İslam Hukukunda Hapis Cezası ve Hapishane

İslam Hukukunda Hapis Cezası ve Hapishane
İnsanlık tarihi boyunca suç sayılan belirli fiiller, bütün toplumlar ve inançlar tarafından yasaklanmıştır, yasağı çiğneyenler de cezalandırılmıştır.. İslam Hukukunda Hapis Cezası ve Hapishane / Memet Zeki Uyanık / Hikmetevi Yayınları

Kapak Yazısı

Suç ve ceza, insanlık tarihi kadar eski ve evrensel bir olgudur. Tarih boyunca suç sayılan belirli fiiller, bütün toplumlar ve inançlar tarafından yasaklanmıştır, yasağı çiğneyenler de cezalandırılmıştır. Yasağı ihlal edip suç işleyen kişiye verilen cezalardan biri de hapistir.

Tarih’in kaydettiği en eski cezalardan biri olan hapis; başta Hititler, Asurlar, Persliler, Yunanlılar, Mısırlılar, Bizanslar, Araplar, Cermenler, Osmanlılar… Olmak üzere bütün medeniyetlerde uygulanmıştır; bu uygulama günümüzde de devam etmektedir.

Hapis, aydınlanma çağından itibaren bedeni cezaların yerini almaya başlamış, bunun için de modern hapishaneler inşa edilmiş, bu hapishanelerde yatacak mahkûmlar için de çeşitli sistemler geliştirilmiştir.

Tarihsel süreç içerisinde hapis ve hapishane kurumunun önemini hiçbir zaman kaybetmediğini görmekteyiz. Günümüzde ise denilebilinir ki cezalar sisteminin en önemli ve en çok başvurulan yaptırımıdır.

Bu çalışmamızda hapis ve hapishanenin tarihsel gelişiminden başlayarak farklı kültür ve inançlardaki özellikle İslam kaynaklarındaki yerini ele almaya çalıştık. Ancak ilk insandan günümüze kadar çok uzun bir zaman dilimi geçmiştir. Bu anlamda hapis cezasına ve hapishaneye tam manası ile vakıf olamayabiliriz. Bunun için bu çalışmada Hz. Peygamber döneminin öncesine değinilmekle beraber, ağırlıklı olarak onun döneminden günümüze kadarki hapis cezası ve hapishane ele alınmıştır.

Bu çalışmadan esas muradımız bir sadaka-i cariye edinme düşüncesinden hareketle son dönemlerde İslam hukuku alanında yapılmış olan değerli araştırmalar zincirine bir halka ekleyebilme arzusudur. Bu hedefe yaklaşabilmiş isek bu bizim en büyük bahtiyarlığımız olacaktır.

 

Değerlendirme Ve Sonuç

İslam hukukunda hapis cezası ve hapishane konusunda yapmış olduğumuz bu çalışma boyunca tespit ettiklerimize ve kanaatlerimize metin içinde yeri geldikçe yer vermiştik. Burada da ulaştığımız sonuçları topluca şu şekilde ortaya koymamız mümkündür:

İnsanlık tarihi boyunca suç sayılan belirli fiiller, bütün toplumlar ve inançlar tarafından yasaklanmıştır, yasağı çiğneyenler de cezalandırılmıştır.

Tarihin her döneminde kurallara uyan kitleler olduğu gibi, onu ihmal ve ihlal edenler de var olmuştur ve olacaktır. Bunun için belli müeyyideler öngörülmüştür ki bunlardan biri hapistir.

 Tarih’in kaydettiği en eski cezalardan biri olan hapis; başta Hititler, Asurlar, Persliler, Yunanlılar, Mısırlılar, Bizanslar, Araplar, Cermenler, Eski Türkler… olmak üzere bütün medeniyetlerde uygulanmıştır; bu uygulama günümüzde de devam etmektedir.

 Hapis cezası, ilk dönemlerde suçluyu cezalandırmaktan çok kişinin cezası belirleninceye veya infaz edilinceye kadar tutulması amacını taşımaktaydı.

 Ortaçağda insanların, yargılamaları bitinceye, istenilen fidye ödeninceye veya hükmedilen ceza infaz edilinceye kadar, hücrelerde tutulduğu görülmektedir. Bunun için de hücreler, zindanlar yapılmıştır.

 Batıda Aydınlanma çağından itibaren suçla mücadele ve suçluların ıslahının niteliği değişmiş, cezalar giderek yumuşamış ve insan vücuduna zarar vermeye yönelik cezaların yerini hürriyeti bağlayıcı cezalar ve para cezaları almıştır. Bundan mütevellit hapis cezası, ölüm ve diğer bedensel cezaların yerine geçmeye başlamıştır. Bunun için modern hapishaneler inşa edilmiş, bu hapishanelerde yatacak mahkumlar için çeşitli sistemler geliştirilmiştir.

 Cezalandırmanın amacı, suçlunun ıslah ve rehabilite edilmesi ve topluma kazandırılması olduğundan hapis cezasının yerine şimdilik konulabilecek ciddi bir alternatif yoktur.

