"Muharrem İftarı ve Kerbela Şehitlerini Anma" programına katıldı…

"Muharrem İftarı ve Kerbela Şehitlerini Anma" programına katıldı…
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, "Muharrem İftarı ve Kerbela Şehitlerini Anma" programına katıldı..Diyanet İşleri Başkanlığı, “Kerbela Şehitlerini Anma” programları kapsamında İstanbul Eyüp’te bulunan Bahariye Mevlevihanesi’nde Muharrem iftarı verdi.

Diyanet İşleri Başkanlığı, “Kerbela Şehitlerini Anma” programları kapsamında İstanbul Eyüp’te bulunan Bahariye Mevlevihanesi’nde Muharrem iftarı verdi.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünce düzenlenen iftarda, Alevi, Bektaşi ve Caferi kanaat önderleri bir sofrada buluştu. Kuran’ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, kasideler, mersiyeler, mevlitten bölümler ve ilahiler okundu.

baskan-erbas.jpg

İftar programına katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İslam dünyasında yaşananlara dikkat çekerek,“Bugün İslam coğrafyasını Kerbelâ’ya dönüştürenler, etnik, mezhep, meşrep kavgalarıyla Müslümanların arasına tefrika sokarak bunu yapıyorlar” dedi.

Kerbelâ’da yaşananların tüm Müslümanları derinden yaraladığına değinen Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “Bu elim olay, Hz. Peygamber’i ve O’nun Ehl-i Beyti’ni seven biz bütün mü’minleri derinden yaralamış, kalplerimizi incitmiş; o günden bugüne bölgesi, kültürü, mezheb ve meşrebi ne olursa olsun bütün Müslümanları derin acılara gark etmiştir” ifadelerini kullandı.

Bugün bütün Müslümanların Kerbelâ hadisesinden çıkaracağı en önemli mesajın birlik ve beraberlik olduğunu vurgulayan Başkan Erbaş, “Kerbelâ’nın bize en büyük mesajı birlik, beraberlik, vahdet ve kardeşliktir. Eğer bu mesajı hayata dönüştürmezsek; İslam coğrafyasında, hüznün ve matemin en acılı hikâyeleri yaşanmaya devam edecektir. Maalesef bugün Halep’ten Yemen’e, Gazze’den Arakan’a İslam ülkeleri ve beldeleri adeta birer Kerbelâ olmuştur” diye konuştu.

Bütün Müslümanların ortak hedefinin tüm insanlığın huzuru olduğuna işaret eden Başkan Erbaş, şöyle konuştu;

“Bizler hicretin hatırlattığı, sabır, özveri, fedakârlık, inanç gibi değerleri daima canlı tutmanın gayreti içinde olmalıyız…”

Muharrem ayı denildiğinde, İslâm toplumlarının hemen hepsinde öncelikle hicret, Aşure ve Kerbelâ akla gelmektedir.

Hz. Peygamber’in hicreti esas alınarak, hicrî takvimin ilk ayı ya da hicrî yılbaşı olarak Muharrem ayı kabul edilmiştir. Muharrem’in, günümüz açısından en önemli anlamlarından biri olan Hz. Peygamber’in hicretle beraber Medine’de tesis etmiş oldukları kardeşlik müessesesi ve huzur ortamını, hepimizin iyi anlayıp hayatımızı buna göre anlamlandırmaya gayret göstermesi son derece önem arz etmektedir.

Nitekim Sevgili Peygamberimiz’in Medine’ye hicretiyle birlikte başta Evs ve Hazrec olmak üzere farklı kabilelere mensup Müslümanlar ve o bölgede yaşayan bütün diğer inanç mensupları, birlik, beraberlik, karşılıklı saygı ve ortak bir güvenlik ve huzur anlaşması çerçevesinde, barış içinde bir arada yaşamaya başlamıştır. İslam tarihinde bir dönüm noktası olan hicret, bu yönüyle de hepimiz ve bütün dünya için pek çok dersler içermektedir.

Bizler bu vesileyle söz konusu güzelliklerimizin devamı adına hicretin hatırlattığı, sabır, özveri, fedakârlık, inanç gibi değerleri daima canlı tutmanın gayreti içinde olmak durumundayız.

“Kerbelâ’da yaşananlar, o günden bugüne bütün Müslümanları derin acılara gark etmiştir”       

Hadis kaynaklarımızda yer alan Hz. Nuh’un gemisinin ve Hz. Musa’nın kurtuluşu hakkındaki kayıtlara ilaveten kültür tarihimize ait pek çok eserde Hz. Âdem’in tövbesinin kabulü, Hz. İbrahim’in ve Hz. Yunus’un kurtuluşları gibi birçok önemli hadisenin Aşure gününde cereyan ettiği kabul edilmektedir. Dolayısıyla Muharrem ayının onuncu günü demek olan Aşure, insanlık ve iman tarihi için pek çok önemli hadisenin gerçekleştiği bir zaman dilimini ifade etmektedir.

