Mahmut Toptaş: Doktora Tezleri De Ajanlık Yapabilir
Mahmut Toptaş: Doktora Tezleri De Ajanlık Yapabilir
İslam Enstitüsünde okurken 1975 yılında Tefsir, Hadis, Fıkıh, İslam Tarihi konularında Arapça kitaplarımı almak için bir arkadaşımla Diyarbakır’a gitmiştim.
Tıpta öğrencilik yapan ve Karaman’da iken sohbetlerime katılan arkadaşın misafiri olduk.
Müezzinlik yaparak okumaya devam ediyordu.
O yıllarda Türkiye’nin Arapça kitap ihtiyacını Diyarbakır’dan Mehmet efendi karşılardı.
Sonra İstanbul’a geldi ve yine bir numara olarak ihtiyaçları karşılamaya devam etti.
Tıp öğrencisi Müezzin arkadaşıma “Şehrin en saygın hocalarından biriyle beni görüştür” dediğimde bir camiye gittik ve görüştük.
Camide rahlesinin üstünde kalabalık ve düzensiz kağıtlar vardı.
Öğrendiğime göre, yeğeni İngiltere’de doktora yapıyormuş.
Konusu, Diyarbakır’da geniş bir aşiretin tarihi imiş.
Hoca efendi, yeğenine yardım ediyor.
O aşiretin tarihini, yerleşim yerlerini, atasözlerini, şiirlerini, efsanelerini, türkülerini derleyip gönderecek, yeğen onu İngilizceye terceme edecek ve eline “Doktor Oldun” diye bir kağıt vereceklermiş.
Bu günlerde “İslami Terör” üzerine araştırmalar yaptırıyorlar, bizim öğrencilerimize.
Haydi İngiltere gibi bütün batılı ülkeler kendi çıkarları için para vermeden, hatta üstüne üstlük para da alarak kullanıyor bizleri.
Peki, bizim Üniversiteler ne yaparlar?
“18’nci yüzyıl İngiltere-Osmanlı siyasi gelişmeleri”
19’ncu yüz yıl Yeni Zelanda-Osmanlı ekonomik ilişkileri” gibi geçmişe yönelik, kimseye hiç bir faydası olmayan tezler veriyorlar.
İlahiyat fakültelerinde doktora tezi verecek neredeyse konu kalmamış.
Hepsi geçmişe yönelik.
“Bu gün ve yarından itibaren Kur’an, Sünnet ve Fıkıh ışığı doğrultusunda Müslümanlar neler yapabilirler” diye geleceğe yönelik hiç bir şey söylememeye özel dikkat ediyorlar.
Peygamber efendimiz kendi çağında yaşayan kâfirlerle mücadele vermiş Firavun, Nemrut, Kabil gibilerin kötü sonuçlarını çağdaş kâfirlere ibret olsun için anlatıvermiş.
Yoksa peygamber efendimiz, Firavunu anlatan veya uzun uzun lanet eden bir konuşma yapmamıştır.
Zaman tüneli içinde yaşayan kâfirlerle uğraşmak, çağdaş kâfirlerden uzaklaşmak minderden kaçmak gibidir.
Bin sene önce yaşayan velimize övgüler yapmak yerine, çağımızdaki velileri tanımak bize fayda verir.
Bin sene önce yaşamış bir zalime lanet okumak yerine çağdaş zalimlere haddini bildirmek topluma fayda sağlar.
Filan kabileden geçen bir insanın malına el koyan Ebu Cehil’in evine kadar gidiyor. Efendimiz o garibin hakkını alıveriyor.
Çağdaş mücahitlerimiz Lavrens veya Emanuel Karasu, Yemen’den Viyana’ya kadar sahip olduğumuz haklarımızı elimizden nasıl aldı? diye araştırmalara koyuluyorlar. Bu araştırma tezini verenler de çağdaş Lavrenslardır. Adı Lavrens değil. Kıyafeti de çağdaş kıyafet.
“Efendim geçmişte oynanan oyunları bilmezsek oyuna geliriz” diyenlere derim ki, bizdeki şekilcilik devam ettiği sürece biz oyuna geleceğiz demektir.
Biz çağdaş Lavrensları da adı kafir ve o tarihi kıyafetleriyle bekliyoruz. Halbuki “Adı Osmanlı ruhu Yunanlı” nice insanlar var ki “Kur’ana inanırım” der parlamentoda, camide veya tekkede görünür ama insanların Kur’an ve sünnete giden yolunu keser.
Biz, kendi çağımızdan sorumluyuz. Elli sene sonra gelen nesilde çağımızdaki hainleri araştıracak ve bizi “gözleri ne kadarda kapalıymış bu kadar açık küfrünü icra edenleri tanıyıp haklarından gelmemiş” diyerek anacaklardır.
O taktirde herkes, kendi bulunduğu mahalledeki, dairedeki, fakültedeki, kışladaki, din düşmanı, haksız, zalim kişilerle ilgilensinler, geçmiş kafirlere küfrederek enerjilerini tüketmesinler.
