Korkut Daban: Ona Dönüş
Bizler inananlar olarak Bakara Suresinin 156. Ayetinde olduğu üzere İnna lillahi ve inna ileyhi raciun ifadesine inanmış ve tabi olmuşuz Elhamdülillah. Emaneti sahibine layıkı ile teslim etmek en büyük gayemizdir.
Yaklaşık olarak dokuz aydır süregelen Covıd19 Pandemi süreci bir kez daha Ölüm Gerçeği ile bizleri yüz yüze getirdi. Muhakkak ki bize şah damarımızdan yakın olan bu gerçeği biz faniler olarak sadece hastane koridorlarında ve mezarlık yollarında hatırlıyoruz.
Deyim yerindeyse hiç ölmeyecekmişiz gibi yalan dünyaya ve onun meşguliyetine kaptırmış gidiyoruz. Bir an olsun başımızı göğe kaldırıp nerden gelip nereye gittiğimizi düşünme zahmetinde bile bulunmuyoruz. Oysa hepimiz biliyoruz ki üç günlük dünya hevası bir göz kapama bir soluk verme ile sona erecek.
Dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren döktüğümüz gözyaşları adeta bir sitayiş hatta bir isyan misali büyüyor. Melek misali vücut bulan masumiyetimizi büyüdükçe yitirme gafletine düşüyoruz.
Ve yine biliyoruz ki biz Ademoğlu’nu “Yaradılanların En şereflisi” kılan Rahman ve Rahim olan Rabbimize karşı ne denli mahcup ve günahkar olduğumuz! Şefaat makamına hürmeten yapılan ibadet ve duaların ne denli önemli olduğunu bilmek yeter mi?
İslam sadece kurallar ve kaidelerden ibaret değildir muhakkak! Pratiktir yani Amelidir. Asıl olan ne söylediğiniz değil ne yaptığınızdır. Bu vesileyle bir kez daha kendimizi sorgu aynasında sorgulamalıyız dostlar.
Bugün Allah rızası için ne yaptın? Bu soru dahi başlı başına Müslüman Kimliğine sahip bir bireyin yol haritası için önemli bir referans olacaktır. Muhakkak Alemlerin Rabbinin bizlere emaneti olan bu bedenin (Ceset) nefsini doyurmak adına rızık peşinde koşmak sorumluluktur. Ancak tüm enerjimizi rızık peşinde koşma bahanesiyle bu hususta kullanmak muhakkak en büyük müsriflik olacaktır.
Bir ev veya bir araba uğruna nelerden vazgeçtiğimize bir bakar mısınız lütfen! Kaldıramayacağımız borç yükünün altına girip kendimizi Modern Cezaevlerine hapsedişimiz ne denli doğru idi. Bırakın Sılai Rahim yapmayı gelen misafirlerimize Çaya mı yoksa Yemeğe mi geleceklerini sorgulayacak kadar yitirmiştik öz benliğimizi…
Bugün gözle göremeyeceğimiz bir virüs deyim yerinde ise basit bir hal ile İnsanlığını ve İnancını yitirmiş bizlere çok ama çok önemli bir şeyi anlattı! Ona Dönüş!
Sanki sadece gidiş yönünde bileti olan yolcu misali Dünyalığımızı ve Ahiretliğimizi hoyratça harcayıp tüketmenin acizliği ile baş başa kalıyoruz.
Şimdi bir soluk bir nefes için neler vermeyiz ki? Ne anlamı var oturduğunuz evlerin oda sayısının veya konforunun. Ya da bilmem kaç paraya aldığımız otomobilin beygir gücünün? Günlerce arayıp tonlarca para verip aldığımız rengarenk kıyafetleri giyecek ne zamanımız ne de mekanımız var!
Bundan daha büyük bir ibret olabilir mi? Allahın Azameti karşısında susmaktan daha doğru ne olabilir ki. Susmak ve kendi payımıza gerekli dersi çıkarmalıyız. Öze dönüş en doğrusu olacaktır muhakkak. Ya inandığınız gibi yaşarsınız ya da yaşadığınıza inanmaya mecbur kalırsınız.
Atalarımız ne güzelde söylemiş: Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Çoğu zaman sadece bir şarkının sözleri olarak dudaklarımızda mırıldanarak paylaştık.
Han senin, hamam senin, konaklar senin
Tarla senin, çiftlik senin, bağ bostan senin
Diyelim ki dünya malı tümünden senin
Ağız tadıyla yersen bir şeye benzer
Sağlığın nasıl gülüm sen ondan haber ver
İlaç neye yarar vade gelmişse eğer!
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Söz sanatlarında çok mahir idik. Özellikle sosyal medya mecraları başta olmak üzere süslü kelamlar ile adeta kendimizi aldattık. Halbuki ne yazdığımızın ve ne söylediğimizin Hakikatte bir karşılığı yoktu. Bunu pekala biliyor idik.
Aslolan ihtiyaç sahibine merhamet etmek değil merhamet sunmaktır. İhtiyaç dedimse sadece dünya malı değil. Samimi uzatılan bir el ve tebessüm eden bir sima! Anne baba eş kardeş ve evlatlarımıza sevgi ve muhabbetlerimizi göstermekten kaçınmamak.
Şimdi hatırlama zamanı sebepsiz nedenlerle yaşanan küskünlükler ve kalp kırgınlıklarının ne kadar anlamsız olduğu şimdi ortaya çıkardı.
Üç günlük dünya hevası uğruna 3’ler, 5’ler ve 7’lerden kendini mahrum bırakmak Ademoğlu’nun kendine vermiş olduğu en ağır cezadır diyebiliriz. Bugün çok ama çok büyük bir sınav bizleri yine Hakka ve Hakikate ne denli uzak kaldığımızı hatırlattı.
Gelin çok daha fazla geç kalmadan hep birlikte Sıratı Müstakim yoluna revan olalım inşallah. Dönüş muhakkak ona ise gidiş yolu pek mühim değildir. Yanlış yoldan hatadan dönmek en büyük erdemdir muhakkak!
Rabbim tez zamanda Ümmetimizi ve tüm insanlığı bu musibetten muhafaza eylesin inşallah. Bu vesileyle son günlerde darı bekaya uğurladığımız güzel insanlar; İsmail İnan, Ömer Sayıcı, Nuri Çomu ve Mitat Sevin başta olmak üzere tüm ölmüşlerimize Cenabı Allahtan rahmet diliyoruz. Makamları Ali, Mekanları Cennet Olsun İnşallah!
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.