MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Dönmez uzaktan eğitimle ilgili soruları yanıtladı
Ankara
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Burhanettin Dönmez, başta uzaktan eğitim olmak üzere eğitim gündemiyle ilgili AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Dönmez'in AA muhabirinin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Üniversitelerde bu akademik yıl da uzaktan eğitim yapılacak, Milli Eğitim Bakanlığınca yürütülen uzaktan eğitim, üniversitelerde yapılandan farklı mı?
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan uzaktan eğitim, bugüne kadar çeşitli üniversiteler tarafından verilen uzaktan eğitimden çok farklıdır. MEB tarafından verilen uzaktan eğitimin hedef kitlesi olan öğrencilerin yaşları, gelişimsel düzeyleri ve dolayısı ile sınıf düzeyleri birbirinden çok farklıdır. Bu farklılık nedeni ile ders içeriklerinin, anlatım yöntemlerinin ve kullanılan dilin çocukların yaşlarına ve gelişim özelliklerine uygun olması gerekir. Bir başka deyişle, her kademede ve her sınıf düzeyinde yapılacak derslerin, bu derslere ilişkin çekimlerin ve içeriğin pedagojik olarak çocuğa uygun olması gerekir.
Çok kullanılan kavramlardan biri de pedagoji, pedagoji nedir ya da çocuğun pedagojisine uygunluk ifadesi ile ne anlatmak istiyorsunuz?
Pedagoji kelimesi eski Yunancadan gelen bir kelimedir. Çocuk bakıcısı, eğitmen gibi anlamlara gelmekle birlikte bugün Türkçede eğitim bilim anlamında kullanılmaktadır. Eğitim bilimleri alanı başta psikoloji ve sosyoloji olmak üzere ilgili diğer alanların bulgularından yararlanmak suretiyle eğitime bütüncül bir bakış açısı getirir. Eğitime ilişkin genel ilkeler belirlemeye çalışır. Çocuğa uygunluk açısından baktığımızda, önemli ölçüde onun psikolojik özelliklerini dikkate almak gerekir. Psikolojinin bir alt alanı olan eğitim psikolojisi çocuğun gelişim ve öğrenmeye ilişkin özelliklerini inceler. Sözgelimi çocukların çeşitli gelişim dönemlerinin tipik özellikleri vardır. Çocuğun eğitiminde bu dönemin özelliklerinden yararlanılabilir.
Fakat her bireyi diğerlerinden ayıran kendine özgü yönleri de vardır. Bu farklılıklar çocuğun kişiliğinden, zeka ve yeteneklerinden, çevresinden, ailesinden kaynaklanabilir. Kısaca söylemek gerekirse pedagoji çocuğun eğitimi için çok yönlü olarak tanınmasını ve eğitimin bireyselleştirilmesini gerektirir. Bakın çok ilginçtir, yaptığımız araştırmalarda, bu uzaktan eğitim sürecinde, içe dönük kişilik özelliklerine sahip olan, bireysel çalışmayı tercih eden öğrencilerin daha başarılı oldukları görülmüştür.
Öyleyse eğitimin giderek bireyselleştirilmesi gerekir, değil mi? Ülkemizde yapılanın böyle olduğunu söylemek mümkün mü?
Kuramsal olarak bakıldığında felsefesi itibarı ile eğitim sistemimiz bireyselleştirilmiş bir eğitimi öngörür, fakat maalesef uygulama toptancıdır. Bakın ben Talim ve Terbiye Kurulu Başkanıyım, sorumlu olduğum çalışma alanlarının başında eğitim müfredatı gelir. Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum "müfredat", "fert" kökünden gelir. Yani eğitim programının bireyselleştirilmesine işaret eder.
Peki bu nasıl olacak, bir müfredat hazırlayıp bunun herkese uygun olmasını sağlayabilir miyiz?
Açıkça söylemek gerekirse hayır. Bunu yapması gereken öğretmendir. İyi yetişmiş öğretmen müfredatı yorumlar, öğrencinin özelliklerini, çevresel faktörleri daha birçok değişkeni dikkate alarak her bir öğrenciye uygun hale getirir. Bu nedenle öğretmenin öncelikle müfredatı bilmesi ve anlaması gerekir. Aslında Milli Eğitim Temel Kanunu'nda yer alan genel amaçlara bakıldığında bireyi merkeze alan daha ilerlemeci ve varoluşçu bir anlayışın egemen olduğunu görürüz. Bu kanun 1973 yılında çıkarıldı. Üzerinden nereden baksanız 50 yıla yakın bir zaman geçti, aslında sorulması gereken soru, 'Bu dönüşümü bugüne kadar neden gerçekleştiremediğimiz' olmalıdır.
