Mustafa Yolcu: Bir Subayın Hatırası

Mustafa Yolcu: Bir Subayın Hatırası
Sizlere subay emeklisi bir arkadaşımın bana anlattığı, hatırasını paylaşmak istiyorum.

Sizlere subay emeklisi bir arkadaşımın bana anlattığı, hatırasını paylaşmak istiyorum.

Arkadaşım teğmen olarak tuzla piyade okuluna tayin olmuştu. Daha sonrasını kendi anlattıklarından okuyalım:

 “Yemekhaneye yemeğe gitmiştik. Yemek yerken birisi yemekhanenin giriş kapısının önünü geldi. Topuk selamı verip bağırdı “MERHABA ARKADAŞLAR”. Yemek haneye girerken, böyle bağırarak selam verme gibi bir durum yoktu. Bu kişiyi de ben tanımıyordum.

Bağıranın kim olduğunu, yanımdaki arkadaşlara sordum. Dediler ki bu MT’dir. Kıbrıs harbine de katılan, böyle bir arkadaştır dediler. O sırada üsteğmen rütbesinde idi. M.T bu şekilde tanımıştım.

Bir cumartesi izin günü, sivil olarak İstanbul’da hırkayı şerif camisine gitmiştik.

Namazdan çıkarken, bir köşede yedek subay okulu talebesi birinin hıçkırarak ağladığını gördüm.

Yanına gidip niye ağladığını sordum.

Bize cevaben- “Okulda eğitimde mola verilmişti. Bir kenarda vakit namazını kılarken, komutanımız M.T yanıma gelerek, kızgın bir şekilde ne yaptığımı sordu. Bende “komutanım namaz kılıyorum” dedim. Bana, gerici yobaz burası namaz kılacak yer mi? Burada nasıl namaz kılarsın. Senin yedek subaylığını yaktım. Sen er olarak kalacaksın dedi. Talebe devam ederek; ben askerliği çok seviyorum. Bu elbiseyi çok seviyordum. Yedek subay olmanın hayali ile yaşıyor, çocuklarımı yanıma getirmek istiyordum. M.T benim bu hayalimi yıkacak. Dilerim Allahtan onu’ da bu elbiseden mahrum etsin. Bu ELBİSESİ GİYME ZEVKİNİ TADAMASIN” der. Talebeye ağlamamasını, metin olmasını, her şeyin geçeceğini söyleyerek yanından ayrıldık.

 O talebenin yedek subay yapılmadığını, er olarak askerliğini sürdürdüğünü öğrendim “dedi

Daha sonraki yıllarda M.T , Tuzlada Yüzbaşı rütbesindedir.

Nöbetçi subayı olduğu bir günün akşamında, birliğinden 5–6 teğmen o civarda bulunan içkili bir lokantaya giderler.

İçkilerini içip yemeklerini yedikten sonra, hesaplarını isterler.

Hesapları bir hayli kabarık olarak gelir. Hesaba itiraz ederler.

Lokantanın fedaileri, subayları orada kötü bir şekilde döverler.

Dayak yemiş bir şekilde birliğine gelen subayları, nizamiye de nöbetçi olan Muzaffer Tekin görünce adeta çıldırır ve ne olduğunu sorar. Onlarda olanları anlatır.

M.T emir vererek, birlikte ne kadar teğmen varsa, buldukları kazma kürekle gelmesi talimatını verir. Bir askeri kamyona binerek, başlarında Muzaffer Tekin olmak üzere o lokantaya giderler. Lokantayı yıkın diye emir verir.  Lokanta yerle bir edilir.

Daha sonra olay mahkemeye intikal eder. Mahkeme sonucunda içlerinde M.T olduğu bir kısım subayın, ordudan ihracına karar verilir.

M.T nihayetinde birliğinden ağlayarak ayrılır. Ve nizamiyede derki “BEN BU ELBİSENİN AŞIĞI İDİM. BENİ BU ELBİSEDEN MAHRUM EDENLER ALLAHINDAN BULSUNLAR “

Hani derler ya “ALMA MAZLUMUN AHINI. ÇIKAR AHESTE, AHESTE”

Mustafa Yolcu- 20.05.2005

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.