Mustafa Özel: Sanayi Devriminin Ana Sebebi Finansal Devrimdir

Mustafa Özel: Sanayi Devriminin Ana Sebebi Finansal Devrimdir
İktisat tarihi alanında ülkemizin önde gelen akademisyenlerinden Dr. Mustafa Özel; para, faiz, kapitalizm ve bu kavramların İslami çerçevesi hakkındaki soruları yanıtladı..

İstanbul Şehir Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Özel ile para, faiz, kapitalizm ve İslam üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Paranın bir iman meselesi olduğuna dikkat çeken Özel, “Paranın para doğurduğu bir sistem, her türlü emek ve mal/mülk istismarına açıktır.” dedi.

• Para nedir diye sorsak, çok mu çocukça bir soru sormuş oluruz?

Çocukça sorular en çetin, dolayısıyla da en hayatî sorulardır. “O mahîler ki deryâ içredir, deryâyı bilmezler!” demiş ya şair, biz de parayla yatıp kalktığımız hâlde, onun gerçekte ne olduğunu tam bilemiyoruz. Para iktisadî olmaktan çok, dinî bir fenomendir. Yani, para bir iman meselesidir.

• “Parayla imanın kimde olduğu belli olmaz!” sözü buradan mı geliyor?

Olabilir. Ben uzun zaman bu sözdeki para ve imanı, zıt kavramlar niyetine kullanılıyor olarak algıladım. Şimdi ikisi birbirine epey yaklaştı zihnimde; hatta özdeşleşti. Son üç yüzyılda kâğıtpara sayesinde para, krediye dönüştü. Kredi ise itimat demek, yani iman. Değersiz bir araç yahut aracı üzerinden birbirimize iman etmezsek, o araç işlevini yerine getiremiyor. Kısacası imansız para, parasız da ekonomi olmuyor. 

İbn Rüşd, “Allah namus-u ekberdir, para ise namus-u asgar.” derken, çağını aşan modern bir gerçekliği öngörüyordu.

• Modernlikle kâğıt para arasında yakın bir ilişki kuruyor gibisiniz.

Evet, benim gözümde modernlik üçkâğıttır: Birincisi kâğıtpara, ikincisi gazete, üçüncüsü ise romandır. Kâğıtpara olmasaydı “kapitalizm”, gazete olmasaydı “ulus”, roman olmasaydı “birey” ortaya çıkmazdı. Modernlik de kapitalizm, ulus ve bireyin bileşkesi değil mi?

• Şu kağıtpara meselesini açalım biraz. Özellikle kâğıt ve para kelimelerini ayrı ayrı değil de birleşik kullanmaya özen gösteriyorsunuz!

Çünkü kâğıtpara, para değil simyadır, büyüdür. Simyacılar bin yıllar boyunca adi metallerden altın üretmeye çabaladılar. Kâğıtpara bu çabaya son verdi; yahut simya, kâğıtpara ile nihaî gayesine nail oldu. 

• Diyorsunuz ki tarih boyunca paranın çizgisel bir serüveni yok; belirli sıçramalar oluyor ve para mahiyet değiştiriyor, öyle mi?

Paranın ortaya çıkışına dair tarihî ve antropolojik çalışmalar, temel bir önyargıyı yerle bir etti: Önceki görüşlerin aksine, paranın esasen bir mübadele aracı olmak için geliştirilmediği anlaşıldı. Asıl işlevi, bir borç ödeme aracı, hatta sadece ödeme birimi olmaktı. Para, ortada maddesi olmadan bile bir hesap birimi olarak kullanılıyordu. Bu karmaşık tarihe fazla bulaşmadan, en az dört para devrinden söz edebiliriz. Bunlar, benim adlandırmamla “metapara” ve “metalpara” sıralamasıyla teşekkül eden Klasik Dönem ile “kâğıtpara” ve “öyküpara” olarak devam eden Modern Dönem’dir. Bitcoin ve diğer şifre varlıklar (crypto assets) tamamen öyküparadır. Müstakbel bir servet hikâyesine yatırım yapılmaktadır. İslamiyet dâhil dünya dinleri, ana ilkelerini Klasik Dönem’de vazettiler. Dolayısıyla, çağdaş ilahiyatçılar paranın kâğıt ve öykü evresine vakıf olmadan, hiçbir iktisadî meselede itimada şayan içtihat yapamazlar.

• Simyacılık saydığınız kâğıt paraya dönelim; kapitalizmi bu yeni simyacılığın eseri olarak mı görüyorsunuz?