Milli Eğitim Temel Kanunu'nun üzerinden 50 yıla yakın bir süre geçtiği halde bu toptancılıktan neden vazgeçemedik, bu dönüşümü neden gerçekleştiremedik?
Tabii ki ben bir bilim insanı olarak sosyal olayların tek bir nedene bağlı olarak açıklanamayacağını bilirim. Bu nedenle bu soruyu önemli gördüğüm birkaç nokta üzerinde durarak açıklamak isterim. Şöyle ki; birincisi bizdeki okullar ve eğitim anlayışı önemli ölçüde sanayi toplumunun ürünüdür. Standartlaştırma ve seri üretim mantığına dayanır ve fabrika metaforunu kullanır. İkincisi 50 yıl öncesini düşünecek olursak, o dönemde okul sayısı yetersiz, öğretmen sayısı yetersiz, sorun önemli ölçüde pedagojik formasyonu olmayan herhangi bir yükseköğretim kurumundan mezun olduğu için öğretmen olarak atananların öğretmenliği kendi öğretmenlerinin yaptığı şey sanmaları olabilir. Üçüncüsü, eğitimle ilgili diğer önemli kanunlar gibi Milli Eğitim Temel Kanunu'nun da 1971 muhtırasından sonra ara dönemde tepeden inme bir biçimde çıkarılması ve eğitim çevrelerinin bu değişikliğe hazır olmamaları olabilir. Dördüncüsü ise hala devam ettiği gibi öğretmen yetiştiren kurumların ya da mezunları öğretmen olan kurumların lisans döneminde ya da formasyon programında öğretim programları ile tanışmamaları, program okuryazarı olmamaları ve bu kurumların mevcut programlarının gerçekten öğretmen yetiştirmek üzere kurgulanmamış olmaları olabilir. Bu sorunun cevabı oldukça uzayabilir fakat günümüze gelecek olursak, EBA üzerinden bireyselleştirilmiş bir destek hizmeti sunduğumuzu, her öğrencinin istediği öğretmeni seçerek istediği konuyu tekrar tekrar dinleme imkanına sahip olduğunu, hızla bireyselleştirilmiş bir eğitime doğru gittiğimizi söyleyebilirim.
EBA demişken sormak isterim...Dönem başında çöktü dediler, siber saldırı dediler, EBA'nın durumu nedir?
Eğitim Bilişim Ağı (EBA) kendi alanında dünya çapında tıklanma rekoru kıran bir portaldır. Öğretmenlerimiz, Türkiye'nin dört bir yanında EBA üzerinden aynı anda 1 milyondan fazla canlı sınıf uygulaması yapabilmekte, aynı anda 7 milyondan fazla öğrenci sistemi aktif olarak kullanabilmektedir. Tabii ki MEB'in inisiyatifi dışında, internet sağlayıcı firmaların altyapılarından ve aşırı yüklenmeden kaynaklanan bazı sorunlar yaşanabilir. Aktif olarak kullanıldığında sistem olağanüstü bir yük üstlenmekte hatta milyarları aşan tıklanma sayısı ile dünyada en çok tıklanan sistemlerden biri durumuna gelmektedir. Daha önceki dönemde canlı ders uygulamaları için oluşturulan 40 bin canlı ders kapasitesinin yarısı bile kullanılmamışken bu dönemde kapasite 1 milyonu aştığı halde sistem zaman zaman zorlanmaktadır. Bu durum talebin arttığını, öğrencilerin uzaktan eğitime daha fazla ilgi duyduklarını göstermesi açısından olumlu bir gelişmedir. Teknik altyapı ile ilgili sorunlar, çözülmesi nispeten daha kolay sorunlardır. Bu tür sorunlar kısa sürede çözülebilir. Nitekim çözülmüştür. Önemli olan öğrencilerin bu ilgisinin ve motivasyonunun sürdürülebilmesidir. Şu anda EBA'ya ilişkin bir sorun yoktur. İşlevini etkili bir biçimde yerine getirmektedir. Fakat bu durum ileride de hiç sorun olmayacağı anlamına gelmez. Yaşayan sistemler entropi üretirler. Dengeleri bozulur. Yeni denge durumuna doğru evrilebilirler. Yaşamak sorun çözmektir. Yöneticiler sorun çözmek için vardır.
Uzaktan eğitime alışmaya başladık, erişim sorunları da hızlı çözülüyor, EBA destek noktalarının sayısı hızla artıyor. Bu kadar yatırım yapılıyor, salgın biterse uzaktan eğitim de bitecek mi? Eski normale geri dönecek miyiz, böyle mi devam edecek?
