Mustafa Yürekli: Bayrak şiirindeki ruh
Bayrak şiirindeki ruh
Çocukluğumdan beri Arif Nihat Asya’yı severim. Bu sevgide şair, yazar ve büyük bir edebiyatçı oluşunun yanında, yüreği Allah, millet ve vatan sevgiyle çarpan aydınlık bir öğretmen, sebatkar bir eğitimci oluşu da vardır. Babam Hadimül Kuran Ziya Yürekli Hoca’nın ihlasını, harbiliğini ve hasbiliğini, milli heyecanını onun öğretmenliğinde de görmek Arif Nihat Asya’yı ruhuma yakınlaştırmıştır diyebilirim.. Arif Nihat Asya’nın hayat hikayesini öğrendikçe babamı tanıdım, şiirlerini okudukça babamın kişiliğini, anlam dünyasını keşfettim. Arif Nihat Hoca ve Ziya Hoca Adana’nın iftiharı bu iki büyük aydın, iki güzel öğretmen, Adanalı ruhu dediğim “dervişlik ile siyaseti bütünleştiren” alperen ruha sahiptiler.
İstanbullu olan Arif Nihat Asya’dan Adanalı olarak bahsetmekteyim. Evet Arif Nihat Asya, 1904 yılında Çatalca’da doğmuştur. Balkan Savaşı yıllarında aile İstanbul’a gelince; ilk ve ortaokulu İstanbul’da, sonra parasız yatılı imtihanları kazanarak lise öğrenimini Kastamonu’da tamamlamıştır. Milli Mücadele Dönemi’nde Ankara’da bulunmuştur. Bu dönem onun şiire başladığı, cihat ruhu ve vatan aşkı ile şiirler kaleme aldığı tarihlerdir. 1928 yılında İstanbul Edebiyat Fakültesi’nden mezun olmuştur. Fakat İstanbullu Arif Nihat Asya, Adana’da 14 yıl öğretmenlik ve lise müdürlüğü yaptı; buradan Malatya’ya daha sonra da Edirne’ye lise müdürü olarak atandı ama o 1950 yılında da Adana Milletvekili olarak Büyük Millet Meclisine girdi. Arif Nihat Asya’nın Adana Milletvekili olmasının nedeni yazdığı Bayrak şiiridir. Arif Nihat Asya “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü / Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü…” diye başlayan Bayrak şiirini Adana’da kendi ifadesiyle, “1940’ın 4 Ocak’ını 5 Ocak’a bağlayan gece, el-ayak ortalıktan çekilince, petrol lambasının yorgun ışığı altında bayrağımıza sığınarak, bayrağımıza sarınarak yazdı.”
Arif Nihat Asya “Bayrak Şairi”ydi, Bayrak şiiriyle tanınmıştı; en çok Adanalıların bildiği gibi Bayrak şiiri Adana ruhunu çok iyi yansıtmaktadır, bu yüzden her kuşağın zevkle, coşkuyla okuyarak kendini bulduğu Adana şiiri sayesinde Adanalılar Arif Nihat Asya’yı çok sevmişlerdir. Türkiye demokrasiye geçerken de Adana onu milletvekili yaptı..
5 Ocak Adana’nın Fransız işgalinden kurtuluş günüdür. Aynı zamanda 5 Ocak, Arif Nihat’ın ay-yıldızlı bayrağımıza “Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım” dediği, Bayrak şiirini yazdığı gündür. O günü, 5 Ocak 1940’ı kavramak için dönemin koşullarını hatırlamak gereklidir: Milli Şef İsmet İnönü dönemidir. İkinci Dünya Savaşı yeni başlamıştır, toplumun yüreği ağzındadır ülke savaşa girecek diye. Yaklaşık iki ay önce, 10 Kasım’da Mustafa Kemal Paşa’nın ikinci ölüm yıldönümü kutlanmıştır. Bütün bu figürleri anlamlı kılan ise Milli Mücadele’nin hatırası hala toplum hafızasında sıcaktır, vatan sevgisi hala büyük bir dalga halindedir Adana’da. Üstelik Hatay yeni Türkiye’ye katılmıştır.. Buna 1909 ve 1920 Ermeni mezaliminin özel koşulları da eklenince.. Elbette her soylu sanatçının yaptığı gibi Arif Nihat Asya’ya düşen, Adanalıların fikir ve hislerine tercüman olmaktır sadece.
