Mustafa Yürekli: "Kırk Kare: 2. Başkomutan"
Her yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda diğer cumhurbaşkanları gibi Başkan Recep Tayyip Erdoğan da Anayasa’nın verdiği "Başkomutan" sıfatıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde resepsiyon vermektedir.
Bir devlet başkanı, genellikle başkomutan unvanına sahiptir. Başkomutan, silahlı kuvvetler üzerinde, kara, deniz ve hava kuvvetlerine komuta eden en büyük komutandır; en yüksek düzeyde komuta ve kontrol uygulayan kişidir. Terim teknik olarak, bir ülkenin yürütme liderliğinde, devlet veya hükümet başkanında bulunan askerî yeterliliklerini ifade eder.
Mutat olduğu üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, resepsiyona katılan davetlilerle sohbet edip hatıra fotoğraflar çekilmektedir. Başkomutan Erdoğan denilince söz konusu Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde çekilmiş fotoğraflar değil, kamuflaj üniformalı fotoğrafı göz önüne gelmektedir.
Bu yazıda Başkan Erdoğan’ın siyasi mücadelesinin belgeselini ortaya koyan kırk kare fotoğraftan ikincisi olarak başkomutanlık fotoğrafını ve Erdoğan aktivizmini anlatacağım..
Kamuflaj Üniforması
Başkomutan Erdoğan’ın kamuflaj üniformasının sağ tarafında, göğüs bölümünde büyük harflerle ‘ERDOĞAN’ yazıyor. Sağ kolunda Türk bayrağı var. Sol kolunda ise Cumhurbaşkanlığı forsu yer alıyor. Doğrusu Erdoğan’a kamuflaj üniforması çok yakışıyor.
‘Güçlü milli birlik’ anlamına gelen bu fotoğraf, kuşkusuz dosta güven, düşmana korku veriyor..
Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Erdoğan, kamuflaj üniformayı ilk olarak Zeytin Dalı harekâtı ile ilgili bilgi alırken giymişti; Hatay’da brifing alırken üzerinde asker parkası vardı.
Daha sonra Başkomutan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, sanatçılar, gazeteciler ve sporcuların da katıldığı Oğulpınar Karakolu’ndaki programa sürpriz yaparak kamuflaj üniforma ile katıldı.
Kamuflajlı askeri üniforma, Cumhurbaşkanı’nın “Başkomutan” sıfatı taşıması sebebiyle tercih edildi. Diğer yandan Oğulpınar Karakolu kritik bir noktada, güneyden İdlib’e, kuzeyden Afrin’e bakıyor. Cumhurbaşkanı’nın “Başkomutan” sıfatıyla kamuflajlı üniforma ile mesaj vermesi bu sebeple de önemliydi.
Batı Etiketleri Tutmaz
Fransız haftalık dergisi Le Point’in kapağında, Erdoğan'ın bir kare fotoğrafına yer verilmiş; üstte de şu ifadeler kullanılmış: "Ayasofya, Suriye, Libya, Akdeniz... Erdoğan, savaş kapımızda."
Le Point editörleri bu başlıkla şüphesiz Türkiye'nin Libya inisiyatifinden çılgına dönen Cumhurbaşkanı Macron’un hislerine tercüman olmuşlar. "Savaş kapımızda" derken de Fransa'nın Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının risk altında olduğuna işaret etmişler. Dahası, Erdoğan'ı "yıkıcı, savaşçı ve emperyal" gösterme derdindeler.
Seçilen dört konu hiç de tesadüfi değil: Ayasofya, Suriye, Libya ve Akdeniz. Dört konu da 15 Temmuz 2016 darbesini bastırdıktan sonra Türkiye'nin yürüttüğü yeni dış politika hamlelerinin uygulama alanları. Hepsi de Erdoğan aktivizmi ve Türkiye'nin son dört yılda uluslararası sistemdeki etkin aktörlük ve bağımsızlık iddiasının tezahürleri.
