiz…ayrılığa sebep olmasın.
Kusursuz insan yoktur yeryüzünde.
Sen başkalarındaki kusurları gözünün önüne yığarsan, o da sendeki kusurları gözünün önüne yığarsa Himalaya dağı cüce kalır o kusur dağının yanında.
Benim dostlarım arasında olan birini daha önce yazmıştım. Bununla her sene buluşur geçmişin güzel hatıralarına can verir ve hoş zaman geçiririz.
Buyurun o arkadaşımı benim gözümden okuyun:
Şıp sevdi idi, ama sevgilisi İslâm’dı.
Hercai meşrepti ama dolaştığı dallar ve makamlar manevi makamlardı.
Yerinde duramazdı ama hilâl gibi her gün dolunay olmak için yer değiştirirdi.
Top oynasa hücumdan savunmaya, sağdan sola hep yer değiştirirdi.
Hatta bir ara kaleye durur kaleciyi oyuna sokardı.
Orta öğretimde de okul değiştirirdi.
Yalnız Üniversitede Fakülte değiştiremeden okulu bitirdi. Ama hala “Ben aslında sosyolog olacaktım” diye yanar.
Fakültede okurken iki yılını Milli Türk Talebe Birliğinde aktif görevler icra ederek geçirdi.
Üçüncü senesinde Yeniden Milli Mücadeleci arkadaşlarla tanıştı ve orada aktif oldu.
Hizmetin burada olduğunu, gerçekten bu ülkeyi kurtaracak kişiyle yeni tanıştığını anlatırdı.
Dördüncü senesinde Güneydoğudan bir şeyhe intisap etti. Ballar balını bulduğunu, bundan sonra kovanlarla vakit geçirmeyeceğini anlatırdı bana.
Çok geçmeden yayıncılığa başladı. Seyyid Kutup ve Mevdudi’nin eserlerinin daha çok okunması için çok çalıştı.
Bu da çok sürmedi. “Yerli yazarlar ve milliyetçi düşünürler” lazım dedi ülkücü oldu.
İran devrimiyle beraber Turancılıktan İrancılığa geçti.
Turancıydı, İrancıydı ama 1969 dan 03 Kasım 2002 seçimleri dahil bütün seçimlerde oyunu Sayın Necmettin Erbakan’ın partisine verdiğini söyler.
Her telden çalardı ama her telin bin nağmesi olsa da, bir tek güftesi vardı o da İslâm’dı.
Bir gün karşılaşıverdiğimizde “Bundan sonra dolap beygiri gibi dönüp durmak yok. Ben, merkezi yani zamanın kutbunu buldum. Sabit yerim var. Artık aradığımı buldum” demişti ve sondan bir önceki şeyhinin kerametlerini anlatmaya başlamıştı.
Ben ise ikinci görüşmemizde kimleri anlatacağı konusunda kendimle bahse girişirdim.
Bir seneye varmadan karşılaştığımızda çantasından bir kitap çıkardı ve okumaya başladı. Paragrafı bitirmeden ben ona sonunun nasıl biteceğini söyleyiverince şaşakaldı.
“Ağabey, sen Risale-i nurları tanıdın mı?” deyiverdi. “Ben seni tanımadan önce o risaleleri tanımıştım” deyince kalktı kucaklaştık ve yeni seneye varmadan yeni bir akıma kapılacağını düşünerek ayrıldık.
Ondan sonra neredeyse on iki tarikatın hepsini dolaştı.
03 Kasım 2002 seçimlerinde Saadet partisine oy verdiğini söylese de bu günlerde AKP durağında ilk gelecek kafileyi beklemekte.
“Hocam bu kadar dönme dolap, fırıldak birini nasıl seversin?” demeyin.
1- Bütün bu yer değiştirmelerde dünyevi bir çıkar sağlamadı.
2- Terk ettiği yerin aleyhinde konuşmadı.
3- Dolaştığı yerler hep helal mıntıkasıydı. Haram sınırlarına yaklaşmadı.
4- Şeyh-ül İslâm Yahya efendinin :
“Birbirine girince dolaplarla âblar
Âblar galip gelir döner dolaplar”
dediği gibi eğer su, dolaba galip gelirse, dolap suyun doğrultusunda dolanır durur.
Bu dostumuzu yönlendiren şey İslâm oldukça dostluğumuz devam eder.
Peki, gavur olsaydı ne yapardın diye bir soru akla gelebilir.
Görüşmeleri biraz daha sıklaştırır, o pislik çukurundan çıkması için dostluk bağlarımdan ördüğüm ipi ona uzatır ve kurtulması için ona yalvarmaya devam ederdim.
Sonra ben kazandığım hiçbir dostu bu güne kadar kaybetmedim.
Kaçan olursa ben arkasından koştum.
Ayıpsız insan olmadığını bildim.
Eğer ayıplı insanlardan kaçmamız gerekseydi, kendimizden nasıl kaçacaktık?
Mahmut Toptaş
13/06/2018
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.