Mahmut Doğan: Veda Haccı - Haccın Farz Kılınması

Mahmut Doğan: Veda Haccı - Haccın Farz Kılınması
Hac farz kılınınca, Peygamber Efendimiz ( sav) hac yapmak istedi. Fakat sonra, "Beytullah’ta müşrikler de bulunacaklar ve onu çıplak tavaf edecekler. Bu hal ortadan kalkmadıkça, ben haccetmek istemem” buyurarak şimdilik bu iste­ğini tehir etti.

Hac farz kılınınca, Peygamber Efendimiz ( sav) hac yapmak istedi. Fakat sonra, "Beytullah’ta müşrikler de bulunacaklar ve onu çıplak tavaf edecekler. Bu hal ortadan kalkmadıkça, ben haccetmek istemem” buyurarak şimdilik bu iste­ğini tehir etti. ( Hicri 9.yılda hacca gitmedi , Hicri 10. Yılında şartlar oluştuğunda haccına gitti )

 

Veda Haccı (Hicretin 9.Yılı, Miladi 631 )

Haccın Farz Kılınması -1-

-Hz Ebubekir başkanlığında ilk Hac Kafilesi , 
-Hz Ali'nin Kafileye dahil olması ve Kabe'nin etrafının her türlü cahiliyeye adetlerinden ve müşriklerden temizlenmesi (Berea : Allahtan gelen bir ultimatom ve duyuru ) 
-Arafat ve Mina'da hutbe 
-veda haccına hazırlık

İslam’ın beş şartından biri olan hac ibadeti , Hicret’in 9. senesinde Ali İmran süresi ile 96 ve 97 ayetleri ile Medine'de farz kılındı.[1]

“Doğrusu, insanlar için konulan ilk mâbed, şüphesiz ki Mekke’de bulunan çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet olan Beyt’­tir.

“Orada açık alâmetlerle İbrahim’in (a.s.) makamı vardır. Kim ora­ya girerse taarruzdan emin olur.

“Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt’i hac­cet­mesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır, farzdır. Kim bu farzı tanı­maz­sa, herhalde Allah’ın ihtiyacı yok. O, bütün âlem­lerden müstağnîdir”[2] (ali İmran 96/97)

meâ­lin­de­ki ayet-i kerimeler, Hicret’in 9. yılında nâzil olunca, Hz. Re­sû­lul­lah sav efendimiz mescidde bir hutbe irad ederek Müslümanlara bu mükellefiyetlerini şöyle bildirdi:

“Ey insanlar! Hac, üzerinize fark kılındı; o halde haccediniz!”[3]

Resûl-i Ekrem’in (sav) efendimizin mescidde yaptığı bu tebliği üzerine sahabeler, “Yâ Re­sû­lal­lah, her yıl mı?” diye sordular.

Peygamber Efendimiz, cevap vermeyerek sustu.

Aynı sualin sahabeler tarafından üçüncü kere tekrarlan­ma­sından sonra Pey­gam­be­ri­miz (sav) efendimiz ,

“Hayır! Her yıl değil. Şayet (bu sualinize cevap olarak) ‘Evet’ de­miş olsaydım, muhakkak ki her sene haccet­mek üzerinize farz olurdu ve siz buna güç yetiremezdiniz.”[4] buyurmuştur

Bu olaydan sonra şu ayet nazil oldu "ey iman edenler ! Açıklandığında üzüleceğiniz sorumluluk getirecek şeyleri peygambere fazlaca sormayın "( maide süresi 101)

Peygamber Efendimiz ( sav) efendimiz ashab-ı kiramın aynı şeyi tekrar tekrar sor­masından dolayı da şu dersini verdi:

“Ben, (bir şey teklif etmeyerek) sizi kendi halinize bıraktıkça, siz de beni kendi halime bırakınız. Muhakkak ki sizden evvelki milletler, ancak çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı muhalefetleri yüzünden helâk olmuşlardır! Binaenaleyh, ben size bir şey emrettiğimde, siz bundan gücünüzün yettiği ka­dar yapınız; bir şeyden de sizi nehyettiğimde, artık onu terk ediniz.”[5]

Peygamber Efendimiz (sav) bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

“İslam, beş şey üzerine kuruldu: Allah’tan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed’in Re­sû­lul­lah olduğuna şe­hâ­det etmek, namaz kılmak, zekât ver­mek, haccetmek, Ra­mazan orucunu tutmak.”[6]

 

Peygamber Efendimizin (sav) Niyetlendiği Haccı Tehir Etme sebebi ;

Hac farz kılınınca, Peygamber Efendimiz ( sav) hac yapmak istedi. Fakat sonra,

"Beytullah’ta müşrikler de bulunacaklar ve onu çıplak tavaf edecekler. Bu hal ortadan kalkmadıkça, ben haccetmek istemem”[7]

buyurarak şimdilik bu iste­ğini tehir etti. ( Hicri 9.yılda hacca gitmedi , Hicri 10. Yılında şartlar oluştuğunda haccına gitti )