Fatih’in hocalarından Hızır Bey’in akaide ait yazdığı manzum “Kaside-i Nuniyye” sinde “Biz şeytana bile lanet etmekle emir olunmadık” der.
Yanlış anlaşılmasın. Şeytana lanet ederseniz günaha girmezsiniz. Ancak, elinize tesbih alıp günde yüz defa şeytana lanet ederseniz sevap alamazsınız.
Şeytan taşlamaktan görevimizi yapmaya zaman ayıramıyoruz.
Bu gün ve gelecek günlerde yapmamız gerekenleri yapalım, yazalım ve söyleyelim.
Mahmut Toptaş, 9 Aralık 2015 Çarşamba
*****
Tezler Konusunda Teklifim
Abdullah bin Mübarek, İmam Ebu Hanife’nin öğrencilerindendir.
Hadiste, Fıkıhta, Takva’ da, örnek kabul edilen bu zattan, Ahmet bin Hanbel de Hadis rivayet etmiştir.
“Kitab’üz-Zühd” isimli eserinde rivayet ettiği Merfu, Mevkuf ve Maktu Hadisler, kendisinden sonra gelen bir çok alime kaynak olmuş ve o türden eserlerin öncüsü olmuştur.
Buna rağmen bu sevdiğim, saydığım, rahmet okuduğum zat-ı muhterem hakkında bile Doktora Tezleri yapılmasına karşıyım.
O muhterem zat, ekmeğini kazanmak için açtığı ticarethanede ve evinde ilim bir sene hareketlerini canlandırırken bir seneliğine de tebliğ ve cihad için yollara düşerdi.
Mesela ilahiyatta doktora öğrencisine “Abdullah bin Mübarek hakkında doktora yapman için, İngiltere’ye veya Mekke’ye iki seneliğine seni gönderiyoruz veya İstanbul’a görevlendiriyoruz” demek yerine "Kur’an’da zühd yaşamını, sevgili peygamberimizin uyguladığı şekilde filan şehirde uygulamalı olarak yaşamanı, yaşatmanı ve sonucun ne olduğunu rapor halinde sunmanı istiyorum” diyerek gönderseniz ne olur?
İngiltere ile 1800-1900 yılları arasındaki ticari münasebetler nasılmış diye verilen doktora tezi yerine “2020- 2050 yılları arasında filan ülke ile ticari münasebetler nasıl gelişmelidir” diye verilse nasıl olur?
İbn’ül Cezeri’inin Avrupa teknolojisine etkileri nelerdir, nerelerden Avrupa’ya geçmiştir yerine, Avrupa’ya hayal edemeyeceği yerden yeni bir teknolojinin ihracı nasıl yapılır” diye tezler istense.
İbn’i Sina’nın hayatı üzerine tez yerine, 2030 yılında Tıbbın nelere varmasını ve nasıl varmasını araştıran bir tez verilse iyi olmaz mı?
Edebiyatçılarımız, Fatih’in döktürdüğü toplar üzerine yazılmış nesir ve şiirleri toplama tezleri yerine, bu günkü dostlara güllü nesirler veya şiirler yazmalarını ve düşmanlara gülleli şiirler veya nesirler yazmalarını tez olarak verseler daha geliştirici olmaz mı?
Yemen’den Viyana’ya kadar olan sınırlarımızı nasıl kaybettik tezleri yerine, İslam Adaletini tüm dünyaya nasıl yayarız üzerine tezler isteseler daha faydalı olmaz mı?
Fatih Sultan Mehmet, karadan gemileri yürüttü, Konstantin’i fethetti, beyaz atın üzerinde İstanbul’a girdi ve Ayasofya’yı fethetti hayal dünyamızı hayaletlerde doldurmak yerine, Beyaz renkli hayalet uçağa binerek, Beyaz Sarayın bahçesine inmeyi hayal ediverseler ve yollarını da arasalar.
Gözümüz hep öne bakar.
Otların ve ağaçların faydalı tarafı hep yukarı çıkar.
Geri geri gitmek ancak hayatımızda birkaç defa olabilir.
Her ne iş yapıyorsak öne doğru giderek yapıyoruz.
Geçmiş, iyisiyle kötüsüyle geçmiştir ve dosyası tutulup kapatılmıştır.
Yeni işlerimiz güzel, hayırlı, hikmetli, bereketli, faydalı, ön açıcı, ufuk aydınlatıcı, örnek olucu, ferahlatıcı…, olduğu gibi arkadan gelenlerin kendisini geçmesine engel olmamasını da sağlamalıdır.
Rabbimiz, Kur’an-i Keriminde:
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Onlar bir ümmetti geçti gitti. Onların kazandığı onlara, sizin kazandığınız da sizedir ve siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız.” Buyurur. (Bakara süresi ayet 2/134)
Mahmut Toptaş, 10 Oca 2020 Cuma
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.