Mealcilik..

Mealcilik..
'Orta yolu' temsil eden büyük çoğunluk..Paradigmada Zahiri/Lafızcı Davranışta Harici/Tekfirci

Paradigmada Zahiri/Lafızcı 
Davranışta Harici/Tekfirci 

İslam tarihine baktığımız zaman normatif nasların/ayetlerin anlaşılması konusunda 'orta yolu' temsil eden büyük çoğunluk/sevad-ı azam yanında iki aşırı ucun da oluştuğunu görüyoruz.

Bunlardan birincisi daha ilk dönemlerde kendisini göstermiş olan radikal 'lafızcı/zâhiriyye' akımı; ikincisi ise daha çok modern zamanlarda sahne alan radikal te'vilciler ve 'tarihselci'lerdir. Birinci akım, nasların belirlediği hukuki çarelerin makul gerekçelere ve makâsıd merkezli açılımlara sahip olduğunu red ederler. Sadece nasların literal/lafız anlamıyla yetinip kıyas ve istıslâh ictihadına sırt çevirirler. İkinciler yani radikal 'tevilci'ler ise tam tersi bir tavırla, nasların literal anlam örgüsünü hiçe sayıp, naslardan/ayetlerden kendilerinin göreceli olarak çıkardığı içi boş izâfî genel yaklaşımlarla hüküm vermeye çalışırlar.

Bu tasnife göre 'Kur'an bize yeter' diyen günümüz 'mealciler'i nasların belirlediği hukuki çözümlemelerin makul gerekçelere ve makâsıd merkezli açılımlara sahip olduğunu reddeden ve nasların literal/lafız anlamıyla yetinip kıyas ve istıslâh ictihadına sırt çeviren lafızcı radikal 'zahiriyye' akımının günümüzdeki ete kemiğe bürünüp 'mealci' diye görünen bir versiyonu gibidir.

Kur'an dışında hiçbir nas kabul etmeyen bugünkü 'lafızcı mealciler' tarihteki radikal zahiriye akımından daha aşırı ve tahlikeli bir çizgiyi temsil etmektedirler. Hiçbir estetik ve nezaket kaygısı olmayan taşımayan ilim, sanat, edebiyat, hatta medeniyete yabancı olan bu "lafızcı/mealci" akım mensupları Kur'an'da tarif edilen bedevilere benzemektedirler: 


اَلْاَعْرَابُ اَشَدُّ كُفْراً وَنِفَاقاً وَاَجْدَرُ اَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 


"Bedevîler inkârcılık ve iki yüzlülükte daha ileride, Allah’ın resulüne indirdiklerinin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar..." (tevbe/97) 
Nasların/ayetlerin maksadını kaale almayan bu mealci akım paradiğmaları ile çelişmemek için Kur'an'da yer almadığı gerekçesi ile tevatür halinde gelmiş uygulamaları bile ret etmektedirler. Mesela 'Allahü Ekber' diye tekbir almayı ret ediyorlar. Onun yerine Kur'an'da geçen 'Allahü Kebir' şeklinde tekbir almayı tercih ediyorlar. Maksadı gözardı ettikleri için isra/111'deki( وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يراً =Onun adını tekbirle an) ve Müddessir/3'deki( وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ =rabbini tekbir ile an) ifadelerini hiç dikkate almıyorlar. En güzel isimlerin Allah'a ait (isra/110, haşr/24) olduğu ayet ile bildirildigi halde 'tekbir'deki 'Ekber' sıfatını Allah'a yakıştıramıyorlar(!). Peki bunun için zahirdeki gerekçeleri; ilk devirlerden günümüze kadar tevatür bir zikir şekli olan 'tekbir'in (Allahü Ekber) bu şekilde Kur'an'da geçmemesidir. Lafza ve meale o kadar angaje olmuşlar ki 'Kur'an'da olmayanı red etme' paradiğmalarına/tezlerine ters düşmemek için her fırsatta vurguladıkları 'aklı kullanma'yı bile terk etmektedirler. Öyle ki ankebût suresi 45. ayetteki ( وَلَذِكْرُ اللّٰهِ  اَكْبَرُۜ) ifadesindeki Allah kelimesinin 'Ekber' kelimesi ile birlikte peşpeşe geldiğini göremiyorlar veya görmek istemiyorlar. Aslında 'Allahü Ekber' diye tekbir alma şekline Kur'an'dan delil bulmak isteyene bu ayet yeter. Bilindiği gibi her dilde geçerli olan kısa ve pratik ifade kalıpları arapçada da sık sık kullanılır. Öyleki pratik olsun diye ifadedeki bazı kelimeler hazfedilerek/düşürülerek 'takdiri/mukadder' birer ifade haline gelir.