Hac farz kılınmış ancak müşriklerde Haccı tahrif edilmiş bir şekilde yapıyorlar ve onlara da herhangi bir yasaklama da inmemişti henüz , ama Allahu Teala'ya dua ve niyazda bulunmuştu . Müşrikler Hac için hazırlıklarına da başlamışlardı, Allah Resul'ü yapacağı Haccı erteleme sebepleri bunlar idi , en doğrusunu da Allah bilir , Allah her şeyi bilendir , Allah her şeyi görendir ,

Gerçekten, müşrikler, geceleyin Kâbe’yi kadın erkek karışık ve çıplak olarak tavaf ederlerdi; üstelik bunu, Kâbe’ye hürmet sayarlardı![8]

Hz. Ebû Bekir’in, Hac Emîrliğine Tayini

Resûl-i Kibriya Efendimiz ( sav ) kendisi gitmeyince, Hicret’in 9. yılında, Hz. Ebû Bekir’i, Müslümanlara haccettir­mek ve hac yapma usûlünü öğretmek üzere Hac Emîri olarak tayin etti.[9]

Hz. Ebû Bekir, hac yapmak üzere hazırlanmış bulunan üç yüz Müslümanla (ashab ile) Medine’den yola çıktı;

Medinelilerin ihrama girme yeri olan Zülhuleyfe’ye va­rınca orada ihrama girdi ve

“Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke Leb­beyk. İnnel hamde ven’nimete leke ve’l-Mülk. Lâ şerîke leke” diyerek telbiye getirdi.

Hz. Ali’nin Arkadan Gönderilmesi

Üç yüz kişiden ibaret İslam’ın ilk hacı kafilesi Medine’den hareket ettikten bir müddet sonra, Berâe (Tevbe) Suresi nâzil oldu.

Ashab-ı kiram, “Yâ Re­sû­lal­lah! Bu sureyi, halka okumak üzere Ebû Bekir’e gönderseniz!” dedi.

Peygamber Efendimiz, “Bu tebliği ya benim veya ev halkımdan birisinin ye­rine getirmesi lâzımdır” diye buyurdu.[10]

Hz. Ali, akrabalık cihetiyle Peygamber Efendimize Hz. Ebû Bekir’den daha yakın bulunuyordu. Bu sebeple, Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Ali’yi huzuruna çağırdı ve “Berâe Suresi’nin baş tarafından şu yazılmış olanları götür” diye em­rettikten sonra şöyle buyurdu:

“Kurban kesme günü Mina’da toplandıkları zaman halka yüksek sesle ilan et ki: Hiçbir kâfir, cennete giremez. Bu yıl­dan sonra hiçbir müşrik, hac yapma­yacak! Hiçbir çıplak, Beytullah’ı tavaf etmeyecek! Kimin Re­sû­lul­lah’la an­laş­ması varsa, onun anlaşması, müddeti bitinceye kadar geçerli olacaktır; müd­detsiz anlaşmalar için dört ay müddet tanınacaktır!”[11]

Hz. Ali, neden kendisinin gönderilmek istendiğini öğren­mek istiyordu.

“Yâ Re­sû­lal­lah!” dedi. “Ben yaşlı olmadığım gibi, hatib de değilim!”

Peygamber Efendimiz, “Bunu, mutlaka ya ben götüreceğim ya da sen götü­receksin. Fakat sen git! Muhakkak Allah, senin diline ve kalbine sebat ihsan eder!”[12]buyurdu.

Bunun üzerine Hz. Ali, derhal Medine’den hareket etti. Beraberinde Ebû Hüreyre de (r.a.) vardı. Yolda Zülhuleyfe'den sonra gelen cuhfe yolunda Arc mevkisinde Hz. Ebû Be­kir’e yetişti.

Hz. Ebû Bekir ona, “Amir misin, memur mu?” diye sor­du.

Hz. Ali, “Memurum” dedi ve geliş maksadını izah etti: “Re­sû­lul­lah (a.s.m.), beni, halka Berâe Suresi’ni okuyayım ve ahd sahibine ahdinin tamamlanaca­ğı­nı haber vereyim diye gönderdi.”[13]

 

Mekke’ye Varış

Hz. Ebû Bekir başkanlığındaki ilk hacı kafilesi Mekke’ye sâlimen girdi. Hz. Ebû Bekir, arefe günü Arafat'ta bir hutbe irad buyurdu. Hutbesinde, halka haccın nasıl yapılacağını anlattı.

Hz. Ebû Bekir hutbesini bitirince, Hz. Ali ayağa kalktı ve “Ey insanlar! Ben, size, Re­sû­lul­lah’ın elçisiyim” dedikten sonra Berâe Suresi’nin (Tevbe Suresi) ilk otuz veya kırk ayetini okudu.

