Mustafa Yürekli: Klavye ve kamera yol kesici..
Klavye ve kamera yol kesici..
Kalemin yeri, benim için ahlaki bir seçimdir.
Şairlik kararımı pekiştirsin istedim hep sonraki bütün kararlarım. Daha doğrusu bilgece yapmaya çalıştım seçenekler yelpazesini.. Ve sürekli şairce Allah’ı razı edecek en güzel kararı arayıp bulma çabası gösterdim.
Bu dünyada marifet, “Neden var olduk?” sorusuyla aymazlığa düşmekten kurtulmak ve bu uyanıklık ve dirilikle insanları uyarmak, hakikate çağırmak.. Sanat, aymazlıktan sakınma, uyanık, diri ve hizmetkeş kalmaya imkân veren en derin yoldur. Sanat dalları içerisinde de en yenisi, belki en zahmetlisi, hiç şüpheniz olmasın en hünerlisi sinemadır.
Kırk yıldır kültür sanat çevreleriyle iç içeyim, sanatçılarla temastayım. Sinemanın toplumun neredeyse tüm katmanlarına ulaşabilmesi için önemli bir sanat dalı olduğunu söyleyebilirim. Son çeyrek asrı, medyanın içinde geçirdim. Kamerayla çalıştım sık sık. Sinema, zengin diliyle soru sorma ve cevap aramada sanat dallarının en maharetlisi olduğunu söyleyebilirim.
Ben, televizyon programı ve belgesel için geçtim, kameranın arkasına. Sinema, kamerasını varoluşun birçok boyutuna yöneltme imkânına sahiptir. Sinemanın verdiği vizör tutma şansını kullanamaya çalıştım. Her sinema sanatçısı, yönetmeninden ışıkçısına, senaristinden yardımcı oyuncusuna kadar bütün sinemaya emeği geçenler kabul eder ki her kadraj, hayata açılan bir gözenektir ve her sekans, varoluşun bir oluşumudur. Filmde her söz, hakikatin bir iz düşümü olabilir.
Medeniyetimizde “Kâl” ve “Hâl” diye ilimde yapılan bir tasnif vardır. Bu konuya atıfta bulunmakla yetinerek sadece sinemanın “kal diliyle” hikâyeyi anlatmak olmadığını, aynı zamanda “hal diliyle” manevi boyutu resmetmek gerektiğini belirtmek isterim. Şiir, edebiyat ve sinema diline ilişkin, mücerredi “hal dili” ile somutlama çalışmasıdır, diyebilirim. Ayrıca sinemada, içerdiği birçok sanat dalının farklı katmanlarından aynı anda seslenerek perdenin gerisindeki hakiki manaya kanat çırpmasını sağlamak, var olanın ötesini, maverayı işaret edebilmek yeteneği var. Bazen bir film, insan zihnini onaran bir anlam, bazen özyapıdaki kırık çıkıklıkları yerine oturtan bir sınıkçılık, bazen de baştan sona tüm naturasını yıkayan bir sağanak olabilmektedir bu yüzden. Bu halleriyle sinema, insan, kültür ve toplumlar için var olma mücadelesinin zengin diline tekabül eder. İyi bir sinema filmi, bilinç açıkken, insan son derece uyanıkken görülebilecek en güzel düş olabilmektedir.
Dolayısıyla İslam medeniyetinde bilinç berrak, engin ve ufuklar açık olduğundan sanat içinde kalem, klavye ve kamera sütkardeşidir. Bu kayıt ediciler, ele göre çalışır. Nesne elinin altına durduğu bilince göre öz ve biçim alır. Aynı mekânda aynı insanlarla bulunurken farklı bakış açılarının neye tekabül ettiğini, insanın dünyasına doğrulttuğu vizöründen ustaca aktarabilir bir usta yönetmen. Bir sivil toplum kuruluşu olan Medya Platformu derneği başkanı olarak sanat alanına bir katrede olsa katkı sunmak, medeniyet değerlerimizi sinemanın zengin diliyle buluşturmak, gençlerimize fırsat ve imkân sunmak için on yıl çalıştım.
Çağımıza “Görünüyorum, öyleyse varım!” paradigması hakim. Hakikatin aynası olması gerekirken karşısına aldığı her sureti iyi kötü demeden sosyal medyaya kusan kalem, klavye ve kamera; insanı, değerli üretimlerle görünür olmanın zahmetli yolundan çıkarıp ayartarak kolay, hızlı ve ucuz yoldan belirme hastalığına düşürmektedir.. Çağımızda insanın yolunu kesmektedir, kalem, klavye ve kamera. Yoldan çıkarmaktalar gençliği, kaç kuşaktır ilhad etmekteler. Bu nedenle yıllarca Medya Platformu’nda Müslümanca neler yapılabilir sorusunun peşine düştüm..
Bugün kapitalizmin kültür endüstrisinin başat aktörü olan televizyon ve sinema, sınırsız sömürme aracı, koşulsuz propaganda aygıtı, kültürel emperyalizmin en uzun kolu haline getirilmiştir. “Çağ Okumaları” başlıklı beş konferans verdim bu konuyu anlatmak için: Artık sıradan insanlar için bile hayat podyum getirilmiştir. Hayat; sahne, çevre; dekor, diğerleri; figür. Sosyal medyada suretine kaç kişinin baktığı her kişi için bir muhasebe konusu olduğunda insan için “zor rollerin aktörü” olmaktansa “kullanışlı bir dublör” olmak en çıkarlı yol olarak görünmektedir.
Ülkemizde, kültür ve sanat alanı, sömürge ilişkisinin borsasını belirleyen aydınların elinden bir an önce kurtarılmalıdır. Batının kültürel hegemonyasının kırılarak hakiki bir medeniyet meselesi olan sinemanın Müslümanca bir bakış açısıyla söyleyebileceği çok söz oldu gerçeğini ortaya koymak ve açıkça savunmak gerekmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.