Mesela bakara/285'de geçen ( غُفْرَانَكَ /'gufraneke' ifadesinde lafızda olmayan takdiri bir 'isteriz' ifadesi vardır. Aksi takdirde 'gufraneke/bağışlamanı' ifadesi eksik kalalacaktır. Kur'an ayetlerinde geçen 'süphaneke, sübhan" (ali imran/192, isra/1) şeklindeki ifadelerden önce de takdiri/mukadder ifadeler söz konusudur. 'Tekbir'de tevatür/yaygın bir kullanım şekli olan 'Allahü Ekber' ifadesi ayetten bağımsız, pratik ve kolaylık içindir. Genellikle sembolik/slogan özelliği taşıya cümleler iki kelimeden oluşur. Onun için üç kelimeden oluşan bu Kur'an ifadesinin birinci kelimesi (وَلَذِكْرُ) başındaki te'kid edatı ile birlikte lafızdan düşürülerek kullanılmaktadır. Kaldı ki 'zikri en büyük' olan Allah'ın zatının en büyük/tek büyük/ekber olmasına bir engel mi var? 


Kur'an'da kendisinin ehad, erham, ekrem ve ahkam olduğunu beyan eden Allah aynı söz kalıbından gelen 'ekber' sıfat ile niye anılmasın? Burada aynı özelliği taşıyan iki varlık arasında kıyas söz konusu değildir. Göklerde ve yerdeki her türlü büyüklük/kibriya Allah'a aittir. Bu konuda nedense câsiye/37. ayetini görmüyorlar? 


وَلَهُ الْكِبْرِيَٓاءُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۖ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 
"Göklerde ve yerdeki kibriya/ululuk/en büyüklük O’na aittir..." 


Konu ile ilgili ayet/nas bu kadar açık ve kesin iken Allah'ın 'Ekber' olamayacağını iddia eden lafızcı 'mealciler' akıl kullanma konusunda 'ele verirlerken talkını/telkini kendileri yutmaktadırlar salkımı...' 


Sadece bu mu? Lafızcı mealciler temel paradigmalarını çürüten hiçbir ayetten hoşlanmazlar. Ya hiç görmezler yada yorumlarında 'ilhadi' bir yola meylederler. Allah resülünü devreden çıkarmak ve sıradanlaştırmak hedefine yönelik olarak Muhammed adını ya hiç anmazlar. Ya da ansalar bile ona karşı hiçbir saygı ifadesi kullanmazlar. Bir saygı ifadesi olan 'seyyid/efendi' sıfatını kullananı da Allah'a şirk koşmak ile itham ederler. Halbuki Allah şehid bir nebi olan Yahya'yı as 'seyyid' olarak vasıflandırıyor. Aslında Kur'an'da tekbirde kullanıldığı şekliyle geçmediği gerekçesi ile Allah'a 'ekber' sıfatını layık görmeyen lafızcı 'mealci' zihniyetin Muhammed'e sav 'seyyid' sıfatını yakıştırmamaları çok da yadırganmamalıdır.

Onlara göre o sadece nebi ve resüldür. Sıfat olarak çağdaşı diğer mü'minlerden nebilik ve resüllük dışında hiçbir farkı yoktur. 'Kur'an'a göre' sadece arkadaştır, o kadar(!)!..

Bir şeyler yaptı ise görevini yapmıştır(!)... Dolayısı ile kendisine minnet duyma veya hayranlık ifade eden her övgü, her şiir, her kaside Kur'an'a aykırıdır(!) haşa!..

Belki çoğumuz bu konuda tehlikenin farkında değiliz. Toplumsal dini kültürümüzde mevcud olan zahiri/lafızcı damardan beslenen bu akıma malesef salgın bir hastalık gibi her ortama sirayet etmeye başladı. Tedavisi de oldukça zordur. Çünkü onları aldatan Kur'an ile aldatıyor. Allah ile aldatmanın bile mümkün olduğu bir dünyada Kur'an ile aldatmak da elbette mümkündür.

Zira onlara "Allah'ın elçisine birbirinize hitap ettiğiniz gibi hitap etmeyin, sesinizi kısarak konuşun, aksi halde ameliniz boşa gider (hucurat/2-3) ayetinin maksadını anlatmak zordur. Hanımlarını bile toplum içinde farklı bir konuma oturtan 'ey nebinin hanımları siz diğer kadınlar gibi değilsiniz' denilen elçiye layık görülen sıfat sadece 'arkadaş', öyle mi? 


