Mustafa Yürekli: İslam Yönetim Anlayışının Esasları
Hz. Âdem aleyhiiselamdan beri aile, iş, şehir ve devlet organizasyonları ve yönetimleri var. Yönetim, evrensel bir olgu olup insanlığın en temel ihtiyaçlarından biridir. Yaşamak, insanın kendisini ve çevresini yönetmesinden ibarettir. Bir Hadis-i Şerîf ’te ise şöyle buyuruluyor: "Dikkat edin hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz. İnsanlara hükmeden emir bir çobandır, tebaasından mesuldür. Erkek, ev halkı üzerinde bir çobandır ve onlardan mesuldür. Kadın, kocasının evi ve çocukları üzerinde bir çobandır ve onlardan mesuldür. Haberiniz olsun, hepiniz birer çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz." (Sahih-i Buhari)
Tarih, kutsal kitap, peygamberler, inanç toplumu olarak ümmet ve peygamberlerin kurduğu devletler üzerinden okunur. 19. Yüzyılın yarısına kadar insanlık tarihi denilince peygamberler tarihi anlaşılırdı. İslam dini, insanlığın köklü problemi olan yönetimi / siyaseti ideal ölçülerde düzenleyen temel değerleri ve siyasal sistemi belirlemiştir. Ben bu yazıda, her Müslümanın siyaset anlayışını belirleyen temel unsurları hatırlatmak istiyorum.
İslam Medeniyetinde Siyaset
İslam siyaset sisteminin ana unsurları; a) tevhidi fikir sistemi, b) Yaratıcının varlığı ve birliği görüşü çevresinde toplanmış kitle demek olan ümmet, c) fikir sistemine uygun olarak varılmak istenen hedefler ve d) bütün bu unsurları organize eden liderdir.
İslam medeniyetinde bütün bir siyasi organizasyonu kuran lider Hz. Muhammed sallalahu aleyhi vesellem ve O’nun vefatından sonra görevlerine memur olmak ve vekalet etmek üzere Halife’dir.
Hz. Muhammed sallahu aleyhi vesellemin döneminde devletin kurumsallaşması başlamış, İslam tarihinin ilerleyen dönemlerinde bu kurumsallaşma gelişerek devam etmiştir. Kurumların oluşmasında ve işleyişinde Kur’an ve Hz. Peygamber’in (sav) uygulamaları belirleyici olmuştur.
İslam Yönetim Anlayışının Esasları
İslamın siyasi sistemi, Kur’an-ı Kerimde açıklanan ve Hz.Peygamberin sallahu aleyhi vesellemin uygulamasında görülen şu beş ilkeden oluşur: a) Emanet, b)Adalet, c)Liyakat, d)İstişare, e)Meşruiyet..
1.Emanet: Sözlükte emanet, ‘eminlik, istikamet üzerinde bulunmak, birisine koruması için teslim edilen şey’ gibi manaları ifade etmektedir. Emanet anlayışı, hizmet makamında olan kişilere, idareciye bu mevkilerin korunması için teslim edildiğini anlatır. Ayrıca bu makamlara ancak ve ancak emniyetli , emin kişilerin sahip çıkabileceğini vurgular.
İslam medeniyetinde yönetim, hukuki bir problem olarak ele alınmış; yönetim, yalnızca yönetenlere emanet edilmemiş, yönetilenler de sorumlu tutulmuştur.
İslam kültür ve medeniyetinde emanet, korunması istenen maddi ve manevi bir sorumluluktur. Kişinin kullanıp sahibine iade etmek üzere aldığı eşyanın emanet olması gibi, hizmet makamları ve kamu malları da emanettir. Ülke, devlet, ümmet, hizmet makamları ve kamu malları da emanettir. Ayrıca hukuki metinler, ulusal ve uluslararası antlaşmalar ve sözleşmeler de emanet kapsamındadır.
2. Adalet: Hukuki düzenlemeler, kanunlar, insan onurunu korumak ve toplumsal düzeni sağlamak ihtiyacından ortaya çıkmıştır. Genel olarak adalet olarak ifade ettiğimiz bu kavram toplumların en temel ihtiyaçlarındandır. Bu nedenle insanlık adaletle yönetilme anlayışı içinde olmuş ve ‘’Adalet mülkün (devletin) temeli’’ kabul edilmiştir. Toplumda adaletin sağlanabilmesi için kitaplar ve peygamberler gönderilmiştir. Allah (cc) insanların adalete uygun davranmasını istemiştir. Ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
‘’Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yap- mayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.’’ (Nahl Suresi; Ayet: 90)
‘’Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu Allah korkusuna daha çok yakışan bir davranıştır. Allah’a isyan- dan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıy- la bilmektedir.’’ (Maide Suresi; Ayet: 8)
Bu bağlamda İslam, sağlıklı, sağlam ve mutlu bir toplumun kurulması için adaleti şart koşar. Adalet üzerine Hz. Muhammed sallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: ‘’Hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah (cc) yedi zümreyi kendi (arşının) gölgesinde barındırır ki bunların ilki adaletle hükmeden ve âdil davranan yöneticidir.’’
