Mustafa Yürekli: Hz. İbrahim’de somutlaşan ontolojik güvenlik
Kuran-ı Kerim’de insanlık tarihi, Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun, kendilerine vahiy indirilmiş üç kurucu peygamber ile açıklanmaktadır: Hz. Adem, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim. Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e Kuran’ı Kerim’de yer alan kıssalar, peygamberler ve ümmetlerinin vahiyle öğrendikleri kulluk görevlerini yerine getirmeye çalışmalarını anlatır.
Ontolojik Kimlik Sosyal Kimlik Çatışması
Bu yazıda Kuran’ı Kerim’deki Hz.İbrahim’e dair birkaç ayetle iman bağı ve ontolojik güvenlik meselesini anlatacağım. Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c)’ın “Halil/Dost” diye nitelediği Ulu’l-Azm olan Hz. İbrahim (a.s)’in sağlam imanından, sapık iktidar-tiran karşısında eşsiz mücadelesinden, ateşe atılmasından ve insanlık için örnek şahsiyetinden bahsetmek istiyorum. Kuran’ı Kerim’de Hz. İbrahim (a.s) yirmi beş surede, yetmiş küsur defa bizzat adı anılarak bahsedilmiştir. Bu sebeple Hz. İbrahim’in hayatında her çağda biz insanlar için önemli örnekler zikredilmiş ve bunlardan ibret almamız istenmiştir.
İbrahim (a.s), putlara tapan Keldânî kavmine / Babil’e peygamber olarak gönderildi; o dönemde devletin başında tiran Nemrut bulunmaktaydı. Nemrut, sahip olduğu servet ve saltanatıyla övünmekte, ekonomik ve siyasal gücüne dayanarak tanrılık taslamak demek olan yasa koyucu, hatta ahlak ve hukukun üstünde bir otorite olduğunu savunmaktaydı. Nemrut, bizzat başında bulunduğu yüksek mahkemede tevhit inancını tebliğ etme suçundan yargıladığı Hz. İbrahim ile ateşli bir tartışmaya girişti; kendisinin de öldürücü ve diriltici özellikte olduğunu ileri sürerek yanına çağırdığı iki adamdan birini mahkeme salonunda öldürdü, diğerini de serbest bıraktı. Ayette bu konu şöyle dile getirilmektedir: “Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, ‘Benim Rabbim diriltir, öldürür.’ demiş; o da, ‘Ben de diriltir, öldürürüm’ demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, ‘Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir’ deyince, kâfir şaşırıp kaldı…” (Bakara Suresi, Ayet: 258) .
Hz. İbrahim’in davasındaki samimiyetini, korkusuzluğunu ve üstün cesaretini gören Nemrut ve adamları, toplum üzerindeki etkisini kırmak ve gündemden düşürmek için bilgi ile onu susturamayacaklarını anlayınca, ölümle, hem de ateşe atarak yakmakla hak dini yok etme yoluna girmişlerdi: “Kavmi, ‘Onun için bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu ateşe atın.’ dedi. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık” (Sâffât Suresi; Ayet: 97-98).
Ateşe atılarak yakılmak gibi bir işkenceye maruz kalan Hz. İbrahim, hiç- bir korku duymadı, Allah’a teslim oldu. Nihayet böyle bir iman, tevekkül, onu ateşten kurtarmış ve kurtuluşa ermiştir: “(İbrahim’in) kavminin cevabı, ‘Onu öldürün veya yakın’ demekten ibaret oldu. Allah da onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (Ankebût Suresi; Ayet: 24)
Bir bayram günü halk şehir dışına çıkınca Hz. İbrahim, tapınaklarındaki bütün putları parçalamış, onları düşünmeye sevk etmek için baltayı da kırmadığı büyük bir putun boynuna asmıştır. Halk, putların hâlini görünce Hz. İbrahim’in yaptığını hemen anlamıştı. Tutuklayıp Hz. İbrahim’i Nemrut’un huzuruna getirmişler “Bunları tanrılarımıza sen mi yaptın ?” diye sorguya çekmişlerdi. Hz. İbrahim ‘’Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun bakalım!’’ dedi (Enbiya Suresi; Ayet: 62, 63).
Nemrut ve halkı, bu savunmadan çok etkilendiler. Ancak inatla onu ateşe atarak yakmaya çalıştılar. İşte burada Hz. İbrahim büyük bir imtihan vermiştir: Ateşle imtihan! Mümin ve Müslüman oluşu bağlamında ontolojik (akidevi) kimliği ile içinde yaşadığı Keldani toplumun verdiği sosyal kimliği çatışmaya girmişti; Hz. İbrahim ontolojik güvenliğini korumak için sosyal kimliğini yırtıp atmaktaydı..
