İzzet Güllü: Mevlana'nın İnsan Psikolojisine Dair Eşsiz Tespitleri
İzzet Güllü: Mevlana'nın İnsan Psikolojisine Dair Eşsiz Tespitleri
Adeta Maslow’un ihtiyaç hıyerarşisindeki basamakları kastederek bunları çoktan aştığını, en üstteki "kendini gerçekleştirme" aşamasına geçtiğini, bu noktaya ulaştıktan sonra varlar ile yokların insan için fazla bir öneminin / farkının kalmadığını ve beyin düzleminde aynı çizgide eşitlendiğini anlatır.
Mevlana sıkıntılara farklı bir bakış açısı getirir:
“Her keder ve sıkıntı bayatlamış mutluluklarımızı süpürür, temizler. Yeni ve taze hoşnutluklar için bizi hazırlar. Bir keder gelip çattığında yepyeni hoşnutlukları bekle. Keder de sıkıntı da bir emanettir. Gelir, yaşanır ve gider. Hoşnutluk farketmeye bağlıdır. Farketmek ise ancak zıtlıkla mümkündür. Dert ve keder olacak ki hoşnutlukları hissedebilelim, farkledip gereken lezzeti alabilelim. Her gün et yemek insana ne kadar et hazzı verir! Ne sürekli açık el, ne de sürekli kapalı bir el insan için hoşnutluktur. İnsan için hoşnutluk, hem açılan hem de kapanan eldir. Yoksunluk sahip olduğumuzda alacağımız haz için bizi hazırlar. Dolayısı ile bir nimettir.” der.
Hepimizin peşinden koştuğu mutluluğun adeta yerinden duran bir bitkinin rızkının ayağına gelmesi misali aslında ardından kovalamayanı gelip bulan bir ödül / mükafat olduğuna dikkatleri çeker ve, “Mutluluk peşinden koşmayanı gelip bulan bir ödüldür.” diye söyler.
“Övülme ihtiyacı olmayanın dünyada zor işi olmaz.” sözüyle yaşadığımız hayatta altına girdiğimiz onlarca ton ağırlıktaki dünya yükünün bilinçaltı nedeninin aslında övülme, beğenilme, onaylanma arzsu olduğunu anlatmaya çalışır. Peşinden koşacağın ve çoğunu yakalayamayacağın her emel için sürekli “engellenme” yaşayacağına (ki engellenmeler birer stres, gerginlik ve mutsuzluk sebebidir) temeldeki bu “bir” duygudan kurtulmaya çalış demektedir. Bir başka yerde ise bu duygudan kurtulmanın yolunun ilim öğrenmekten, faydalı bilgi edinmekten geçtiğini ifade eder.
Yine, “Her nimette bir gam, her gamda da bir nimet saklıdır. Nimetin içindeki gam sahip olunan nimeti kaybetme endişesidir” diyerek ne varlara sırf “var” diye çılgınca sevinmenin ne de yoklara sırf “yok” diye kahrolurcasına üzülmenin doğru olmadığına, böylece sınırlı yaşam enerjimizi zayıflatarak psikolojik direncimizi günden güne yok etmemizin doğru olmadığına dikkatleri çeker.
İnsanın benlik, kişilik ve ego gelişiminin (sosyal öğrenme ve davranışlarda sosyal çevrenin rolü) sağlıklı yahut patolojik oluşunda dışarıdan alınan tepkilerin rolüne “İnsanı firavun yapan, dışındakilerdir.” tespitiyle veciz bir vurgu yapar.
“Eli - ayağı olmayan kazancın peşinden koşma.” diyerek kısır maddi çıkarlar için zaten çok kısa olan hayatımızı heba etmemek gerektiğini anlatır.
“Kederi sahte olanın ağlaması gösterişli olur.” Bu sözde eşsiz bir insan psikolojisi çözümlemesi vardır. Abartılı tepkilerin altında genellikle gizleme maksadı taşıyan bir savunma mekanizmasının yattığını bundan yüzyıllar öncesinden gözler önüne serer.
“Ne deniz benim için mükafattır, ne de kara bana ceza. Çünkü ben artık balık değil, balık resmiyim.” Adeta Maslow’un ihtiyaç hıyerarşisindeki basamakları kastederek bunları çoktan aştığını, en üstteki "kendini gerçekleştirme" aşamasına geçtiğini, bu noktaya ulaştıktan sonra varlar ile yokların insan için fazla bir öneminin / farkının kalmadığını ve beyin düzleminde aynı çizgide eşitlendiğini anlatır. Aslında insanın zihinden ve fikirden ibaret olduğunu hatırlatır. Bununla ilgili bir başka sözü de şudur: “İnsan düşünce ve fikirdir aslında. Gerisi ise bir yığın et ve kemiktir sadece.”
“Yara pansuman edilmeden tedavi edilirse kangrene dönüşür, şifa hasıl olmaz.” Yara önce temizlenmeli, sonra tedavi edilmeli. Bunu, “danışanlarımız öncelikle sorunlarını anlatarak içini iyice boşaltmalı; gerekli önerilere, ödevlere, danışmanlık bilgilerine ve desteğe ancak ondan sonra geçilmeli” diye anlamak mümkün.
“Adaletin bekçiye ihtiyacı olmaz.” Aklıma “Adalet mülkün temelidir” sözü geldi. Sizin?
"Dert daima insana yol gösterir" İşte psikoloji binasını üzerine oturtabileceğimiz en temel, en doğru zemin. Fiziki ya da ruhi bütün dertler aslında anlamsız sıkıntılar olmayıp, organizmanın bize sinyal gönderen birer ikaz / alarm sistemidir aslında. İlacı sırf "tadı acı" diye zararlı bir madde zannederek atan bir hasta gibi yaparak hemen bu tabelaları sökmeye çalışmak yerine bu işaretlere uygun manevralar yapabilmeyi öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz.
