Mustafa Yürekli: Milli eğitim nedir?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sosyal medyadaki resmi hesabından ‘Eğitim alanında Türkiye için yeni ufuklar açacağına inandığım Millî Eğitim Şûrası’nı bu yıl 1-3 Aralık tarihleri arasında toplama kararı aldık. Millî Eğitim Şûrası’nın şimdiden tüm eğitim camiamıza hayırlı olmasını diliyorum.’ paylaşımında bulundu. Bu vesileyle Milli Eğitim Şurası'nın milletimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Prof. Dr. Ömer Özyılmaz da, sosyal medyadaki hesabından ‘Eğitim bilimciler tartışmalıdır: Milli eğitim nedir?’ başlıklı üç yazı yayımladı. Eğitimin temellerini sorgulandığı sözkonusu yazılar, Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu üyesi olması nedeniyle milletimizde umut ve heyecan yarattı. Prof. Dr. Ömer Özyılmaz, 20 ve 22. dönem Erzurum Milletvekilliği görevini üstlenmişti.
Ömer Özyılmaz, eğitim bilimcileri, öğretim üyelerini ve öğretmenleri ‘Milli eğitim nedir?’ sorusuna cevap aramaya davet ettiği ilk yazısında (31. 08. 2021) eğitim felsefesi, insan felsefesi ve bilim felsefesi (epistemolojisi) kavramlarının eğitim sistemlerinin temeli olduğunu hatırlattı.
Eğitim felsefesi, milletin ‘inanç, tarih ve dünya görüşünün eğitime yansıyan yönü’nü; eğitim sisteminin insan felsefesi ise, temeldeki ‘eğitim felsefesinin insana bakışı’nı; eğitim sisteminin bilim felsefesi (epistemolojisi) de yine eğitim felsefesinin ‘hedeflediği insanı, hangi bilim dalları, hangi bilgi ve yöntemlerle yetiştireceği’ problemlerine çözüm getirdiğini ifade etti. Dolayısıyla eğitim sistemlerinin, bu üç kavramın içini dolduracak olan ’dünya görüşü ve felsefi (fikri) birikim’e göre içerik ve kimliklerini bulacakları’ tespitini yaptı.
Milletlerin ‘geleceğe hangi kimlikle ve nasıl yürüyeceklerini belirleyen eğitim felsefesi, insan felsefesi ve bilim felsefesi kavramlarının içini kendi dünya görüşü ve felsefi (fikri) birikimiyle doldurduğu’nu vurgulayan Özyılmaz, ‘Bu üç kavram, sadece eğitim sistemlerinin değil, bir bütün olarak sosyal hayatı da ilgilendiren temel kavramlardır.’ diyor.
Ayrıca bir uyarı yapıyor: ‘Bu kavramların içini dolduracak anlayışların gayr-i milli olması, bütün halinde formel ve informel (okul ve okul dışı) eğitim sisteminin de gayr-i milli olması anlamına gelmektedir.’ Bu yazıda, sözkonusu üç kavramı açıklayan üç metinde Ömer Özyılmaz’ın ‘Milli eğitim nedir?’ sorusuna verdiği cevap tespit edilip tartışılacaktır. Aralık ayına kadar da eğitim sistemini tartışmayı birkaç yazıyla sürdüreceğim.
‘Eğitim Felsefesi’nin Eğitim Sistemindeki Yeri Ve Önemi
Ömer Özyılmaz, ilk yazısında ‘150 yıldan beri, Türk eğitim sisteminin felsefesi milletimizin dünya görüşünden ve tarihinden ya da kendi medeniyetinden süzülüp çıkarılmış bir eğitim felsefesi değildir. Aksine kasten ve bilinçli bir şekilde kendi medeniyeti, tarihi ve dünya görüşü devre dışı bırakılmıştır.’ dedi. Sonra bu ‘Müslüman Millete, %100 ters olan materyalist ve seküler felsefe, dünya görüşünden Türk eğitim sisteminin felsefesi çıkarılmış ve uygulanmıştır. Bu durum aslında tenkit ettiğimiz modern bilime bile aykırıdır. Ülkemizde yaşanan bütün eğitim problemleri de buradan kaynaklanmaktadır.’ değerlendirmesini yaptı.