Bununla birlikte Hz. Hüseyin’in bu günde şehit edilmesi nedeniyle Müslümanların ortak hafızasında daha çok bu müessif olayla hatırlanır olmuştur. Hepimizin bildiği gibi, Sevgili Peygamberimiz’in, isimlerini bizzat kendisinin koyup “dünyanın iki çiçeği”, “cennet çocuklarının efendileri” diye övdüğü, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın ciğerparelerinden biri olan Hz. Hüseyin ve çoğu Ehl-i Beyt’ten 70’den fazla insan, 10 Muharrem 61’de siyasi ihtiraslar uğruna Kerbelâ’da şehit edilmiştir.

Bu elim olay, Hz. Peygamber’i ve O’nun Ehl-i Beyti’ni seven biz bütün mü’minleri derinden yaralamış, kalplerimizi incitmiş; o günden bugüne bölgesi, kültürü, mezheb ve meşrebi ne olursa olsun bütün Müslümanları derin acılara gark etmiştir.

“Müslümanlara düşen en hayati ve tarihi görev, Kerbelâ’yı doğru okumak, anlamak ve ondan dersler çıkarmaktır…”

Hz. Hüseyin, bütün mü’minlerin gönlünde taht kurarken, ona ve yakınlarına bu zulmü reva görenler tarih karşısında ve vicdanlarda hep mahkûm edilmiştir. Bugün Kerbelâ’nın acısını kalbinin derinliklerinde yaşayan Müslümanlara düşen en hayati ve tarihi görev, Kerbelâ’yı doğru okumak, doğru anlamak ve ondan dersler çıkarmaktır. Asla tarihin acılarından yeni acılar üretmek, hüzünleri yeni hazanlara dönüştürmek değildir.

“Maalesef bugün Halep’ten Yemen’e, Gazze’den Arakan’a İslam ülkeleri ve beldeleri adeta birer Kerbelâ olmuştur.”

Kerbelâ’nın bize en büyük mesajı birlik, beraberlik, vahdet ve kardeşliktir. Eğer bu mesajı hayata dönüştürmezsek; İslam coğrafyasında, hüznün ve matemin en acılı hikâyeleri yaşanmaya devam edecektir. Maalesef bugün Halep’ten Yemen’e, Gazze’den Arakan’a İslam ülkeleri ve beldeleri adeta birer Kerbelâ olmuştur.

“Hz. Hüseyin’in asaletini, ahlakını kuşanalım. Gönüllerimizi birbirimize açalım, Kerbelâ’nın hüznü kalsın kalbimizde, başka hüzün yaşamayalım”

Kerbelâ’yı anlamak Hz Hüseyin’i iyi tanımaktır. Elbette Hz. Hüseyin’in yolu, Allah’ın elçisi Muhammed Mustafa‘nın yoludur. Hz. Hüseyin’i anlamak hakkın, hukukun, özgürlüğün, adaletin, vefanın, sözüne sadık kalmanın, erdemin yoluna baş koymaktır.  Hz. Hüseyin’i sevmek O’nun uğruna can verdiği değerleri sahiplenmektir.

Öyleyse Hz. Hüseyin’in asaletini, ahlakını kuşanalım. Geliniz aynı imanı, acıyı, özlemi taşıyan kalplerimizi birleştirelim. Yüreğimize Hz. Hüseyin’i alalım, gönüllerimizi birbirimize açalım, ellerimizi muhabbetle buluşturalım, Kerbelâ’nın hüznü kalsın kalbimizde, başka hüzün yaşamayalım. Tarihi acılarımızı, ortak hüzünlerimizi, İslam’ın izzet ve itibarı adına ferasetle, basiretle, sorumluluk ve duyarlılıkla ele alarak, daha iyi bir geleceğin inşasına katkı sunalım.

“İslam coğrafyasını Kerbelâ’ya dönüştürenler, etnik, mezhep, meşrep kavgalarıyla Müslümanların arasına tefrika sokarak bunu yapıyorlar.”

Bugün İslam coğrafyasını Kerbelâ’ya dönüştürenler, etnik, mezhep, meşrep kavgalarıyla Müslümanların arasına tefrika sokarak bunu yapıyorlar. Bunun için; ne adına olursa olsun, Müslümanlığın ortak vasfı olan ehl-i kıbleye karşı, nefrete sebep olan, suçlayıcı, ötekileştiren cümleler kurmanın iyiliğimiz ve geleceğimiz açısından hiçbir faydasının olmadığını bilelim. Müslümanların birlik ve beraberliğini zedeleyecek her türlü olumsuz tutum ve davranışlardan kaçınalım.

“Kerbelâ ortak acımızdır. Halep, Şam, Gazze, Arakan, sahile vuran bebekler ortak acımızdır...”