“İnsanı ilgi ile dinlemek insana en büyük ikramdır.” Biz buna psikolojide “aktif dinleme” diyoruz. Batının patatesi alıp cips diye satması misali acaba bu gerçeği Mevlana’dan öğrenip adını değiştirmiş ve bize yeni bir tespit gibi takdim etmiş olabilirler mi? "Paranoyak olma" mı dediniz! Paranoyak olmam takip edilmediğim anlamına gelmez ki!
“Yaptığın hayrı ancak Allah’a sat, insanlara değil!” İyi, faydalı bir iş yapacaksak bunu insanlardan karşılık beklemeden yapmalıyız. Yani koşulsuz olarak... Tıpkı terapilerdeki “koşulsuz kabul” gibi. Ya da çocuklara verilen "koşulsuz sevgi" gibi. Hakikaten de çoğu insanın günlük sıkıntıları “değmezmiş, kıymet bilmedi, anlamadı, hak etmedi, yazıklar olsun” cümleleriyle ifade edilen bu türden pişmanlıklarla dolu değil midir? İşte koruyucu ruh sağlığı için eşsiz bir tespit!
“Sıkıntılı insan, evi yanan ama bundan haberi olmayan kişiye benzer. Onu çağır pencereye, konuştur! Ne konuştuğun önemli değil, o konuşurken dumanlar pencereden dışarıya
“Dinlemek tedavinin yarısıdır” (Freud)
“Tohumu çorak yere ekme.”
Herkesin toprağı aynı ürün için müsait olmayabilir. O zaman herkese "sırf sorunu aynı" diye terapi yapmaya kalkma. "Bazılarının toprağı verimsiz olabilir, bu durumda onlara çaba yapma, tarlayı hazırlama, sulama anlamında önce eğitim verilmeli" şeklinde yorumladım ben. Vaktim az olduğu için başka da bir şey düşünemedim.
“Kişinin niyetini anlamak istiyorsan, son cümlesine bak.”
Harika! Sözgelimi, bir telefon gelir. “Hocam nasılsın? İyi misin? Nerelerdesin? Eeee! Daha daha! Ya hocam aslında sizden bir şey isteyecektim...” Kahretsin! Bir anda moraliniz bozulur. Siz tam da değer verildiğiniz için arandığınızı düşünmeye, buna inanmaya başlamışken bu son cümle her şeyi bir anda berbat ediverir! Ne kadar doğru, ne denli harikulade bir çözümleme bakın! İnsan psikolojisine dair bu denli somut ve net çözümlemeler psikolojide fazla yoktur!
“Kaynağından uzaklaşan su kirlenir”
Bilgi edinme sürecinde kaynağa, kaynak eserlere bağlı kalınması gerektiğine dair çok veciz bir tespit! Bu yüzden ben kaynak olmayan, piyasadaki güncel - popüler psikoloji kitaplarını fazla okumam!
“Şunu bil ki ölmedikçe can çekişmen bitmez. Ölümünden evvel ölmediğin için can çekişmen uzayıp gitti.”
Ölümünden evvel ölmek! Ruhen olgunlaşmak, nirvanaya ulaşmak, belki de kendini gerçekleştirmek! Var ile yoku, kazanmak ile kaybetmeyi, ucuz ile pahalıyı, kavuşmak ile sahip olamamayı aynı renkte ve tonda görecek düzeye ulaşabilmek!
“Bu dünya bir ağaca benzer. Biz de bu ağaçta yarı ham, yarı olmuş meyvalar gibiyiz.”
İnsanlar yarı ham yarı olmuş meyveler ise onlara karşı beklentini buna göre ayarla. Onların melek olmadığını bil. Hepsi yaşam okulunun ayrı ayrı sınıflarındaki öğrenciler. Yaşadıkları ise farklı farklı dersler. O halde onlara hoşgörüyle ve anlayışla yaklaş. Ve onlardan her zaman için her şeyi bekle. Bekle ki gördüğünde şaşırmayasın, şoka girmeyesin, yıkılıp kalmayasın. İşte bir koruyucu ruh sağlığı önerisi daha!
“Yürek yanmadıkça göz yaşarmaz.”
"Gülmek belki sahte olabilir ama ağlamak asla."
Yürek yanması ile, ruhsal yaşantıyla göz yaşı, yani fiziksel tepkiler arasındaki bağlantıya dikkat çekiliyor! Ruh ve beden bir bütündür. Birbirini etkiler, birbirinden etkilenir.
“Ayakkabım yok diye üzülüyordum. Yolda, karşımdan gelen ayaksız bir adam gördüm.”
Psikolojik dünyamızda yaşadıklarımız başımıza gelenlerin değil, algıladıklarımızın bir sonucudur aslında. Psikolojideki ABC Modeline, doğru algılamanın önemine, bilişsel terapiye güzel bir atıf!
Sevginin, hoşgörünün, barışın ve kardeşliğin timsali, eserleri bugün Batı'da, özellikle de Amerika'da en çok satanlar listesinde yer alan dünyaca ünlü mütefekkirimiz Mevlana herkes için, hele de biz psikologlar için adeta bir deniz. Hatta koca bir okyanus. Sizleri, beyin testilerinizi alarak bugüne değin kendisini yanlış ve eksik tanıdığımız, sadece dinden bahseden bir din alimi zannettiğimiz Mevlana okyanusuna koşmaya davet ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.