Evet, bu muhteşem Bayrak şiirinin yazıldığı ve ilk kez okunduğu yer Adana’dır. Dolayısıyla Arif Nihat Asya’nın şair olduğu yer anlamında, manevi doğum yeri Adana’dır, diyebiliriz. Çünkü Arif Nihat Asya, o günden bugüne edebiyatımızda “Bayrak Şairi” olarak anılmaktadır. Şairlerin memleketi, şair oldukları yerdir dense yanlış olmaz! Bu durum şairlerin dünyasında hiç de yadırganmaz. Elbette şairler yüzlerce şiir yazsalar da anıtlaşan şiirleriyle hafızalarda yer alırlar: Mehmet Akif Ersoy’un “İstiklal Marşı”, Yahya Kemal Bayatlı’nın “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”, Necip Fazıl Kısakürek’in “Çile”si, Sezai Karakoç’un “Hızır’la Kırk Saat”i Âşık Veysel’in “Kara Toprak”ı, Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” gibi… Arif Nihat da birbirinden güzel şiirlere imza atmasına rağmen “Bayrak” şiiriyle tanınmış ve “Bayrak Şairi” olmuştur.
Adanalı bir şair olarak açık yüreklilikle söyleyebilirim ki Arif Nihat Asya’nın yazdığı Bayrak şiirinde Adanalı sesi vardır: Sıcak, yüksek perdeden gelen, sert ama samimi, sevgi dolu bir ses.. Bayrak şiiri, şöyle başlar:
“ Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü…”
“ Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,”
“ Işık ışık, dal dalga bayrağım.”
“ Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım”
Bir şair olarak “Bayrak” şiirinin “Adana’nın Kurtuluşu Destanı” olduğunu söyleyebilirim; çünkü bu destan şiir, kelimelerle dalgalandıktan sonra şöyle tamamlanıyordu:
“ Ey şimdi, süzgün, rüzgârlarda dalgalı”
“ Barışın güvercini, savaşın kartalı..”
“ Yüksek yerlerde açan çiçeğim;”
“ Senin altında doğdum”
“ Senin altında öleceğim.”
“ Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;”
“ Yeryüzünde yer beğen:”
“ Nereye dikilmek istersen”
“ Söyle, seni orya dikeyim”
Zaten Arif Nihat Asya da kendini bir Adanalı olarak kabul etmektedir. Adana’da ikinci evliliğini yapmıştır ve Adana eşinin ve çocuklarının doğum yeridir. Kısacası Adana’yla bütünleşmiş, onun gerçeğinin bir parçası olmuştur. “Hayır, Adanalı değilsin!” diyerek canını sıkanlara “Adanalı[1]” başlıklı yazısıyla unutulmayacak bir ders vermiştir: “Adana işlerine ne hakla karışıyor? Adanalı değildir!” demişler. Haklıdırlar: Saatler yerli marka olmadığından Adana’da zaman da Adanalı değildir. Adı istediği kadar Adana’yla beraber anılsın, Adana’yı doğursa bile Adana’da doğmadığı için Seyhan da Adanalı değildir. Ve şu bahçede dallar Adanalıdır, kuşlar Adanalı değildir. (…) Ulu Camii’nin minaresi nerelidir, bilmem… Saat Kulesi- biraz sivrildiği için olsa gerek- Adanalı değildir. Lakin ben de değilsem kim Adanalı acaba? Adanalılık Adana’nın sadece ağası, paşası olmuşlara vergiyse yalnız ölüler Adanalıdır; diriler Adanalı değildir!”
Fakat Adanalılık duyarlılığı güçlü olduğundan Arif Nihat Asya bir de “Adana” şiiri yazar:
Kimmiş beni Adana’dan atacak
Benim adım Adana’da armadır!
