Korkut Daban: Derin Uyku

Korkut Daban: Derin Uyku
"Daha düne kadar deyim yerinde ise kendi kendini yönetmeye aciz bu milletler yani; Kıbrıs’ta Rumlar, Egede Yunanlar ve Dağlık Karabağ’da Ermeniler Türkiye’ye hem de uluslararası hukuka aykırı bir şekilde kafa tutmaya çalışıyorlar.."

Siyaset Bilimci Korkut Daban,

"Tarih boyunca bazı milletlerin dünyadaki her türlü siyasal gelişmeler karşısında zaman zaman sessiz kaldıklarına tanık oluruz. Bizler onların Kış uykusuna yatmış olduğunu düşünürüz. Oysa bir gözleri açık tetiktedirler. Sert geçen Kış Mevsiminin ayazını yiyen ancak unutmayan Kurt misali hazır kıtalardır diyebiliriz.

Orta Asya bozkırlarının zorlu şartlarında yaşamaya alışmış Türk toplumunun ne denli zorluklar altında bir yaşam kültürü olduğunu şimdi daha iyi anlayabiliriz. Yaşanan coğrafya o milletin karakteristik özelliklerine de doğrudan etkide bulunur.

Göçebe kültüre ait özelliklerini bugün hali hazırda Hakkari ve Çukurova başta olmak üzere Anadolu Coğrafyasının dört bir yanında görebilirsiniz. Yayla Kültürü dediğimiz olay Göçebe Yaşamın en belirgin yansımasıdır. Bugün Anadolu’nun birçok bölgesinde yazın şehirlerde yaşayan insanların Yaylaya çıkması bu özelliğin pratik olarak devam ettiğinin bir tür göstergesidir.

Orta Asya’nın zorlu coğrafi koşullarında yaşamaya alışmış bu milletin en belirgin özelliği ise savaşçı kimliği olarak öne çıkmaktadır. Oysa bunun yanında dokumacılık, meteoroloji, yön tayini yine hayvan sağlığı ve yetiştiriciliği gibi birçok alanda gelişim göstermişlerdir.

Bu çalışkan ve savaşçı millet, İnanç noktasında yine İslam İnancına yakın bir anlayışa hakim olarak Gök Tanrı inancı taşımaktadırlar. Aile ve toplumsal yapısının yanı sıra kültürel konularda yine İslam Kültürü ile birçok konuda örtüşmektedirler.

Bu nedenle de Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra fazlaca bir uyum sorunu yaşamadıkları gibi İslam Coğrafyasına batıdan gelen saldırılara karşı savaşçı kimlikleriyle büyük oranda set çekmişlerdir. En büyük cihatlara imza atan Selahattin Eyyübi misali mücahitleri bünyelerinden çıkarmışlardır.

Orta Asya’dan çıkışı milat kabul eden Ergenekon Destanı hikayesi yine bugün Anadolu Coğrafyasında yakın tarihe kadar sadece Doğu ve Güneydoğuda sözde Kürt Siyasetçilerinin propaganda malzemesi haline getirmiş olduğu Nevruz Bayramı’dır.

Ne hazindir ki Orta Asya’dan göçü başlatan tarih olarak kutlanması gereken bu anlamlı gün, güzel ülkemizde uzun yıllardır ayrılıkçı grupların siyasi propagandası olarak gölgede kaldı diyebiliriz.

Bir toplumu bir araya getiren en önemli unsur tartışmasız Dini İnançlarıdır. Ondan sonrası Dil ve Ortak Tarih yani Kültür kavramı gelir. Yaşadığımız Coğrafyada birbirimizden en ufak bir farklılığımız yokken yıllarca Sömürgeci Batının senaryosu olarak Sağ-Sol ardından Kürt-Türk ayrımcılığı üzerinden siyaset yapanlara bir dur diyen olmadı.

