Korkut Daban: Diziler..
Davranış Bilimleri Uzmanı Korkut Daban:
"Önceleri söz vardı. Yüreklerin dolup taştığı zaman derdiniz söz olur yazıya dökülürdü. Başka bir deyişle dertlerimiz dile gelirdi. Bu nedenle yeryüzünün ilk Sanat Bilimi ne diye sorarsanız! Güzel Konuşma Sanatı derim...
Hatırlarsınız mutlaka, ilkokulda "Güzel Konuşma ve Yazma" diye bir ders vardı. Öyle ki Anadolu’nun birçok okulunda olduğu gibi bizim sınıfımızda da farklı kültürlerden ve farklı aile yapılarından gelen arkadaşlarımız vardı.
Bazıları henüz Türkçe konuşmakta dahi zorluk yaşamaktaydılar. Bizler Güzel Konuşma ve Yazma derslerinde sadece konuşma ve yazmayı değil aynı zamanda Güzel İnsan nasıl oluru da öğrendik. Düşünmenin ve düşündüklerini kaleme almanın suç teşkil ettiği günlerdi o günler.
Masumane duygularını kaleme alan zamane Mecnunlarının suçlu ilan edildiği bir dönemden bahsediyoruz! O dönemin tek renkli dünyası televizyonlar idi. Öyle ki Cinsellik Kavramı günümüze oranla daha insani ve medeni boyutlarda idi.
Bugün “Eşref-i Mahlukat” diye tanımladığımız Ademoğlu ile ilgili olarak ekranlarda paylaşılan edep dışı film ve sahneler yoktu. Bir toplumu temelinden yönlendirmenin dahası sarsmanın en etkili yöntemlerinden birisi de sanattır.
Düşmanlarımız bizi en eksik olan yanımızdan vurdular. Bağlama çalarak gizli sevdasını yüreğine gömen gençlerimizi günahkar ilan ettik. Oysa Mütedeyyin Genç bilerek veya bilmeyerek yitirdiği sevdasının ruhunda açtığı yarayı ancak bu şekilde Rehabilite edebiliyordu.
Yetmedi Sazı, Sözü ve her türlü sanat dalını öksüz ve yetim bıraktık. Felsefe okuyana dinsiz, Psikoloji okuyana kötü gözle baktık. Sırf bu nedenle Ateist Felsefecilerin yetişmesine sebep olup yine gençlerimizi bu Ateistlere ellerimizle teslim ettik.
Emperyalizmin en büyük kozu olan Sinema Alanında bir tek adam yetişmesi için mücadele etmedik. Bu yüzden yeryüzünde örneği olmamış bir şekilde Ceddine ve Tarihine Küfreden yerli sözde sanatçılar yetiştirdik. Cephede alaşağı ettiğimiz düşmanlarımıza Sanatsal ve Kültürel etkinlikler mecrasında âdeta teslim olduk. Vazgeçtik Osmanlı ve Selçuklu döneminden, sadece son yüz yıllık tarihimizde nice kahramanlıklara imza atmış "Peygamber Ocağı" kabul ettiğimiz Şanlı Ordumuz ile ilgili adam akıllı bir sinema arşivimizin olmaması başlı başına büyük bir ayıptır.
Amerikan Sineması Hollywood, Vietnam’da savaş kaybetmiş Rambo gibi hayali kahramanlar üretirken bizler Ulubatlı Hasan ve Seyit Onbaşı gibi gerçek kahramanları yok saydık çünkü anlatamadık. Oysa tüm dünyanın tanıması gereken kahramanlardı bu güzel askerler!
Bugün ise akşam vakti evimizde televizyonlarımızda tamamı ile batının sapkın ve bitmiş kültürünün örneklerinin yer aldığı dizi filmleri bizlere sinema ürünü olarak yutturuyorlar.
Bu filmler maalesef toplumun bireysel manada ahlâkî yapısının çözülmesinde baş rol oynuyorlar. Yarı çıplak kadınların yer aldığı ve bol sevişme yatak sahneleri ile ekranlara gelen bu filmlerin düşman kurşunlarından daha derin yaralar açtığını görün artık.
Genç bir kadının nikahsız bir şekilde başka bir delikanlı ile tam üç sene aynı evi paylaşması çok normal bir olay gibi sunuluyor. Tuhaf olan bu konuyu genç kızın ailesinin gayet normal karşılaması.
Soruyorum size hangimizin aile ve inanç yapısı buna müsaade eder? Hangimiz namus ve şeref kavramlarını ayaklarının altında ezebilir. Hangimizin nefsi bunu kaldırabilir!
Elbette hiçbirimizin. Bu şekilde yapılmak istenen nedir dostlar! Adamlar âdeta gözümüzün içine bakarak dinimize küfür ediyorlar.
Bunun neticesinde ise sabah programında evli iki çocuklu kadın, komşusundan hamile kaldığı için sevinirken programda reyting rekorları kırılıyor. Âdeta toplum fuhşa teşvik ediliyor.
Aslına bakacak olursak Allah zaten belâmızı vermiş anlayana!!!
Çok ama çok affedersiniz ama Resmi Vesikalı Hayat Kadınlarının yapmadıklarını sözde normal dediğimiz toplumun orta yerinde yaşıyor ve canlı tanıklar olarak izliyoruz.
Yapmayın efendiler. Bir millete yazık etmeyin derim. Düşmanın bu kadim millete tank ve tüfekle yapamadığını bir kamere ile gerçekleştirmesi çok manidar!
Allah korkusu ve itikadı olmayan Sinemacılar ile ancak bu tarz sanatsal ürünler ortaya çıkar. Son sözüm ise memleketin sözde Mütedeyyin Sinema Ustalarına. Bakın bakalım kaç adet yerli ve milli (İtikatlı) sinema sanatçısı yetiştirdiniz? Gün kendimizi sorgulama günüdür. Buradan hareketle tüm toplum bundan sorumludur. Ancak Devletin inisiyatifini kullanacak olan resmi kurumları daha büyük bir sorumluluk taşımaktadırlar.
Bu vesileyle başta RTÜK ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere ilgili tüm kurumları bu konuya el atmaları konusunda bir vatandaş olarak uyarıyorum.
Emin olun "Son pişmanlık fayda etmeyecektir" biliyorsunuz.
Selâm ve dua ile..."dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.