Kemal Kahraman: Akif Emre’ye göre erguvan fani güzelliğin simgesi

Kemal Kahraman: Akif Emre’ye göre erguvan fani güzelliğin simgesi
İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname adlı eser okuyucuyu Akif Emre’nin iki özelliğiyle buluşturuyor. Yazarlığı ve fotoğrafçılığı… Fakat iş bununla bitmiyor. Kemal Kahraman yazdı.

Kemal Kahraman: Akif Emre’ye göre erguvan fani güzelliğin simgesi

İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname adlı eser okuyucuyu Akif Emre’nin iki özelliğiyle buluşturuyor. Yazarlığı ve fotoğrafçılığı… Fakat iş bununla bitmiyor. Kemal Kahraman yazdı.

Ağaçlarda bembeyaz çiçekler, taze yeşil yapraklar, erguvanlar, parklarda yol kenarlarında renk renk laleler. İstanbul’u yeniden düşünmenin tam zamanıdır.

İstanbul’u nice yazarlar, şairler, krallar, sultanlar, imparatorlar düşündü. Onu tanıyan bütün kültürlerin, devletlerin, dinlerin, insanların onda gözü var. Öyle büyük, öyle derin, öyle renkli ki herkesin kendine göre bir İstanbul’u var.

“Dünya bir ülke olsaydı başkenti kuşkusuz İstanbul olurdu.” Bunu söyleyen Napolyon. Antik Yunan’dan Roma’ya, Bizans’tan Haçlılara, Venedik’ten Ruslara birçok kavim bu şehre hakim olmak istedi. Hz. Peygamber (sas) hadisiyle yola çıkan Osmanlılar adeta bütün bu rüyaları birleştirdi. Herkesin bir arada barış içinde yaşadığı bir formül buldu; Pax Ottomana.

Bütün kitabi dinlerin gözdesi olan mübarek şehir Kudüs’e bakın. Orada Osmanlı barışıyla birlikte nelerin bittiğini görürsünüz. Orada kısacası insanlık bitmiştir. Birlikte yaşama niyeti taşımayan kültürler, ister istemez ötekileştirme, sindirme, eritme, yok etme fikrini içinde taşıyor. Endülüs’e bakın, Amerika’ya, Avustralya’ya, Afrika’ya. Orada eski toplumlardan ve uygarlıklardan olsa olsa bazı izler bulabilirsiniz. Çünkü sistematik bir şekilde yok edilmişlerdir.

Akif Emre’nin bugünlerde çıkan kitabı İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname adlı eserini okurken bütün bunları düşünmeden edemedim. Akif Emre gençliğinden itibaren sur içi ve Fatih bölgesinde çokça zaman geçirmiş hamuru oralarda yoğrulmuştur. O iyi bir mekan gözlemcisidir. Elinde fotoğraf makinesiyle İstanbul’un birçok köşesinde nice anları yakalamaya çıkmıştır. Gördüklerini, yaşadıklarını okuyucularıyla paylaşmıştır.

Mekandan tarihe yolculuk

Yeni çıkan kitabında mekandan zamana ve tarihe uzanan değerlendirmelerini yaptığı yazılardan bir seçki sunuluyor. Tabii İstanbul’a ilişkin olanlar… Akif bir dünya gezginidir. İstanbul’u merkeze alarak medeniyetimizin temas ettiği coğrafyalarda hayli geziler yaptı. Notlarını, hatta fotoğraflarını okuyucularıyla paylaştı. Bu ona İstanbul’un yeryüzündeki konumunu, anlamı irdeleme bakımından büyük bir ayrıcalık kazandırdı.

İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname adlı eser okuyucuyu Akif Emre’nin iki özelliğiyle buluşturuyor. Yazarlığı ve fotoğrafçılığı… Fakat iş bununla bitmiyor. Bukitapta Akif’in sanatkâr bir ruhla Erguvan üzerine yazdıklarını bulacaksınız. İşine giderken yeni açılan bir erguvanın “naz makamında bakışını” yakalamak için normal yolunu değiştiriyor. Tarihi bir binanın bahçesinde restorasyon panellerinin arkasından uzanan bir erguvan dalı “erguvan renkli bahar gülümsemesi” ile ona sesleniyor; “Ben buradayım!”

Erguvanlar boğazdaki nice servilerin çınarların arasından “apansızın” açarlar ve kısa zamanda kaybolurlar. Bu halleriyle “fanilik tadında güzellik” sunarlar. Fakat bu Akif Emre gibi dikkatli bir İstanbullunun gözünden kaçacak bir şey değildir. O erguvanlardaki faniliği tasvir etme peşindedir.

Yazar her sabah köprüden Avrupa yakasına geçerken aşağıda Beylerbeyi Sarayı üst bahçelerinde bulunan büyük havuzun kenarındaki zarif erguvan ağacının çiçek açmasını bekliyor. O ağacı dikenlerin yukarıdan, köprüden görünmesini hesaplamış olacağını düşünüyor.

“Her geçen gün pek çok tarihi eser ve camiyi ezip geçercesine yapılan köprülerin bir benzeri olan Boğaz Köprüsü’nden bu havuzu, etrafındaki martıları, gözden ırak olduğu için pek bakımlı olmayan çevresine bakıp erguvan renginin suya ne zaman aksedeceğini beklerim.”

Adına bayram yapılan bir çiçek erguvan

Bizans’tan bu yana erguvanın önemli bir ağaç, bir renk olduğunu öğreniyoruz. “Çelimsiz yapısına rağmen, İstanbul kadar köklü bir ağaç.” Bizans’ta imparatorlar erguvan morunu çok sever, prenslerin odalarını erguvan rengi boyarlarmış. Osmanlı bu ağacı hiç ihmal etmemiş. Boğazı onların geçici şehrayini için alabildiğine süslemiş. Baki gibi büyük bir şairin dilinden ona methiyeler düzmüş:

Dürr-ü yakut ile nahl-i murassa sandım

Erguvan üzre dökülmüş katarat-ı emtar.

 

(İnci ve yakutla süslenen fidan sandım

Erguvan üzre dökülmüş yağmur damlaları.)

Kimine göre şımarık bir ağaç da olsa, bir görünüp kaybolsa da şairler erguvan rengine metafizik çağrışımlar yüklemişler. O adına bayram yapılan nadir bir çiçektir.

Akif Emre ilginç bir şekilde onun faniliği simgelemesi üzerinde duruyor ve “fanilik estetiği” kavramını ortaya atıyor. Bununla Osmanlı dönemindeki kullanımı arasında bağ kuruyor. Eskiden Erguvan ağacı baston yapımında kullanılırmış; “güzellik, fanilik, tarih, gelenek, her şeyi özetleyen somut bir gerçeklik”. Belki de “güzelliğin hüzünlü vedası”.  

İstanbul’u Akif’in penceresinden yeniden düşünmek, duymak, yaşamak isteyenler için önemli bir kitap.

Akif Emre, İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname, Büyüyen Ay Yayınları, İstanbul 2019, 151 s.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.