Mustafa Yürekli: "Kırk Kare: 6. Şiir Okumaktan Yargılanmak..."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatı kırk fotoğrafla belgesel yapılacaksa, karelerden biri, hayatının dönüm noktalarından biri olan Siirt mitinginde şiir okumaktan yargılanmasıdır. Tarihin şair milleti, bir şiir sever evladının şahsında, tam da bu ‘şiirin harmanını yapma’ özelliğinden suçlanıp yargılanacaktır.
Devletin Zirvesindeki Ses: Şiir
Osmanlı tarihi, şair sultanlarıyla insanlık tarihinde farklılaşıp öne çıkar. Osmanlı Devleti’nde kimi padişahlar, şiire yakını bir ilgi duymuş, bir divan tertip edecek kadar şiir kaleme almıştır. Padişahların ve şehzadelerin divan şiirindeki serüvenlerinin başlangıcı genellikle 15.yüzyıl olarak kabul edilmektedir (Prof. Dr. Mine Mengi, Eski Türk Edebiyatı Tarihi).
Devletin en güçlü olduğu dönemde, 15. yüzyılın sultan şairleri olarak Avnî (Fatih Sultan Mehmed), Adlî (II.Bayezid), Selimî (Yavuz Sultan Selim) ve Muhibbî (Kanunî Sultan Süleyman) de büyük sultan olarak tarihe geçmiştir.. Bütün padişahların şiir sever oldukları, şiir okudukları bilinmektedir. Devlet adamları ile milletimiz şiirde kader birliği yapmıştır.
Devletin zirvesinde kesintisiz üç ses vardır: Kuran-ı Kerim, Ezan-ı Muhammedi ve şiir.
Bu üç sese gönül verdiği belli olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milletinin desteğini alacağını sezen seçkin azınlığın, onu şiirden yargılaması bir paniktir..
Sivil Ve Asker Bürokrasi
‘Milletin Adamı: Erdoğan’ belgeselinin hazırlık sürecinde fark ettim: O dönemde İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın şiir okumaktan yargılanması olayı, aslında 28 Şubat postmodern darbe sürecinin bir parçasıydı. Belgesel için röportaj yaptığım herkes de aynı kanaatteydi.
28 Şubat 1997'de gerçekleştirilen, sonraki yıllarda "post-modern darbe" olarak nitelendirilen müdahalede, Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin en kritik ve tartışmalı kararları alındı.
28 Şubat'ın yıldönümü gerekçesiyle Anadolu Ajansı'na bir röportaj veren eski Başbakan ve dönemin koalisyon ortağı DYP'nin lideri Tansu Çiller, darbenin ekonomik sonuçları olduğunu belirterek "28 Şubat'ın ardından batan bankalar, Türkiye'yi büyük krize soktu. Bu krizin maliyeti 291 milyar dolar.’’ dedi.
Siyasi Hayatın Kontrolü
Türkiye, dünya sistemine intibakını sivil ve asker bürokrasinin gerçekleştirdiği darbelerle sağlıyordu.
CHP’nin, sivil toplun kuruluşlarının, üniversitenin, medyanın ve sermayenin desteği, hiç kuşkusuz bürokratik oligarşinin devrimciliğini, darbe severliğini ve milletine orantısız güç uygulamalarını örtüyordu..
Sivil bürokrasinin başını yargı çekiyordu. Yargıyı siyasallaştırmadan ve hukuki dayanak oluşturmadan nasıl darbe yapılırdı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şiir okumaktan yargılanması sadece halka gözdağı vermek değil, onun yolunu da kesmekti..
Darbelerle devlet kadrolarında temizlik yapanlar, devlete çöreklenip siyasi hayatı kontrol edenler, darbelerle anayasa ve kanun yapmakta; yargıyla siyasi aktörleri sevk ve idare etmek istemekteydi.
Hukukun ve yargının siyasallaşması, rejimin elindeki en önemli güvenceydi.. Darbe anayasası ve hukuku, bütün partileri masonik İttihat ve Terakki çizgisine mahkum ediyor, bütün partileri CHP’lileştiriyordu..
Siyasi tarihimiz, kahraman CHP’nin, süper parti sahte CHP’ye karşı mücadelesi şeklinde özetlenebilirdi..
DP’den başlayarak CHP’nin karşısında yer alan, resmi ideolojinin muhalif olarak kodladığı sahte CHP’ler kapanıp farklı adlarla yeniden kuruluyor, muhalefet istikrarsızlaştırılmaktaydı..
Siyaseten Ölmek Ve Yaşamak
Refah Partisi, 28 Şubat süreci sonrası “Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri” gerekçesiyle, 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 27 Mart 1994’teki yerel seçimlerde Ankara ve İstanbul’da zafer kazanan Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi’nin kadrosundaydı..
Necmettin Erbakan ve Refah Partisi siyaset sahnesinden kaldırılırken, Recep Tayyip Erdoğan da siyaseten öldürülmeliydi.
Yargılama, aslında bir siyasi cinayetti.
Yargılamanın siyasi cinayet olduğu, Hürriyet gazetesinin mahkeme kararıyla ilgili manşetinden anlaşılıyordu: ‘Siyasi hayatı bitti!’
Erdoğan’ın siyaseten yaşaması, statükonun sonu olabilirdi. Yargılanıp siyasi yasaklı hale getirilmeliydi. Öyle yaptılar!
Başkan Erdoğan, sözkonusu yargılamayı ve hukuk dışı kararını demokratik mücadelesiyle yok hükmünde kıldı: Siyaseten yasaklı lider olarak AK Parti’yi kurdu, ilk girdiği seçimi kazandı ve başbakan oldu.
Yasaklı lider Erdoğan, milletimizin çelik iradesine güvenerek ve dayanarak, başbakan ve cumhurbaşkanı oldu..
Böylece darbe anayasası ve bürokratik oligarşinin müsameresi siyasi yargılamanın, milletin iradesi değil, Batı’nı ve Batıcıların iradesi olduğu tarihi kayıtlara geçti..
Milletimiz, seçkin azınlığın anayasa, hukuk ve yargı ablukasını referandumlarla parçalayarak bugünlere geldi..
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mahkemede şiir okumaktan yargılanma fotoğraf karesi, milli iradenin emperyalizmle karşılaşması sahnesi oldu.
Erdoğan’ın şiir okumaktan yargılanma karesi, milli iradenin devreye girmesiyle siyaseten ölüm değil, dirim fotoğrafı, siyaseten yaşama karesi oldu..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.