Hukuki düzenlemeler, kanunlar, insan onurunu korumak ve toplumsal düzeni sağlamak ihtiyacından ortaya çıkmıştır. Adalet toplumun en temel ihtiyaçlarından biridir.
3. Liyakat: Kelime anlamı layık olma, uygunluk, yeterlilik ve beceri demektir. İslam medeniyetinde bir idareci veya lider, liyakat sıfatını hakkedebilmek için ilim, takva, güzel ahlak, idari kabiliyet ve adalet duygusuna sahip olmalıdır. Tüm bunların yanı sıra kişinin iman sahibi, ileri görüşlü, anlayışlı, sabırlı, dayanıklı, maharetli (beceri sahibi) olması da liyakatin önemli unsurlarındandır. İslamiyet’te insana hizmet esastır. Şeyh Edebali’nin ‘’İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’’ sözü bu anlayışı özetler.
Kur’an-ı Kerim’de İslam’da liyakati vurgulayan pek çok ayet vardır. Ayrıca Kur’an’ı Ke- rim’de geçen Allah’ın (cc) güzel isimlerinden ‘’el-Melik’’ liyakat sahibi, mâlik olmayı ifade eder. Bir Ayet-i Kerime’de buyuruyor ki:
“Allah size emanet ve yetkileri o konu- da güvenilir ve yetenekli olan ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, kim olursa olsun adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bakın, Allah size ne güzel öğüt veriyor.” (Buhâri)
Bir hadis-i şerif ise şöyle buyuruyor; “İş, ehli olmayan kişilere verilince kıyameti bekle, kıyametin kopması pek yakındır.” (Nisa Suresi; Ayet: 58.)
Sonuç olarak bir işte ehil insanların görevlendirilmesi, o işin önemini ve o işe verilen önem derecesini gösterir. Bu sayede hem ehil olan kimseye haksızlık yapılmamış, kendini geliştirme imkânı tanınmış hem de o iş gereği gibi yapılmış, maksat hasıl olmuş, sonuca ulaşılmış olur.
4. İstişare: Yönetimde işlerin karşılıklı görüş alışverişi içerisinde, danışılarak karara bağlanması ve yürütülmesine istişare denir. Tarihte bunun örnekleri mevcuttur. İstişare, İslam yönetiminin temel esaslarındandır.
Kur’an-ı Kerim’de hayata istişare anlayışının yön vermesi gerektiğini vurgulayan çok güzel ayetler vardır. Örneğin; ‘(Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükafat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğ- radıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir.’ (Şûrâ Suresi , Ayet: 36-39) ayeti vardır. Ayrıca ‘Sen ( o zaman), sırf Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah’tan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmet- tin mi, artık Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.’’ (Âl-i İmran Suresi , Ayet: 159) ayeti de hatırlanmalı.
Yüce peygamberimiz Hz. Muhammed sallahu aleyhi vesellem Uhud Savaşı’nda savunma taktiği uygulamak istemiş ancak sahabelerine de danışarak, onların meydan savaşı isteğine (iyi sonuç vermeyeceğini tahmin ettiği hâlde) uymuştur. Yine Bey’atürrıdvan (Hudeybiye Antlaşması öncesi Rıdvan Biatı) ve Hudeybiye Antlaşması örnek verilebilir. İslam’ın istişareye verdiği önem Kütüb-ü Sitte 16. Ciltte yer alan bir Hadis- Şerîf’te de karşımıza çıkar. Buyuruyor ki: “Kim bir işe girmek ister de o hususta Müslüman biri ile müşavere ederse Allah onu işlerin en doğrusunda muvaffak kılar.”
5. Meşruiyet: Kelime anlamı olarak, genel ahlak ve hukuka uygun olmak demektir. İslam yönetiminde meşruiyet, dinî, ahlaki, hukuki bakımdan dinin onayladığı düzenlemelerdir. Meşruiyet, ilahi kanunun üstünlüğüne dayanır. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta açık hükümler mevcuttur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.