Bu dünya hayatı, her insan için bir imtihan dünyasıdır. Bu imtihan bazen açlık, kıtlık, mal-mülk, yöneten-yönetilen, makam- mevki, sağlık-hastalık ve bazen de ailemiz, çocuklarımızla olmaktadır. Bu imtihanlardan, sıkıntılardan, zorluklardan peygamberler de hariç tutulmamışlardır. Hatta başta sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed olmak üzere, hayat hikâyeleri Kur’an’da anlatılan peygamberlere baktığımız zaman her birinin dünya hayatında çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldığına şahit olmaktayız. Hz. Muhammed’in 12 senelik Mekke hayatında çektiği sıkıntılar, Uhud’da, Reci ve Bi’r-i Maûne facialarında yaşadığı derin üzüntü, Hz. Eyyûb’un hastalığı, Hz. Yakup ve oğlu Hz. Yusuf’un başına gelen olaylar, Hz. Lût’un, Hz. Musa’nın ve Hz. İsa’nın kavimlerinden çektikleri sıkıntılar ve daha niceleri.
İşte Hz. İbrahim de dünya hayatında büyük bir imtihandan geçmiş, otoriteyle - ateşle imtihan edilmiştir. Bu kolay, basit ve sıradan bir imtihan değildir. Hz. İbrahim, ateşe atılacağını ve ateşte yanacağını bile bile imanından, Allah’a bağlanmaktan, teslimiyet ve sadakattan, O’nu tek yasa koyucu tanımaktan, emanet, ehliyet, adalet, meşruiyet ve şura ilkelerinden vazgeçmemiştir. O, Allah’a güvenmiş, O’na dayanmış, yardımı ancak O’ndan beklemiştir. Güvenliği sadece Allah’ta arama sonucu olarak da Allah ateşe “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” diye emretmiştir (Enbiya Suresi; Ayet: 62, 69). Bu mucizeyi gören başta Nemrut olmak üzere inkârcılar önce hayretler içerisinde kalmışlar, Allah’a ve Hz. İbrahim’in peygamberliğine inanacakları yerde, inkârlarına devam etmişlerdir.
Aidiyetten Mensubiyete Götüren Yol
Anthony Giddens “ontolojik güvenliği”, güvenlik duygularının çok önemli bir biçimi olarak değerlendirir. Güvenliği ise, insanın kendi öz kimliklerinin sürekliliğine ve çevredeki toplumsal ve nesnel eylem ortamlarının sabitliğine duydukları itimada işaret etmektedir. Güven; birine veya bir ilkeye inandığımızda vardır. Bu tanımla güven; olası sonuçlara duyulan itimadın bilişsel bir kavrayışından ziyade, bir şeye bağlılığı ifade eden bir “inanç” biçimidir (Giddens, Consequences of Modernity, 1990, s. 27). Başkası ve “şey”lerin güvenilir oldukları hissi, güvenlik duygularının temelini oluşturmaktadır. Böylece güven, nesnelerin ve başkasının-kişilerin sürekliliği duygusu, yetişkin kişiliği içinde birbirleriyle bağlantılı olarak var olur. Güvenlik duygusunun başkalarına duyulan güven boyutu, sürekli ve yinelenen türde bir psikolojik gereksinimdir.
Özetle güven kavramında, kişi-başkası ve şeylerin inanılır ve sürekli oldukları duygusu merkezi önemde olup, güvenlik duygularının temelini oluşturur. Bu bağlamda kişi güveni; gelenek, geçmiş, şimdi ve geleceğin sürekliliği içinde sürdürdüğü ve bu tür bir güveni rutinleşmiş toplumsal uygulamalara bağladığı sürece, güvenlik hissine temel bir biçimde katkıda bulunur.
Hz. İbrahim (a.s.) başkası olarak Allah’a bağlanıp sadece ona teslimiyet ve sadakat göstererek ontolojik güvenlik meselesini çözmüştür. Başkası Allah olunca, vahye ve onu tebliğ eden bir peygamberin ümmetine mensubiyetle ‘ben’in sınırları ‘biz sınırları’na dayanabilmektedir.
Müminler, tarih boyunca aidiyetle sağlanan ontolojik kimliklerini mensubiyetleriyle elde ettikleri sosyal kimliklerine tercih ettiler. Sadece Allah’a güvenerek, O’na dayanarak, yardımı sadece O’ndan bekleyerek inşa etmişlerdir ontolojik kimliklerini. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aidiyetten mensubiyete giden yolun Sırat-ı Müstakim olduğunu gösteren sünneti, ilk İslam toplumunu yapılandırmış, Muhammed ümmeti olarak kendi sosyal kimliklerini de inşa etmişlerdir. İnsan, yüce sadakat odağı ve aidiyet demek olan kulluğunu tahsis ettiği Allah’a güvenmeli, yardımı daima O‘ndan beklemeli ve imanını Hz. İbrahim’in imanı gibi sağlam tutmalıdır. Bu imtihan dünyasında, başı dara düştüğü zaman, küçük bir sıkıntı ya da zorlukla karşılaştığında hemen Allah’a isyan bayrağını açmamalıdır. Her anında, her yerde ve her hâliyle imtihan içerisinde bulunduğunu hatırından çıkarmamalı; kullukta sebat etmelidir.
Dünya hayatında ateşin içerisine atılarak diri diri yanmaktan daha büyük imtihan ne olabilir ki. Başına bir bela, musibet, sıkıntı geldiği zaman sabretmeli, teslimiyet ve sadakatle ontolojik güvenliği sadece Allah’ta aramalı; sıkıntımızı gidermesi için yüce Rabbimize el açıp yalvarmalıyız.
Eyüp Sultan Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.