Mustafa Yolcu: Tarih Öğretmeni Eyüp Eriş
Lise'de okuduğumuz dönemde, bize tarih dersini sevdiren, tarihin anlamını öğreten öğretmenimizdi. Basma kalıp ders anlatma yerine, tarihi gözümüzün önünden filim şeridi gibi geçiriyordu.
Aradan geçen onca yıla rağmen kendiisini unutmamış, arkadaşlarla bir araya geldiğimiz' de kendisini anıyorduk.
En son telefon ile görüşmemiz'de, İskilip Lisesine ait hatıralarını yazmasını rica ettim. Oda beni kırmadı . Bana gönderdiği aşağıdaki yazısını sizlere sunuyorum. Yazı bir kaç parçada yayınlanacaktır.
Mustafa Yolcu
İSKİLİP LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ EYÜP ERİŞ YAZIYOR
1968 yılı Ankara D.T.C.F. Tarih Bölümünden mezun olduğumda 22 yaşımdaydım. Burslu olmam nedeniyle Bakanlıkta kura çektiğimde Çorum İskilip Lisesi beni sevindirdi.
1968-69 Öğretim Yılı başında İskilip’e geldiğimde Park’ın karşısındaki Tanay’lar Otelinde bir odaya yerleştim. İçim pırpır ediyordu, heyecanlıydım. İskilip Lisesi de karşıda görünüyordu. Okuldan ders programımı aldım, otele dönüp nasıl ders anlatacağıma ilişkin prova yapmaya başladım. Aynada da jest-mimik ve vücut dili temrinleri yapıyordum. Ne yapsam 45 dakika sürecek ders 15 dakikada bitiveriyordu. Tanışma faslı vs ile dersi doldurabilir miyim telaşı içim içimi yiyordu.
Sabah erkenden okula geldim ve Öğretmenler Odasının bir köşesine oturdum. Öğretmen arkadaşlarla tanışırken de ayrı bir heyecan yaşadım. Ayla (Küyük) hanım bana çok yardımcı oldu. Fuat (Peker) bey ilk yanıma oturan ve bana güven aşılayan kişiydi. Sonraları da en büyük ustam, örnek aldığım kişi oldu, bana öğretmenliğin sırlarını (Disiplin, Özveri, Özgüven, Öğretme Metodu, Sevgi ve Saygı Yaratma, Öğretmen Öğrenci Diyaloğu, Öğrenciye Rehberlik, Sorun Tarama ve Çözme) gibi nicelerini onu izleyerek öğretmiş oldu. Ayrıca iki arkadaş, iki kardeş, iki kafa dengi olduk ki yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez oldu. Fuat beyden daha sonra yine söz ederim, diğer arkadaşlardan da İskilipçe öğreniyordum (Bıldır, Göbel, Elleem, Neyn vs.)
Neyse zil çaldı, Ayla hanım beni sınıfa götürdü; 6 Edebiyat C miydi, içeriye girdiğimde, şaşırdım, bazıları benim yaşıma yakın hatta yaşlı olan bile vardı. Lise yeni açılınca kayıt yaptırma fırsatı bulmuşlar. Oğlanlar yakışıklı, bıçkın, ama efendi; kızlar boylu poslu, alımlı ama çok terbiyeli. Tahtayı kullanarak heyecanımı yendim, kendimi tanıttım, dersi işlemeye başladık, öyle kaptırdık ki bu kez konuyu bitiremedim. İlk tanıdığım ve iz bırakan öğrencilerim ; Yüksel Temelci, Şaban Dingil, Ahmet Tor, Ömer Şen, Mustafa Namlı, Mustafa Kılıç, Mahinur Ünlü, Şeyda Kalyoncu, Ali Kılcı, Mustafa Mazlum, Yusuf Sağlam, Zübeyir Kemelek, Mehmet Suakıtıcı, Mustafa Karaaslan, Mustafa Arlı, Mehmet Ağzıkara, Perihan Petek, Mustafa Yüksel ve yüzlerce hatta binlerce hepsi hatırımda..
Öğrencilerimi çok sevdim, sevgi karşılıklı ya onlar da bana sevgi ve saygı ile yaklaşıyorlardı. Öğretmenliği çok sevdim, gençlere benlik, kimlik, özgüven, araştırma, sorgulama, mücadele, değer bilinci, ülke sevgisi, tarih bilgisi, kültürel zenginlikleri görme, Cumhuriyet ve Demokrasi erdemi, tarihe mal olmuş örnek şahsiyetler, Atatürk ilkeleri ve çağdaş Türkiye süreci, ayrıca tartışma, fikir üretme, analaiz ve sentez, iyi yurttaş, yararlı insan yani birey olma, dünyayı tanıma, teknolojik gelişmeleri izleme (örneğin edebiyat derslerine de girdiğimde kompozisyon sınavında “1969 Uzay Yolculuğu ve Aya İlk Adım Atma” konusunu insanlık adına, Bilim adına ve Türkiye adına nasıl değerlendirirsiniz diye sormuştum) konularını da amaç, araç, sorun, çözüm açılarından damıtmak gerekiyordu. Böylece öğrenciler ezberci tavırdan önem ve sonuç çıkarma, yorumlama yöntemine geçiyorlardı. Tarihi bir olayı neden ve sonuç ilişkisi içinde incelerken soru sorardım; Ahmet Torun ayağa kalkar, çok vurgulu, uzun açıklama yapardı ve ona Senatör adını takmıştım. Bu ona yapıştı ama bundan mutluydu, hala beni aradığında “tanıdınız mı hocam, ben Senatör Ahmet” diyor.
(Devamı var)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.