Mehmet Yürekli : 'Komplo Kurmak, Müstekbirlerin Tabiatında Var..'
Arakan, Kobani, Bağdat, Şam, Gazze, Musul, Diyarbakır, İslam alemindeki tüm katliamları, komploları, tecavüzleri, zorbalıkları yıllardır birçok yazılarımda belirttim.
“Müslüman milletine kurulan komplo!..”
“Batılılar güçsüz halklara komplo kuruyor, zorba yöneticilerle onlar aleyhine işbirliği yapıyor?”
Emperyalist sistemlerinden her birinin şüphesiz bir planı vardır. Planlar Müslüman halkların aleyhine olarak güçlü ve mağrur cahiliyye temsilcilerinin çıkarlarını korumak için yapılır. Bunun için içimizdeki zorba, kaba ve kötü niyetli yöneticilerin destek ve yardımları alınır. Bu inkâr edilemez bir gerçektir. Batının İslam Milletlerine düşmanlığı dünyadaki yeni ekonomik krizden sonra birkaç kat daha artmıştır.
Her şeyden önce insanlar arasındaki çıkar çatışmasının tabii bir sonucu olarak güçlü zayıfa tuzak kurar. Yeryüzünde zorbalık, hile ve kurnazlıkla beraber yürür. Allah’ın yaradılış yasası böyledir.
Allah’ın yasasına göre tuzak Kuran mütekebbirlerin tuzakları kendi aleyhlerine döner. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için kendilerine komplo kurulan ezilen kesimlerin Yüce Allah’a iman ve kulluk şartlarını taşımaları gerekir. Bunun eylem planındaki temel şartı kendilerini değiştirmeleridir.
Kur’an’da her zaman müminler, kâfir ve münafıklardan ayrılır. Mesela Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ve Medine'de kötü haberler yayıp ortalığı karıştıranlar (tuttukları yoldan) vazgeçmezlerse, elbette seni onların üzerine gitmeye teşvik edeceğiz. Onlar da (bundan sonra) orada lanete uğramış kimseler olarak seninle pek az süre komşu kalacaklardır. Nerede bulunurlarsa, yakalanırlar ve yaman bir şekilde öldürülürler. Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah'ın kanunu böyledir. Allah'ın kanununda asla değişme bulamazsın.” (1)
Yani, dostları eliyle düşmanlarından intikam alması şiddetli olan yüce Allah, Elçisinin (s.a.) yanına göçen ilk müminlere ve onunla birlikte cihat eden dinin yardımcıları Ensara şöyle hitap ediyor:
“İnkar edenler sizinle savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçarlar, sonra da ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilirlerdi. Allah'ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” (2)
Tarihi yorumlarken ve tarihi hezimetleri izah ederken eğer bir komplo teorisine dayanılıyorsa, bu realiteyi anlayamamak ve mücadele sahasında acizlik demektir. Bu tür gerçeklerle acizler teslimiyet sığınağına koşarlar. Tıpkı İsrail oğullarının Hz. Musa’ya (a.s) dedikleri gibi:
Dediler ki: "Ey Mûsâ! O (dediğin) topraklarda gayet güçlü, zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de gireriz." (3)
Düşmanın düşmana komplo kurması tabiidir. Ya da düşmanın hile ve yanıltıcı taktiklere başvurması savaş stratejisinin bir gereğidir. Eğer bunu gerçekçi hesabını yapmadan sadece ‘komplo’ kavramındaki muğlaklığa takılır kalır ve zihnimizi onunla meşgul edip bunu kendimiz için bir ağıt edinirsek, hiçbir zaman yenilgilerimizin gerçek sebebini öğrenme fırsatı bulamayız. Unutmayalım ki, yenilgilerimizin gerçek sebebi milletlerin hastalığına yakalanıp (güç olarak) sel köpüğüne dönmemizdir.
“Güçlü olana sevgi duyulur. Diplomasi pazarında karşılıklı tavizler için kendisiyle pazarlık yapılır. Saygı görür ve heybetinden korkulur. Zayıfın ise dost ya da düşman nazarında bir ağırlığı olmaz. Başa gelen felaketleri ‘komplo’ teorisiyle izah etmek, gerçekleri abartılı biçimde çarpıtmaktır. Rüzgâr ve dalgalar arasında sürüklenen köpüğe dönmüşken bizleri câhiliyye yamyamları hiç yemez mi? Bizler, etrafı açgözlü yiyicilerle dolmuş ziyafet sofralarına dönmüşken hiç milletler bizden tiksinip uzak dururlar mı?’ (4)
ABD Politikaları üzerinde etkili olan Washington Post gazetesinde CIA’nın sırlarını anlatan kitap neşretti. Orada Amerikan başkanının kongrede projesine karşı çıkıldığında her defasında askeri operasyonlarını petrol zengini bazı Arap ülkelerinin bütçesinden nasıl karşıladığını anlatmaktadır?
Yani, ABD başkanı bütün o Müslüman milletlerin ülkelerinde azınlığın temsilcilerini Kral, Başkan, Başbakanlığa vs. getirerek, tabanı olmadığı için kendi emrinde bir kapıkulu askeri edip, sel köpüğüne dönmüş ülkenin elçisi de efendilerinin mücerret talebini alır almaz milyarlarca doları hazır edip bekliyor. Batılılar güçsüz halklara komplo kuruyor, zorba yöneticilerle onlar aleyhine işbirliği yapıyor.