Bugün Türkiye’nin neden sadece Türkiye’den ibaret olmadığını çok daha iyi anlıyoruz. Gün bu gündür. Zalime Zalim, Kahpeye Kahpe deme günüdür! Yıllarca hatta Asırlar Boyu üç kıtaya hüküm süren Osmanlı himayesindeki bir tek Gayrı Müslim vatandaşının mağdur olmasına müsaade etmedi.

İslam Hukuku hassasiyeti ile yapılan idareden şikayetçi bir millet göremezsiniz. Oysa yakın tarihe kadar Vahşi Batının sömürgelerinin ve insan katliamlarının muhtelif coğrafyalarda devam ettiğine canlı tanık oluyoruz.

Bugün Balkanlar başta olmak üzere birçok milletin Osmanlıya olan saygısı ve minnet duyguları devam etmektedir. Bu Osmanlı için tarihsel anlamda önemli ve manevi bir mirastır.

Osmanlı himayesinde uzun süre yaşayan Rum, Yunan ve Ermeni milletleri de aynı şekilde asırlar süren Osmanlı İdaresinde olabildiğince rahat bir yaşam sürdüler. Öyle ki gizli kapaklı yaşamak bir yana dursun ticari ve sosyal hayatta olabildiğince aktif rol aldılar.

Bırakın haksızlığa uğramayı çoğu zaman İslam’ın Hoşgörü Şemsiyesi altında pozitif ayrımcılık dahi gördüler. Daha düne kadar deyim yerinde ise kendi kendini yönetmeye aciz bu milletler yani; Kıbrıs’ta Rumlar, Egede Yunanlar ve Dağlık Karabağ’da Ermeniler Türkiye’ye hem de uluslararası hukuka aykırı bir şekilde kafa tutmaya çalışıyorlar.

Şimdi zamanlama ne kadar manidar değil mi?

Tam Türkiye Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de enerji kaynaklarının keşfi için sismik araştırma yaparken ve Azeri Gazı ile ilgili uluslararası arenada Baş Aktör olmaya başladığı anda İhanet Çetesi diyebileceğimiz Rumlar, Yunanlar ve Ermenilerden oluşan bu üç milletin aynı anda eş zamanlı saldırı pozisyonu alması çok ama çok anlamlı bir durum değil mi?

Bir asırdır uyutulan bir milletin yeniden uyanışını hazmedemeyen, zalimin zulmüne dur diyemeyen bir dünya düzeninde, Yeniden Dirilişe geçen Osmanlı torunu Cennet Mekan, Sultan Abdulhamid Han’ın siyasi varisi diyebileceğimiz Erdoğan, bu hikayenin baş aktörüdür diyebiliriz. Lider kavramı her durumda olduğu gibi burada da etkisini gösteriyor.

Bu durum bir asırdır Sömürgeci Batı dünyasının boyunduruğu altında bırakılmış, başta IMF ve Dünya Bankası gibi tefeci kuruluşlara borç bağı ile esaret altına aldıkları Türkiye’nin aslına rücu etmesi ile bozulan bir oyundan başka bir şey değildir.

Sömürgeci Batının ve onları yerli iş birlikçilerinin politikaları Türkiye’nin yüzyıldır Derin Bir Uykuda olmasının baş sebebidir.

Deyim yerinde ise Uyuyan Devi uyandırdılar. Bu yüzdendir ki bu coğrafyanın çevresinde yakılan ateşlerin hiçbirisi tesadüfi değildir. Orta doğu ve Asya başta olmak üzere muhtelif coğrafyalarda akan kanı durduracak tek güç Allah’ın izniyle Türkiye olacaktır.

Asırlardır insan canı ve kanı üzerinden sömürgeci bir düzen kuran Küreselcilerin en büyük korkusu Türkiye Coğrafyasında oluşturdukları Derin Uyku siyasetinin sona ermiş olmasıdır.

Allah Azerbaycan Ordusunun yar ve yardımcısı olsun inşallah! Dualarımız ve silahlı kuvvetlerimiz her daim Azeri kardeşlerimizle olacaktır. Gün birlik olma günüdür!

Selam ve dua ile… "dedi.

 

 

  

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum