Mustafa Yürekli: Menderes’in ölüm yaftasıyla ürperdim..

Mustafa Yürekli: Menderes’in ölüm yaftasıyla ürperdim..
Mustafa Yürekli, fotoğraflarda Menderes’in boynunda asılı gördüğümüz ölüm fermanının yazılı olduğu yaftayı eline alınca neler hissettiğini anlatı.

Menderes’in ölüm yaftasıyla ürperdim

Mustafa Yürekli, fotoğraflarda Menderes’in boynunda asılı gördüğümüz ölüm fermanının yazılı olduğu yaftayı eline alınca neler hissettiğini anlatı.

“İmralı: Menderes’in İdamı” belgeselinde, İmralı Cezaevi'nin eski Müdürü Ahmet Ziyaettin Acarol’u konuşturdum.  2005 yılında, Acarol’un evinde yaptığım röportaj çekimi sırasında, ilginç bir olay oldu: İmralı Cezaevi'nin eski Müdürü Acarol, fotoğraflarda Menderes’in boynunda asılı gördüğümüz ölüm fermanının yazılı olduğu yaftanın kendisinde olduğunu söyledi. Ürperdim.

“Görebilir miyim?” dedim. Müdür, “Elbette!” dedi. Çok şaşırdım. Böyle tarihi bir vesikayı nasıl kişisel arşivinde saklardı?

Her şeyden önce ifade etmeliyim ki Ahmet Ziyaettin Acarol, 44 yıl sonra Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın İmralı’daki infazlarıyla ilgili, “İmralı: Menderes'in İdamı” belgeselinde açıkladığı, kamuoyunun bilmediği gerçekler, yakın tarihi yeniden yazdırdı. Belgeselde, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere bakanlar, milletvekilleri ve Demokrat Parti yerel yöneticilerinin Yassıadaya'ya getirilişleri ve Yassıada Yargılamaları anlatılıyor. İmralı'daki hazırlıklar, Polatkan ve Zorlu'nun infaz gecesi eski İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Ziyaettin Acarol’un gün yüzüne çıkmamış anılarıyla ekrana geliyor.

menderes-002.jpg

Oy verdiği başbakanın infazının yapıldığı cezaevinde müdür olarak görevli bulunmasının hayatındaki en üzücü anlardan biri olduğunu dile getiren Acarol, infaz öncesindeki ve sonrasındaki olayları, ayrıntılı bir şekilde, içtenlikle anlattı bana. Acarol, Menderes'le karşılaşmasını hiç unutmuyor: "Hücresine girdim, yakasına orada bulunma sebebini taktım. Bulunma sebebinde ölüm yazıyordu. Gözlerime baktı ve derin bir iç çekti. Bitkin ve solgundu."  dedi. "Yüreğim parçalanıyordu" diye de kendi durumunu ifade etti. 

Tarihe kara bir leke olarak geçen İmralı infazlarının bilinmeyenlerini bir bir sıralayan Acarol, "İnfaz kararını duyduğum zaman üzüldüm. Bir kere başından beri radyolardan davayı takip ettim. Devletimin bir görevdir, diye düşündüm. Üzüldüm, yüreğim parçalandı ama görevimi yaptım. Zamanında oy vermişim Menderes'e. O olayların yaşanması ve infazının benim müdürü olduğum cezaevinde olması daha da üzdü beni." dedi belgeselde.

Dava devam ederken, iki ay önceden infazın hazırlıklarına başladıklarını söyleyen Ahmet Ziyaettin Acarol, ‘zeytin fidanı için çukur açıyoruz’ diyerek mezar kazdıklarını, ‘cephane için sandık’ diyerek tabut yaptıklarını, ‘kale direği’ diye darağacı kurduklarını söylüyor. Yargılama sürecinde, İmralı’da yaşananları, Milli Birlik Komitesi’nin uygulamalarını, idam öncesiyle sonrasını ayrıntılarıyla anlatıyor. Acarol İmralı’daki infaza giden süreci ise şöyle anlattı: " Zorlu içlerinde en metanetli olanıydı. Sanki ölüme gitmiyordu, seyahate gider gibiydi. Onun ölüm kartını yapıştırırken neşeliydi sanki ikinci bir hayata merhaba demek için davetiye almış gibiydi. Namazını kıldı. Kızına mektup yazdı. Sonra da infaza gitti.”

Acarol, Menderes'in İmralı'ya gelişini şöyle anlatıyor: "17 Eylül'de saat 12 sularında cezaevimize geldi. Kapısında jandarma nöbet tutuyor, doktorlar muayene ediyorlardı. Hücresine girdim; hemen ayağa kalktı. O zaman düşündüm, koskoca bir başbakan, vatanın bağrına mührünü basmış bir insan içeri girdiğimde nasıl ayağa kalkar, diye. İmralı Cezaevi'nin müdürüyüm; 63 lira maaşım var. Başbakan ayağa kalkıyor. 'Niye kalkıyorsunuz lütfen oturun', dedim. 'Siz ayaktayken nasıl oturabilirim', dedi. Sonra oturdu ve yakasına ilk orada bulunma sebebini taktım. Bulunma sebebinde ölüm yazıyordu. Gözlerime baktı ve derin bir iç çekti. Yüzü bitkin ve solgundu. Hasta olduğu ve acı çektiği açıkça görülebiliyordu."

Menderes ve arkadaşlarının "Ölüm Yaftaları" (idamın gerekçesini anlatan ve idam sırasında mahkumların boynuna takılan belge) hâlâ İmralı Müdürü Ahmet Ziyaettin Acarol'un evinde bulunuyordu. Acarol'da öldüklerine, asıldıklarına, mezarın yerine götürüldüğüne dair tutulan zabıtlar da bulunuyor. Hepsini çıkardı, inceledim, çekim yaptık.

Üç yafta, idam infazından sonra, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın cansız bedenleri yere serilince, boyunlarından çıkarılmıştı.. Görevli kim varsa, aceleyle yaptıkları sıkıntı veren bir işi bitirmenin serbestliğiyle arkalarına bakmadan gitmişlerdi.. Hem cesetler, hem de ilgili belgeler öylece ortada kalmıştı. Bir film seti gibiydi o anda İmralı ve oyuncular, çekim ekibi tarihin bu utanç verici sahnesinden hızla uzaklaşmak ister gibiydiler..

Ahmet Ziyaettin Acarol, bir imamla birlikte, iki ay önceden İmralı’da hazırladıkları mezarlara üçünü de defnederek milletimiz adına son görevi yerine getirmişti..

Ölüm yaftalarını elime aldığımda ürperdim.. Siyasi tarihimizin en büyük zulmünün belgeleriydi bunlar. Bir siyasi mahkemenin, çadır mahkemesinin uyduruk ölüm hükmünü, bir asker, otuzbeşe elli ebatlarında kartona acemice yazmıştı.. İçimde fırtınalar koptu. Vicdanım kaynadı.

Zulüm müşahhaslaşmış, somutlaşmış, elimdeydi işte ve iğrenerek, inleyerek dokunuyordum.

yazının devamı..

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.