Ahzâb/45-46'daki övgü kim içindir? 
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ 


'Şüphesiz ki biz seni güzel bir örnek/şahit, müjdeci, uyarıcı, O'nun izniyle Allah’a çağırıcı, 'siracen münire' yani karanlığı aydınlatan bir ışık' olarak gönderdik." Şimdi bu ayetten esinlenen bir şair ve edip Muhammed sas  için 'o küfrün ve cehaletin karanlığını aydınlatan bir yıldız, bir ay, hatta güneştir' dese şirk mi koşmuş olur? Halbuki ay, yıldızlar ve güneş için kullanılan 'siracen ve münire' sıfatları ahzap/46'da Muhammed sas için kullanılmıştır. 


تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجاً وَقَمَراً مُن۪يراً 
"Gökte yıldız kümeleri oluşturan, orada bir 'siracen/ışık kaynağı/güneş' ve 'müniren/aydınlatan bir ay' yaratan Allah yücedir." (furkan/61) 
Diğer taraftan ahzâb/56. ayetin muhatabı mü'minler değil mi? 


اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّۜ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يماً 
"Allah ve melekler Nebiyi takdir ediyor/onu methediyor/emeğine saygı duyuyor, şanını yüceltiyor. Ey iman edenler, siz de onu takdir edin, emeğine saygı duyun, şanını yüceltin ve onun dinine tam olarak teslim olun." Keza aşağıdaki ayetler kimi methediyor? 
"Muhakkak sen büyük ahlaka sahipsin" (kalem/4) "Biz seni alemlere olan rahmetimiz gereği elçi olarak gönderdik" (enbiya/107) 


Elçiye saygıyı gösteren ifadeler 'mürsil'/ elçiyi gönderene saygının gereği değil mi? Elçiye saygısızlık Allah'a saygısızlık kabul edilir. "Hayatın üzerine andolsun" (hicr/72) 


Allah'ın övüp takdir ettiği bir resülü ölçülü olmak şartıyla övmek ve takdir etmek niye şirk olsun? 'İfrat'a düşme korkusu 'tefrid'e savrulmaya neden olmamalıdır. Her konuda ölçülü olmak ve orta yolu takip etmek gerekir. Mealcilerin temel hatası esas maksat için vasıta olan ayet metinlerini/lafızlarını maksat haline getirmektir. Ayet metinlerindeki kelime ve kavramların hakikat, mecaz, kinaye, istiare, temsil, teşbih amaçlı kullanılıp kullanılmadığ mealcilerin ilgi alanına girmemektedir. Ayrıca onlar Kur'an'ın fesahat ve belagat yönüyle de ilgilenmezler. Onlar için Kur'an'ın mucize oluşu sadece 'sözde'dir. Bu zanları gereği hemen herkesin Kur'an'ın ne dediğini kolayca anlayacağını iddia ederler. Bunun için özel bir çabaya ve ilme gerek yok" derler. Mealcilerin bir diğer handikabı da kendi aralarında 'Kur'an bize yeter' temel tezleri ve sloganı dışında çoğu konuda bir mutabakata varamamalarıdır. Bu yüzden hiçbir 'mealci'nin ipi ile kuyuya inilmez. Ne kadar az-çok mürekkep yalamış yarı aydın mealci var ise, o kadar da farklı yorum şekilleri/mezhebleri var. Mutabakatları ise yok denecek kadar azdır. ancak bu lafızcı/metinci mealciler bir davranış şeklinde mutabakata varmış görünüyorlar.

O da kadim bir 'harici' davranışıdır; işlerine gelen ayetleri slogan haline getirip kendileri gibi inanmayanlara saldırmak ve ayetleri tekfir/kafir ilan etmek için silah olarak kullanmak. Bu nedenle ağızlarından 'Kur'an bize yeter' sloganını düşürmeyen mealcilere geçmişte yapılan hatalardan kurtulmak gerekçesi ile prim vermek yağmurdan kurtulmak isterken doluya tutulmaya benzer. Bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmek isteyenler bizden hoşgörü beklemesinler.

Belki ölümü beklerken şifa bulan hastaların sayısı sıtmayı hafife alıp ölenlerden daha fazladır. Kim bilir... 

 

H. Ali Erdoğan

Emekli Müftü

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.