Kâğıtpara, altın veya gümüş esaslı madenî paranın “kredi suretinde yeniden icadı” demektir. Bu icattan kaynaklanan Sanayi Devrimi, modern toplumun dinamosu olmuştur. Sanayi Devrimi, kâğıtparaya dayalı fi nansal devrimin sonucudur.

• Biz Sanayi Devrimi’ni daha ziyade buhar motoru ve benzeri birtakım teknik icatlarla açıklamaya alışmıştık. Oysa siz bu büyük dönüşümü kâğıt para merkezli yeni finans modeliyle izah etmeye çalışıyorsunuz.

Buhar motoru 2 bin yıl önce Mısır’da, bin yıl önceyse Artuklularda mevcuttu. Cezerî’nin bugün sergilenen makinelerine gidip bakın, parmaklarınızı ısırırsınız. Ne var ki Mısır’daki robotlar, tapınak kapılarının açılıp kapatılmasında kullanılıyordu; Cezerî’nin robotları ise Artuklu hükümdarına abdest aldırtıyordu. Sanayi Devrimi’nin ana sebebi icatlar değildir; onlar sadece araç veya hızlandırıcılardır.

• Asıl neden kâğıt paraydı diyorsunuz yani?

Evet! 18. yüzyıl, fi nansal devrim çağı; 19. yüzyıl ise endüstriyel devrim çağıdır. Birincisi olmasaydı, ikincisi olmazdı. Bu tarihlere kadar, dünyanın her yerinde “geçim ekonomileri” esastı. İktisadi hayat, tamamen yenilenebilir kaynaklara dayalı olarak yürütülme ihtiyacıyla sınırlıydı. Büyük ölçekli üretim, yüksek faiz hadlerine dayalı fi nansman sayesinde gerçekleştirilebildi. Borçlanmanın maliyeti, böylece iktisadi faaliyetin merkezi ögesi hâline geldi.

• Ve bunu ilk olarak Avrupa başardı.

Spesifi k olursak, bunu “başaran” ilk ülke İngiltere’dir. Londra’da 1690’lardan itibaren yeni bir fi nansal elit ortaya çıktı: “Moneyed interest” (para babaları). Para babaları, kurdukları Bank of England (1694) üzerinden krala borç veriyor, fakat kurdukları teminat sistemi sayesinde kralı değil, halkı borçlandırmış oluyorlardı. Eskiden halk, hükümdarın borcundan sorumlu değildi. Yeni sistemde ise hükümdar borcu geri ödeyemese bile, sonraki nesillerin ödeyeceği vergilerle bu borçlar son kuruşuna kadar ödenecekti. Riba (faiz) böylece bireyler arası ve küçük çaplı bir fi nansal ilişki olmaktan çıkıyor, “ulusal” ekonominin sürükleyici faktörü ve ana kurumsal yapısı hâline geliyordu.

• Sanırım modern çağın başlarında riba konseptindeki kritik dönüşümden söz ediyorsunuz. Konuyu biraz açabilir misiniz?

Paradan para kazanma anlamında faiz yahut riba, tarihin bütün dönemlerinde ve dünyanın her yanında yasak bir faaliyetti. Yasak ve günah... Mesela Yahudi-Hristiyan dünyasında ribaya dair bütün tartışmalar, Kitab-ı Mukaddes’teki şu iki sözün tefsirleri etrafında dönüyordu: “Kardeşine riba ile ödünç vermeyeceksin. Yabancı birine riba ile ödünç verebilirsin; lâkin kendi kardeşine riba ile ödünç vermeyeceksin.” (Deuteronomy, XXIII, 19-20)

• Fakat böyle bir yaklaşım ikiyüzlülük değil mi?

Haklısınız, bu gelenekte ikili bir ahlâk kodu görüyoruz: Kardeş başka, yabancı başkadır. Kişinin, yabancı ile ilişkisi bir tür kesintisiz savaş ilişkisidir. Yabancı, düşmandır. Orta Çağ Hristiyanlığı, Kitab-ı Mukaddes’in yabancıya karşı bu ayrımcılığını reddetti ve yabancıyı “kardeş” sayarak kabile ahlâkını aşmaya yöneldi. Reform sonrası dönemde, köktenci din adamları ribanın ve bazı durumlarda özel mülkiyetin bile Hz. Musa’nın şer'iına aykırı ve gayr-ı Hrıstiyanî olduğunu ilan ettiler. Aralarında Luther’in de bulunduğu tutucu reformcular ise yeni anlayışı devrim ve anarşiye davetiye saydılar. Toplumun ve siyasî yönetimin altüst olmasıyla yüz yüze gelmektense, Hz. Musa’nın şer'iını ölü ilan ettiler. Elbette bu önermeler ribaya hemen cevaz oluşturmuyor, fakat “evrensel yabancılık” düşüncesinin ortaya çıkmasını hızlandırıyordu. Herkes yabancıysa, riba uygulaması şer'ia uygundu!