Batı medyası, Erdoğan'ı 2009 Davos'taki "one minute" çıkışından itibaren "İslamcı", "Yeni Osmanlıcı", "otoriter" ve "sultan" olarak resmediyor. 2013'ten sonra yoğunlaşan bu etiketleme 2016 sonrası yeni bir boyut kazandı.
Erdoğan'ın hem söylem hem de yeni inisiyatifleriyle uluslararası sistemde etkin bir lider olarak öne çıkmasını "imparatorluk özlemi" olarak niteliyorlar. Bunu kimi zaman "laik-demokratik-Batılı" Türkiye'nin "İslamcı-otoriter-Doğulu" ülkeye dönüşmesi olarak sunuyorlar.
Kimi zamanda içeride ideolojik bir kutuplaşmayı tahrik için "Cumhuriyet ve Atatürk'ten rövanş" olarak tanımlıyorlar.
Bütün bu etiketlemeler, Erdoğan aktivizmi ve Türkiye'nin yeni aktörlüğünü mahkûm etme amacına matuf.
Realiteden Kopmayan Batılılar
Artık Avrupa başkentleri, birçok konuda, Ankara'nın ne dediğini ve ne yaptığını gözetlemek zorunda.
AB ülkeleri, yeni Ankara karşısında çok şaşkın. Ne üyelik müzakerelerini bitirmek, ne yaptırım tehditleri, ne de daha fazla para vermek bir çözüm olarak görülüyor.
AB'deki Türkiye karşıtı çevreler, sadece Yunanistan'ın takıntısı olan bir "Osmanlı korkusu" pompalıyor ve Ankara'yı cezalandırmaktan bahsediyorlar ama işe yaramayacağını bile bile..
Avrupa’da realiteden kopmayan diplomatlar "Haçlı seferi zamanı değil!" diyerek ortak stratejik çıkarlara işaret ediyorlar. Avrupa'nın içi giderek boşalan müttefikliği yeniden tanımlayarak Türkiye ile birlikte çalışabileceği dosya başlıklarını sayıyorlar: Mülteciler, terörle mücadele, enerji, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika, NATO, Rusya vb. Konu başlıkları dörtle sınırlı değil, say say bitmez..
Erdoğan Aktivizmi: Entegrasyon Çalışması
İmparatorluklar çağı çoktan geçti. Günümüzde devletlerin güçlü entegrasyon çalışmalarının öne çıktığı bir dünyada yaşıyoruz.
Küresel ve bölgesel türbülansın Türkiye'yi yeni askeri aktivizme zorladığı açık. Suriye, Irak, Doğu Akdeniz ve Libya denklemlerine askeri olarak müdahil olan ülkelerin en sonuncusu Türkiye. Hiçbirinde de "yayılmacı, emperyal" saik bulunmuyor.
Milli güvenlik çıkarlarını pro-aktif şekilde koruma niyeti var Türkiye’nin.
Askeri dayatmalarla diplomasiyi iptal edenlere karşı müzakere için sert gücünü öne çıkarıyor. Türkiye’nin aktivizmi, müzakere masasını yıktırmamak..
Görünen o ki Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan ittifakı uzun süre bölgemizin realitesi olmaya aday. Ermenistan ve Rusya, kaçtıkları masaya nasıl tıpış tıpış geldiler..
Cumhurbaşkanı’nın “Başkomutan” sıfatıyla kamuflajlı üniforma ile mesaj vermesi konusunu şöyle bağlayabiliriz: Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de “Başkomutan” sıfatıyla kamuflajlı üniformasını sırtına çekip işgalden kurtardığı Karabağ şehirlerinde mesaj vermektedir. İki cumhurbaşkanının aynı görsel dili kullanması entegrasyon imkanına gönderme yapıyor olabilir mi?
Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Erdoğan’ın kamuflaj üniformayı giymesi, söz konusu yeni aktivizme vurgu yaparken; İslam ülkelerine ve mazlum ülkelere birlik ve dayanışma imkanı sağlamakta, geleceğe dair umut vermekte..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.