Burada komplo nerede?
Kime karşı komplo kurulmuştur?
Müslümanlar üzerinde hâkim olan zorba yöneticinin gücü, halkına karşı komplo kurmaya yetmez.
Ama millet uyumaktadır; zalime dur demek için ayağa kalkmıyor. Zalim ve Müslümanların servetlerinden elde ettiği sermayeyi açgözlüler için, açıktır ki, kolay lokma olarak durmaktadır. Komplonun özelliği gizli olarak kalmasıdır. Bize komplo kuranlar bizlerden başkası değildir. İçimize bir defa zayıflık girip yuva yapmış ve üremiştir. Bu zayıflık da dünya sevgisi ve ölüm korkusudur, yaşama hırsıdır. Böylesi bir hırs, İsrail oğullarına aittir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah'a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Hâlbuki uzun yaşamak onları azaptan kurtaracak değildir. Allah onların bütün işlediklerini görür." (5)
Üstad Sezai Karakoç’un ifadeleriyle söylersek,
'Evet, İslam Âlemi tabii büyük sıkıntılar yaşıyor. Orada mesela bir azınlık bir nevi katliama tabi tutulurken bütün dünya seyirci kalıyor. İslam Âlemi de seyirci kalıyor. Evet, acı görüyor, acı duyuyor, üzülüyor fakat yine buna sebep olanlardan yardım istiyor. Hâlbuki bugün İslam âlemi kendileri bir araya gelse sadece dur demesi yeter. Fakat İslam âlemi bir araya gelip dur diyemiyor..'
Evet. İslami bakış açısına göre meselenin izahı şöyle: Komplo kurmak, müstekbirlerin tabiatında vardır. Bu genel geçer bir yasadır. Komplo teorisi başımıza gelen felaketleri izah etmeye yetmez. Tersine bizde olan, ‘milletlerin hastalığıdır.’ Asıl bu hastalık, bize karşı komplo davetiyeleri çıkarmakta, bunu teşvik edip mümkün ve başarılı kılmaktadır. Düşmanımızın bize kurduğu komploya karşı korunmanın yolu, Yüce Allah’ın emrettiği gibi içimizdeki münafıklara ve bizimle aynı rengi taşıyan hemcinslerimize karşı uyanık olmaktır. Sonrada dış düşmanların bize karşı kurduğu tehlikeli tuzağa dikkat etmektir?
Biz Müslüman milletler kardeşiz ve tabii ki biz ayrılamayız..
Babamız Hz. Âdem’den, Hz. İbrahim’e, Hz. Peygamber-i Zişan’dan, Hz. Hüseyin’e, Selahattin Eyyubi’den, Fatih’e, Abdülhamit’e kadar her biri Hakk’ın emrinde, mazlum halklarla beraber olmuştur? Ama her zaman da Firavunlar, Karunlar, Yezitler de olmuştur!. Ve olacaktır!..
Firavunların, Karunların, Yezitlerin temsilcisi olan Siyonistler ve onun İngiliz aklı özellikle Osmanlı'dan beri bizleri çok kötü oyuna getirdi. Müslüman milletlerin başına azınlık gruplardan birilerini başa getirmek suretiyle, halka ve Hakk’a karşı gelen zalim temsilciler oluşturmuşlardır. Ve böylece yerli işbirlikçileri sayesinde koskoca cihan devleti parçalanarak sömürüldü, maddi manevi yutuldu ve uyutuldu. Şimdi de Arap baharı adlı Fravunî oyunlarla sömürerek semirmeye devam etmek istiyorlar...
Allah Kur’an da; kâfirleri kendisinin ve mü’minlerin düşmanları olarak bildirmiştir. Peygamber ve insanların düşmanları ise şeytanlardır.
‘Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.” (6)
Dertlerimiz çok ve çeşitli olmasına rağmen, Akif, hepsinin reçetesini iki mısra ile yazıyor:
“Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı.”
İşte böylece, zalime yardımcı olmak zulme ortak olmak demektir. Rasûlüllah (s.a.v) Efendimiz buyuruyor ki:
“Hakkı örtmek için yaptığı bir işte (haksızlıkta) zalime yardımcı olan bir kimsenin, Allah ve Rasûlü ile bir alakası kalmamış ve Allah’ın rahmetinden uzak olmuş olur. Haksız olduğunu bile bile her kim zalimin yanı sıra giderse muhakkak ki İslam’dan ayrılmıştır.” (7)Bu hadîs-i şerif-i Hâkim, Hz. Câbir (r.a)’den rivayet etmiştir.
Yine Üstad Sezai Karakoç’un ifadeleriyle söylersek,
“Ülkemizin, Avrupa Birliği hareketinden çok, İslâm Birliği hareketine yönelmesi, bizim için daha gerçekçi olacaktır. Öbürü zaman kaybı ve hayal kırıklığı getirecektir. Batı'nın peşinden koşmamız, bize, zilletten başka bir şey getirmez… onun peşinden koşacağımıza, üç kıtada, Asya'da, Afrika'da ve Avrupa'da tarihin en büyük atılımlarından birini yapıp iktisadî, kültürel ve siyasî bütünleşme ile İSLÂM BİRLİĞİ'ni gerçekleştirmeliyiz.”
Dünyanın her tarafında Müslümanların uğradığı zulüm ve kıyımlardan işte ancak o zaman kurtuluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.