• Kutsal kitabı yeni (kapitalist) gelişmelere uydurmaya çalışıyorlardı, demek mi istiyorsunuz?

Eski yasa, iki bakımdan modern kapitalizmin işine gelmiyordu: Birincisi; gruba dâhil edilenler dairesi içinde Kitap’ın, “sermaye birikimini ve kapitalist ruhun terakkisini” engelleyen geleneksel sınırlamaların egemenliğini kutsallaştırmasıydı. İkincisi; yabancıya düşmanlık varsayımının, mülkiyet haklarına saygının grup sınırlarının ötesine geçmediği, sürekli savaş hâlindeki bir dünya anlamına gelmesiydi. Kapitalizm, bu gibi şartlar altında olgunlaşamazdı. Kapitalist oyun nerede oynanırsa oynansın, tek biçim kurallara riayet edilen bir toplumu gerektiriyordu. Böylelikle kutsal metinleri, kapitalist çıkarlara göre tefsir etmeye başladılar… Şöyle diyelim: Kapitalizme dost olan modern Hristiyan müfessirler, Orta Çağ’daki selefl erinin “bir iki istisnayı” evrensel riba yasağı hâline getirmekle hadlerini aştıklarını düşünüyordu. Calvin’le başlayarak, Hristiyan kardeşliği ilkesine müracaatla yabancıya karşı ayırımcılığı bertaraf ettiler. Deuteronomik istisnayı öne çıkararak da riba yasağını deldiler. Riba yasağı sürseydi, kâğıtpara kurumsallaşamazdı.

Peki bu mesele İslamiyette nasıl ele alındı?

Veda Hutbesi’nin konumuzla bağlantılı iki net buyruğunu hatırlayalım: “Canlarınız mukaddestir; hiçbir canı haksız yere öldürmeyin!” ve “Ribanın her çeşidi kaldırılmıştır.” Kur’an-ı Kerîm’den iki net buyruk: “Şeytan; içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister.” (Maide, 90-91.) Cinayet, riba, içki ve kumar; birbiri ardınca zikredilen dört fi ildir. İlk bakışta hiç de birbirleriyle alakalı gibi gözükmüyorlar. Adam öldürmekle faiz arasında ne gibi bir münasebet bulunabilir? İçki ile kumar da birbirlerine benzemiyorlar pek. Allah ve Resulü bizi bunlara karşı niçin bu denli şiddetle uyarmış ve özellikle bu fi illeri peş peşe sıralamış olabilir? Veda Hutbesi’ndeki birinci madde “can güvenliği”ne dairse, ikinci maddenin gayesi “mal güvenliği” olmalıdır. Paranın para doğurduğu bir sistem, her türlü emek ve mal/mülk istismarına açıktır. Kapitalizm çağı, farazî (sanal) servetin gerçek servete hükmettiği bir çağdır. Bugün ülkeler arasında her gün yaklaşık 50 milyar dolarlık gerçek mal/hizmet ticareti yapılırken, içinde hiçbir reel mal ve hizmet olmayan ülkelerarası alışverişin günlük hacmi, 5 trilyon dolara kadar çıkabiliyor. Yani her 1 dolarlık mal ve hizmet alışverişine karşılık, 100 dolarlık para ticareti yapılıyor. Hem de spekülatif para ticareti. Kâğıtpara ile sayısız kâğıt-değer üzerine bir nevi kumar oynuyoruz.

• Bu da bizi Maide suresindeki kumar/şarap ikiliğine götürüyor.

Evet, kumar da ilk bakışta içkiye hiç benzemiyor; fakat ortak etkileri sarhoşluktur. Kumar; bir talih oyunu değil, bir “vertigo” oyunudur. Baş döndürür! Allahuteala bu iki fi ili yan yana anarken, “Şeytan, şarap ve kumar vasıtasıyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan alıkoymak ister.” buyuruyor. Başı dönüp de kendini kaybeden, Rabbini bulamaz. Kendini kaybeden bu insanlara, iktisat teorisi bile en uygun sıfatı yakıştırmıştır: “Animal Spirits” (Hayvan Ruhlar)…


Kaynak:

Katılım Finans dergisi, Yıl:3, Sayı: 12, Mart-Nisan 2019

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.