Tabii ki böyle devam etmeyecek ama uzaktan eğitim de tamamen sona ermeyecek. Kısaca söylemek gerekirse uzaktan eğitim yüz yüze eğitimin yerini tutmaz. Biz de uzaktan eğitimi bu şekli ile zorunluluk nedeni ile uyguluyoruz. Fakat ileride bazı derslerin ya da dersin bir kısmının uzaktan yapılamayacağı anlamına gelmez. Biz özellikle sosyal duygusal öğrenme becerilerini bu amaçla tasarım beceri atölyelerini önemsiyoruz. Bu tür uygulamalar için yer ve zaman sağlamamız gerekiyor. Tabii ki, öğrencinin okuyarak, dinleyerek yapabileceği bazı derslerin uzaktan eğitimle yapılması mümkündür.
Yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitim arasındaki temel farklılık nedir? Biri diğerinin alternatifi midir?
Aslında yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitim arasındaki en önemli fark, öğrencilerin okulda kendi yaşıtları ile ortak ilgi alanları ve gereksinimleri doğrultusunda eşitlik temeline dayalı sosyal ilişkiler geliştirme olanağı bulmaları ve böylece kendilerini, ilgi ve yeteneklerini daha iyi ve doğru olarak tanıyabilmeleridir. Önemli olan bilginin aktarılması değildir. Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolaylaşmıştır. Bilgiyi merkeze alan anlayış yerini bireyi merkeze alan bir anlayışa bırakmıştır. Bu nedenle eğitimde önemli olan okulun sosyal-duygusal öğrenmeler için sosyal etkileşim ortamı olma özelliğidir. Yüz yüze eğitimi önemli kılan da budur. Ayrıca, öğrencinin okul rol setindeki arkadaş, alt sınıf, üst sınıf, öğretmen, müdür gibi rollerle etkileşimi, kendisini ifade etme biçimi, kendisine ilişkin daha gerçekçi bir algıya sahip olmasına ve sağlıklı bir kimlik geliştirmesine katkıda bulunur.
Yine bu bağlamda yetenek ve beceri gerektiren sanat ve spor dersleri, tasarım beceri atölyeleri, eğitsel anlamda uzaktan eğitimde yeri doldurulamayacak bir değere ve öneme sahiptir. Bu yüzden eğitimciler olarak dileğimiz ve çabamız bir an önce yaşadığımız salgın sürecinin sona ermesi ve çocuklarımızın arkadaşlarına, okullarına ve öğretmenlerine kavuşmalarıdır. Sorunuzun 'Biri diğerinin alternatifi midir?' kısmına gelince, bu soruya 'hayır' diyebilirim. Çünkü kitaplardan ıslık çalmayı öğrenemezsiniz. Beceri eğitimi 'ortam' gerektirir. Bir kısım beceriler grup içinde öğrenilir. Fakat uzaktan eğitim, okul içinde yapılan eğitimi destekleyebilir. İhtiyaç olduğu durumlarda uzaktan eğitim olanaklarından yararlanılabilir ve yararlanacağız. Normal zamanda da EBA TV ve EBA alt yapısı çok farklı eğitimlerle öğrencilere destek olmaya devam edecek.
Son olarak bu konuda velilere ne söylemek istersiniz?
Unutmamak gerekir ki, ailelerin sağlık, eğitim gibi konulara bakış açıları birbirinden farklı olduğu gibi beslendikleri kaynaklar itibarı ile korku ve kaygıları da birbirinden farklıdır.
Okullarda her türlü önlem alınmış olsa bile çocuklarını bu ruh haliyle okula göndermeye zorlamak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Kabul etmek gerekir ki, ailelerin bu korku ve kaygılarını çocuklarına yansıtma düzeyleri de birbirinden farklı olacaktır. Bu durum çocukla okul arasında daha başlangıçta kurulması gereken ve pedagojik açıdan çok değerli olan sevgiye dayalı duygusal bağı zayıflatması, hatta korkuya dönüştürme potansiyeli yüksek olması nedeniyle yanlıştır. Böyle olmakla birlikte daha ilk günlerde bile velilerin yüz yüze eğitime ilgileri çok iyi. Her şeye rağmen bu süreçte zorlanan veliler, hem ihtiyaç duydukları bilgileri temin etmek hem de gerekli psikolojik destek ve yönlendirme hizmetlerinden yararlanmak için okulların rehberlik servislerine başvurabilirler. İlgili alan uzmanları, MEB'in ilgili birimlerince sürekli bilgilendirilmekte olup, hem yaşanan salgının psikolojik boyutları hem de sürdürülen eğitim etkinliklerinin detayları açısından donanımlı durumdalar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.