Bizim en güçlü bağımız; Âlemlerin rabbi olan Allah’a, O’nun son elçisi Rasul’ü Ekrem’e, son ilahi mesaj olan Kur’an’ı Kerim’e imanımızdır.

Bizler bu topraklarda bütün etnik, mezhebi ve meşrebi farklılıklarımızla birlikte et ve tırnak gibiyiz. Bütün farklı renkleriyle yeryüzündeki bütün Müslümanlar olarak bir bedenin uzuvları gibiyiz. İslam ümmeti olarak aynı tarihin, aynı hüznün ve sevincin mensuplarıyız. Kerbelâ ortak acımızdır. Halep, Şam, Gazze, Arakan ortak acımızdır. Sahile vuran bebekler, yurt arayışı umuduyla okyanuslara gömülen hayatlar ortak acımızdır.

Bütün insanlığın huzuru ortak hedefimizdir. Ortak duamızdır. Bizim ortak düşmanımız, cehalettir, nefret dilidir, şiddettir, farklılıkları kavga sebebi sayan cahilliktir. Kardeşi kardeşe düşman yapan fitnedir.

“Milletimiz asırlardır sürdürdüğü gelenekle sevinci de kederi de, nimeti de külfeti de, muhabbeti de meşakkati de paylaşmaya devam etmektedir…”

Muharrem’de ortak geleneklerimizden birinin aşure ya da aşure aşı olarak isimlendirdiğimiz geleneğimiz olduğu hepimizin malumudur. Muharrem ayında yaşattığımız bu aşure geleneğimiz birlik ve beraberliğin, paylaşma ve dayanışmanın bir simgesidir. Tıpkı aşure aşında bir araya gelen farklı nimetlerin aynı ortak tada katkı sağlamaları gibi, milletimiz asırlardır sürdürdüğü gelenekle bugün de birlikte yaşamanın gereği olarak sevinci de kederi de, nimeti de külfeti de, muhabbeti de meşakkati de paylaşmaya devam etmektedir.

Allah-u Teâlâ bizleri farklı farklı renklerde, dillerde ve kabiliyetlerde yaratmıştır. Bu farklılıklar, tarihimizde kesret içinde vahdet anlayışıyla bir ayrışmaya değil; aksine farklılıkları bir zenginlik olarak görüp hayatı güzelleştirmeye vesile kılınmıştır. Bugün itibariyle söz konusu farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görerek, Kur’an’ı Kerîm’de ısrarla vurgulandığı üzere “hayırda ve iyiliklerde yarışmaya” vesile kılmamız oldukça önem arz etmektedir.

“Müslümanlara düşen görev, bu tür müessif olayların tekrarlanmasını önleyecek bir şuur ve anlayışa sahip olmak…”

Muharrem ayı vesilesiyle başta Hz. Hüseyin ve Kerbelâ şehitleri olmak üzere, Bedir’den Çanakkale’ye, istiklal mücadelemizden 15 Temmuz’a, mukaddesat uğrunda, hak hakikat yolunda en aziz varlığı olan canını feda eden bütün şehitlerimizi, saygıyla ve rahmetle yâd ediyorum. Günümüzde, en yakın çevremizden en uzak noktaya; İslam dünyasında cerayan eden olaylara baktığımızda, bütün Müslümanlara düşen görevin tarihte ve günümüzde yaşanan bu tür müessif olayların tekrarlanmasını önleyecek bir şuur ve anlayışa sahip olarak ve Hz. Hüseyin’in temsil ettiği hakkaniyet, metanet, samimiyyet, fedakârlık gibi değerleri ön planda tutarak kardeşlik, birlik ve beraberliğimizi korumak olduğunu sürekli hatırlamalıyız. Enfal suresi 46. ayet-i kerimesinde Rabbimiz şöyle buyuruyor, “Allah’a ve Rasûlüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”

Hicrî 1439 yılının hepimize hayırlar ve iyilikler getirmesini diliyorum. Cenab-ı Mevla’dan Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi ile bizi biz yapan değerlerimiz etrafında kenetlenen sevgi ve bağlılığımızın perçinleşmesini niyaz ediyorum.  Allah tuttuğumuz oruçları ve bütün ibadetlerimizi kabul eylesin.

Programa Başkan Erbaş’ın yanı sıra, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Yüksel Salman, Din Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yaşar Yiğit, İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Dünya Ehlibeyt Vakfı Başkanı Fermani Altun, Cem Vakfı Onursal Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, Alulbeyt Vakfı Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Hatemi ve Ehli Beyt Âlimler Derneği Başkanı Hasan Kanaatli ile birlikte Alevi, Bektaşi ve Caferi kanaat önderleri, birçok sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.

Program, İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz’ın İslam dünyasının barışı, huzuru, saadeti, birlik ve beraberliği için yaptığı duayla sona erdi.

DİB

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.