Nasıl bırakırım Adana’yı ben?
Ki Adana, benden bana kalmadır!
Nasıl geçer benden Adana kızı:
Bileğinde elim, altın burmadır!
Arif Nihat Asya, şiirlerinin yanı sıra nesirlerinde de Türkçenin o en canlı, o en muhteşem güzelliğini kelimelerle örerken mensur şiirin en seçkin örneklerini sunar. Mesela onun “Kartopu[3]”nu okuyanlar seslerin aklığını ve renklerini, hecelerin yumuşaklığını, kelimelerin insanın içini ısıtan sıcaklığını duyarlar:
“Kartopu oynayacak çağım çoktan geçti; yaşımın sayısı kadar kartopu atmaya kolumun gücü yetmez. Buna rağmen bir kartopu atsam, kartopum dağılmadan, bozulmadan Adana’ya ulaşsa, dostlarım üzerinde eldivenlerimin izini değil avuçlarımın çizgilerini bulurlardı.
Ben onlara kartopu atsam, onlar bana turunç atsa, portakal atsa, kartopuna altıntopla mukabele etmiş olurlardı.
Bir kartopu atabilsem Noel ağacı gibi Noel Baba’yı da yere sererdim… 5 Ocak, rakipsiz bayramım olarak kalırdı.
Adana’ya bir kartopu atsam, kartopuna “Vurduğun göğsü incitme… Düştüğün avucu üşütme!” diye tembih etmeyi unutmazdım. Acıtmazdı, çürütmezdi, incitmezdi, üşütmezdi.”
Arif Nihat Asya, Edirne’deyken Adana’ya “Mektup”gönderir; bu güzel şiirde duygularını şöyle ifade eder:
“Ova şerrimizden halas olunca
Kozalar, pamuklar, ipeklendi mi
Arıları vızır vızır işleyen
Fesat kovanları peteklendi mi
Çala çırpa yahut yalaya yuta
Birkaç karın daha göbeklendi mi
Peşimize düşen çifte yılanlar
Dönüp koltuğuna çöreklendi mi
“Melekgirmez” derler bir bucak vardı
Biz yolcu olunca meleklendi mi”
Adana’dan ayrıldıktan sonra şiirler yazarak katlandığı ayrılık fazla uzun sürmez; 1950 yılında Arif Nihat, Edirne’deyken Seyhan’dan milletvekili seçilir. Böylece Adanalı olduğunu resmen tescil ettirmiştir. Zaten o, yediklerinin, içtiklerini tadını Çukurova’dan, Seyhan’dan almış bir aydın değil mi?
“Dallara el sürdü Hızır,
Asmaların altı hasır…
Yensin erik, yensin kısır;
Suyu Seyhan’dan içilir… “
Arif Nihat’ın şiirlerine semtleriyle, Toros dağıyla, ovasıyla, Seyhan nehriyle, parklarıyla, meydanlarıyla, okullarıyla oldukça yansımıştır ki Adana, Ulu Cami’siyle, Saat Kulesi’yle, Taşköprü’süyle şairin anlam dünyasını oluşturur.
“Sevdiklerimden armağan
Bıraktım bir güz mevsimi
Taşköprü’nün taşlarında
Duysunlar ayak sesimi”
Arif Nihat Asya, Toroslardan Milletimizin ve Adanalıların tarihin derinliklerinden gelen özgürlük sevdasını en muhteşem sesiyle “5 Ocak Marşı”nda haykırmıştır:
“Çatılar, kubbeler, başlar üstüne
Çekin ey genç eller, al bayrakları…
Ki bayrak alıyla yazdı yazanlar
Vatan toprağına (5 Ocak)ları…
Yükselin, yükselin ey Toroslar ey
Şu mavi göklerin basamakları”
Arif Nihat Asya, güzel “Naat”ıyla, “Fetih Marşı”yla milletimizin gönlüne taht kurmuştur. Türkçenin büyük şairlerindendir.
Allah rahmet eylesin, mekânın cennet olsun ey güzel şair!
Eyüp Sultan Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.