Bu surenin ilk beş ayeti meâlen şöyledir:
“Allah ve Resûlünden, muahede ettiğiniz müşriklere bir ültimatomdur: Bundan böyle yeryüzünde dört ay istediğiniz gibi dolaşın. şunu da bilin ki siz, Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz! Allah, herhalde, kâfirleri rüsva edecek!

“Bir de, Allah ve Resûlünden hacc-ı ekber günü insanlara bir ilandır ki Al­lah ve Resûlü, müşrikleri himâye etmekten artık kesin olarak uzaktır!

“Bununla birlikte (ey kâfirler, küfürden ve muahedeye riayetsizlikten) tevbe ederseniz, bu, sizin için hayırlıdır. Yok, yine yüz çevirirseniz, bilin ki siz Al­lah’ı âciz bırakacak değilsiniz!

“(Ey Resûlüm) sen, Allah’ı, Peygamberi tanımayanlara elîm bir azabı müj­dele! Ancak muahede yapmış olduğunuz müşriklerden bilâhare size ahitle­rin­de hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinizde hiçbir kimseye yardım et­me­miş olan müstesnadır. Bunlara, müddetlerine kadar ahitlerini tamamıyla ifa edin! Çünkü Allah, müttekileri (anlaşma hukukuna riayet edenleri) sever.

“O haram olan aylar çıktı mı, artık o müşrikleri nerede bulursanız, öldürün! Yakalayın, hapsedin ve onların bütün geçit başlarını tutun. Eğer, onlar tevbe edip müşriklikten vazgeçerler ve namaz kılıp zekâtı verirlerse, kendilerini ser­best bırakın! Çünkü Allah, Gafûr’dur (çok affedicidir), Rahîm’dir (çok merha­metlidir).

“Ve eğer müşriklerden biri eman dilerse, ona eman ver; ta ki Allah’ın kelâ­mını dinlesin. Sonra da onu, emin olduğu yere kadar ulaştır. Çünkü bunlar hakikati bilmez bir kavimdirler.”[14] ( Berea -tevbe- 1-5)

Kurban bayramı günü Mina'da Hz Ebubekir insanlara bir konuşma yaptı insanlara kurbanlarından ve ifaza (ziyaret) tavafından bahsetti

Daha sonra söz alan Hz. Ali, “Ben, size dört şeyi bildirmeye me­mu­rum” dedi ve me­mur bulunduğu hususları halka ilan etti:

1-Hiçbir kâfir, cennete giremez! 
2-Bu se­neden sonra hiçbir müşrik, haccetmeyecek! 
3-Beytullah çıplak tavaf edil­me­yecek! 
4-Kimin Re­sû­lul­lah’la (a.s.m.) anlaşması varsa, onun anlaşması, müddeti bitin­ceye kadar muteber olacak! Bunlar dışındakilere dört ay daha mühlet tanın­mıştır. Bun­dan sonra hiçbir müşrik için ne ahd, ne de himâye var­dır.”[15]

( ayetler ile müşriklere verilen dört ay zilgicceden 20 gün , Muharrem , sefer , rebiülevvel ayı ve rebiülahir'den de 10 gün )

Hz. Ali yanında, Hz. Ebû Hüreyre de yukarıdaki hususları zaman zaman halka yüksek sesle ilan ediyordu.

Haclarını tamamladıktan sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ve beraberindeki sa­ha­beler Medine’ye döndüler.

Ve takip eden sene Hicret'in 10. YILINDA SADECE MÜMİNLERİN OLDUĞU BİR ORTAM İLE Allah Resul'ü sav Efendimiz Şerefli Ashabıyla veda Haccı yolculuğuna çıkacak ve Haccı Eda edecektir.

Allahümme salli ala seyyidine Muhammed..

 

Mahmut Doğan

Ulu Kanal

_____________________________________________________________________
[1]Tecrid Tercemesi, c. 6, s. 11-12.
[2]Âl-İmrân, 96-97.
[3]Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 1, s. 255; Müslim, Sahih, c. 2, s. 975.
]4]Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 2, s. 113-255; Müslim, a.g.e., c. 2, s. 975.
]5]Müslim, a.g.e., c. 4, s. 102.
[6]Buharî, Sahih, c. 1, s. 11; Müslim, a.g.e., c. 1, s. 45; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 5
[7]İbn Kesir, Sîre, c. 2, s. 332.
[8]Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 233.
[9]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 188; İbn Kesir, a.g.e., c. 4, s. 68.
[10]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 190.
[11]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 190; Tirmizî, a.g.e., c. 3, s. 222.
[12]İbn Kesir, Tefsir, c. 2, s. 333.
[13]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 190; İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 168.
[14]Berâe (Tevbe), 1-5.
[15]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 190-191; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 30

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.