‘Her milletin eğitim sistemi, eğitim felsefesi esas alınarak kurulur.’ diyen Ömer Özyılmaz, ‘eğitimin kimliği, süreçleri, idealleri, muhtevası, müfredatı ve uygulamaları; kimin neden ve ne ile eğitileceği gibi pek çok konu, temele alınan Eğitimin Felsefesi ile belirlenir’ ve diğer bir ifadeyle ‘eğitim felsefesi; eğitime yön veren, eğitimin amaçlarını, içeriğini, yöntemini vb. belirleyen, şekillendiren ve tutarlılığı sağlayan bir disiplindir’ tespitlerini yaptı.
Eğitim bilimleri, milletlerin hayatta esas aldıkları kendi dünya görüşü, varlık anlayışı, düzen fikri ve tarihlerinden damıtarak oluşturdukları insan felsefesine, eğitime yansıyan yönünü bakımından ‘Eğitim Felsefesi’ ya da ‘Eğitimin Temel Felsefesi’ demektedir. Bir başka ifadeyle eğitim felsefesi, milletlerin kültür ve medeniyetlerinin temelindeki dünya görüşü, insan ve tarih felsefesinden çıkarılır.
Ömer Özyılmaz, ‘Eğitim sistemimiz bizi, toplumsal bir bozulma, yozlaşma ve başkalaşmaya götürmektedir. 150 yıl önceki hedef de zaten bu idi.’ diyor.
‘İnsan Felsefesi’nin Eğitim Sistemindeki Yeri Ve Önemi
Ömer Özyılmaz, bir eğitim sisteminin milli olmasını sağlayan ‘üç unsur’u ortaya koyan üç yazıdan ikincisinde (05. 09. 2021) ‘insan felsefesinin eğitim sistemindeki yeri ve önemi’ni ele alıyor. İnsan felsefesinin ‘eğitimin temel felsefesinin, eğitim-öğretim açısından daha somutlaşmış ya da ete kemiğe bürünmüş hali’ olduğunu vurguluyor yazıda.
İnsan felsefesi, öncelikle yaratılış problemini çözüme kavuşturuyor: Kainat, hayat ve insanın varoluşunun kendiliklerinden mi olduğu ya da yüce bir Yaratıcı tarafından mı gerçekleştirildiği sorularını cevaplıyor. Hakikat, varlık alanındaki ‘kurucu kesinlik’ olarak tanımlanırsa; insan felsefesi, ‘insanlığın nasıl var olduğunu, geçmişini, bugününü ve geleceğini nasıl gördüğünü’izah ediyor. İnsan felsefesi, akıl vahiy ilişkisinin nasıl olacağını belirliyor öncelikli olarak.
Ömer Özyılmaz’a göre insan felsefesiyle ‘bilim, eğitim ve dine; din ve sosyal hayata, bunların birbiriyle ilişkilerine bakışın nasıl olacağı karara bağlanıp insanın nasıl yetiştirileceği belirlenmektedir. Sonsuz güç ve kuvvet sahibi bir Yaratıcı’nın ‘kainat, hayat ve insanı belli bir plan ile yarattığı’, ‘yaratılışın bir hedefinin olduğu’ ve bu yaratılış içerisinde insanın ‘eşref-i mahluk (varlıkların en üstünü)’ olduğu ve ‘sorumluluğu bulunduğu’nu; ‘yol göstermek için ilk insandan bu yana sürekli peygamber ve kitaplarla din gönderildiğini kabullenen’; dolayısıyla ‘insanın dünyada görevli olarak bulunduğu ve bu alemde yapıp ettiklerinden bir başka alemde sorguya çekileceği’ni kabul eden bir dünya görüşünün, insanı nasıl yetiştireceğine, dolayısıyla eğitimin hedefleri, müfredatı, yöntemleri ve uygulamalarına ilişkin temel bir yaklaşımı vardır.
Buna karşıt bir şekilde Batıdan ithal edilen pozitivist, materyalist, pragmatist ve hedonist insan felsefesi, Yaratıcı’nın varlığını ve insanlığın tarih boyunca taşıdığı bütün evrensel değerleri açıktan inkar etmektedir. Batıcı insan felsefesi, tabiat ve insanlığa egemen olup zenginliklerini sömürmekte; din ve hayatı, din ve bilimi, hayat-bilim ve yerel kültürü birbirinden ayırıp düşman kılarak çatıştırmaktadır. Batıcı, materyalist, tekelci, seçkinci, indirgemeci, emperyalist, tahakkümcü görüşün kurduğu eğitim sisteminin yönetimi, hedefleri, müfredatı ve yöntemleri insanı yetiştirememektedir.
Eğitim tarihini değerlendirirken ‘Türk eğitim sisteminin insan felsefesi de, milletimizin kendi inancından, tarihinden, dünya görüşünden/hayat felsefesinden ve medeniyetinden süzülüp çıkarılmış bir felsefe değildir. Ülkemizde yaşanan bütün eğitimsel ve toplumsal sıkıntılar da buradan kaynaklanmaktadır. Türkiye bu sorunu 150 yıldan beri yaşamaktadır.’ diyen Ömer Özyılmaz’ın tespiti çok sarsıcı: Bugün, 1000 yıl insanlığa ve İslam’a hizmet etmiş milletimizin çocukları, kendi dünya görüşü, yaratılış gayesi, kimliği ve davasından habersizdir. Nesillerin Batı’ya hayran olmasının arka planında Batı taklitçisi eğitim sistemi yatmaktadır.
Epistemoloji, fonksiyonu ve bilimlerin üretimi:
Bir eğitim sisteminin milli olmamasını sağlayan üçüncü unsur, bilgi felsefesi, yani epistemolojidir. Dolayısıyla Ömer Özyılmaz üçüncü yazıda (09. 09. 2021) epistemolojiyi, fonksiyonlarını ve bilimlerin üretimini incelemektedir.
‘Epistemoloji, bağlı olduğu dünya görüşüne göre mevcut bilgilerin-bilimlerin kaynağını, bilginin niteliğini (neyin bilgi olup olmadığını, hangi bilgi/bilimin değerli olup olmadığını), dolayısıyla eğitim-öğretimde ders olarak işlenecekleri belirleyip ortaya koyar. Eğitimi programlayanlar da müfredat ve içerikleri (muhteva) epistemolojiye göre belirlerler; öğretmen, yönetici ve eğitim çalışmalarını ona göre yönlendirirler.’ diyen Ömer Özyılmaz, ‘eğitimi programlayanlar da müfredat ve içerikleri epistemolojiye göre belirlerler; öğretmen, yönetici ve eğitim çalışmalarını ona göre yönlendirirler.’ tespitini yamaktadır: Epistemolojinin sözkonusu çalışması, bireyin ve toplumun hangi amaçla ve hangi bilgiler ile eğitileceği konusunda da yol gösterir. Buna ek olarak hangi okulların açılacağını, okullarda hangi derslerin, derslerde de hangi bilgilerin öğretileceğini de ona göre belirlerler.
Epistemolojinin, hem formel eğitimi hem de informel eğitimi (formel eğitim sonrasını da) ilgi ve kapsamı içerisinde gördüğünü, okul sonrasındaki bilimsel kitapları, sanat (sinema, tiyatro) ve edebiyat çalışmalarını (roman, hikâye, deneme gibi edebi eserleri) etkileyip yönlendirdiğini, tarih yazımını, hatta kültürleri ‘eğitime yol verme’ ya da ‘önünü kesme’ anlamında etki, baskı ve kontrol altında tuttuğunu hatırlatan Ömer Özyılmaz, ‘Epistemoloji, öğrencinin yanında, yetişkin bireyi, aileyi, toplumu ve kurumları da etkiler.’ diyor.
Ömer Özyılmaz, ‘Selçuklu ve Osmanlı eğitim sistemlerinde, İslam medeniyeti çerçevesinde üretilmiş olan hangi bilim dallarının hangi okullarda ve ne kadarının okutulacağı, nelerin eğitim sisteminin dışında tutularak okutulmayacağı belli idi. İşte o gün bunu yapan anlayışa, bugün epistemoloji adını veriliyor.’ diyor yazısında.
Yol haritasını çizmeyi de ihmal etmiyor: ‘Milli bir eğitim sistemi kurulurken, önce o eğitim sisteminin ‘temel felsefesi (dünya görüşü) netleştirilmelidir. Sonra ondan ‘eğitim felsefesi’, insan felsefesi’ ve bilim felsefesi (epistemoloji) çıkarılmalıdır. Epistemoloji, hem çok zorlu ve sürekli geliştirerek yürütülmesi icabeden çalışmaları gerektirir, hem de aynı dünya görüşüne bağlı, aynı eğitim ve insan felsefesini benimsemiş ‘Milletler topluluğu’nun (Ümmet)in yapabileceği bir iştir. Öte yandan bu boyut, söz konusu bu epistemolojik çalışmanın, evrensel düzeyde olabilmesinin de bir gereğidir. Bunlar, temel çalışmalardır, sistemler ancak bu temeller üzerine kurulur.’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.