 Hapis cezası, İslam hukukunda da var olan hürriyeti bağlayıcı cezalardan biridir. İslam ceza hukukunda suçlar, yaptırımın ağırlığına veya bunların ana kaynaklarda (naslarla) belirlenmiş olup olmamasına göre had, kısas ve ta‘zîr şeklinde üçe ayrılmaktadır. Hapis, ta‘zîr kısmına girmektedir.

 İslam hukukunda hapis cezası, günümüz hukukundan farklı olarak ana ceza değildir. Ta‘zîrin bir alt kolu olarak adi suçlara uygulanmaktadır. Yine hapis cezası müstakil bir ceza çeşidi değildir.

Kur’ân-ı Kerim’de bugünkü anlamda hapis cezasını öngören açık bir ayet bulunmasa da, hapsin varlığına işaret eden örneklerden söz edilmektedir.

Hz. Peygamber’in sünnetine baktığımızda, İslam toplumunun teşekkül ettiği Medine Dönemi’nde sınırlı sayıda da olsa çeşitli suçlarda veya bazı ithamlarda hapis cezasının uygulandığı görülmektedir. Ancak günümüzdeki şekliyle hapis cezası ve hapishane, Hz. Peygamber döneminde mevcut değildir.

Hz. Peygamber’den sonra raşîd halifeler de hapis cezasını uygulamıştır.

Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir döneminde hapis cezası; mescitlerde, evlerde, kuyularda ve dehlizlerde uygulanırken, Hz. Ömer bir ev satın alarak onu hapishaneye çevirmiştir. Hz. Ali de, “mahyes” veya “muhayyes” adını verdiği, taştan yapılmış sağlam bir bina inşa ettirmiştir. Böylece İslam tarihindeki ilk hapishane kurumunu Hz. Ömer kurmuş, bu kurumu inşa ederek tahsis eden Hz. Ali olmuştur.

 Hz. Peygamber döneminde hapis cezası, daha çok tedbir ve geçici bir ceza iken, özellikle Hz. Ömer döneminden itibaren halifeler döneminde farklı suçlara verilen bir ceza olmuştur.

 Dört halifeden sonra, halifelik görevini yürütenler de hapis cezasını bazı suçlar için uygulamıştır.

Vahye şahit olan sahabe asrından sonra İslam devletinin sınırlarının genişlemesi, farklı kültür ve milletlerle karşılaşılması, vahyin ışığından yavaş yavaş uzaklaşılması, Asr-ı saadet insanının vefatı… Gibi sebepler suçların artmasına ve çeşitlenmesine neden olmuş, bundan dolayı hapis cezası gittikçe İslam coğrafyasında uygulama alanı bulmuş ve kökleşmiştir. Hapis cezası için de hapishaneler inşa edilmiştir.

 Tarihte başta Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, Memluklular, Timurlular… Olmak üzere İslam devletleri hapis cezasına ve dolayısıyla hapishaneye başvurmuşlardır.

Bu devletlerden biri de Osmanlı Devletidir. Osmanlı, başlangıçta hapis cezasını tam ve asli bir ceza olarak uygulamamış; fakat zamanla asli bir cezai müeyyide olarak yaygınlaştırmıştır. Osmanlıda suçlular, bazen bir gemide kürek çekme cezasına, bazen de duruma göre bir kale içine kalebent ya da bir adaya sürülerek cizerebent olarak hapsedilmiştir.

Osmanlıda önleme hapsi şehzadelere de uygulanmıştır. XVI. yüzyıl sonralarında kardeş katli uygulamasından hemen sonra şehzadeler Şimşirlik denilen kafese gönderiliyordu. Osmanlıda hapis cezası, tahttan azledilen padişahlara da uygulanmıştır.

Osmanlıda hapis cezasının etkin bir cezalandırma yöntemi olarak benimsenmesi, Tanzimat döneminden sonra olmuştur. Nitekim bu döneme kadar müstakil bir hapishane olmadığından suçlular kalelerin zindanlarında hapsedilmiştir. Ancak Tanzimattan itibaren kale zindanlarının yerine modern hapishaneler inşa edilmiştir.

Osmanlı, Batıda gelişen infaz hukuku ve cezaevleri reformundan yararlanmak amacıyla son dönemlerinde İngiltere’den ve Almanya’dan uzmanlar getirmiştir. Ancak savaşlar ve maddi imkansızlıklardan dolayı hapishane reformu başarısız olmuştur.

İslam Hukukunda hapis cezası, çeşitleri bakımından bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Hapis, uygulanma maksadı göz önünde bulundurulduğunda ihtiyati tedbir ve ceza şeklinde iki ana bölüme ayrılmaktadır. Süresi açısından da müddeti belli olan ve olmayan, süresi belli olan hapis çeşidi de muvakkat ve müebbet hapis şeklinde ikiye ayrılmaktadır.

Hapis cezasını sona erdiren başlıca sebepler ise; ölüm, akıl hastalığı, af, tövbe (pişmanlık), zaman aşımı, sürenin bitmesi ve diğer sebeplerdir.

İşlediği bir suç neticesinde cezaya çarptırılarak hapse atılan mahkumun, doğal olarak hürriyeti kısıtlanmakta, birtakım özgürlükleri ve istekleri rafa kaldırılmaktadır ki bunun da olması doğaldır. Zira suçlunun ıslahı için hürriyetini kısıtlamak, başvurulacak temel vasıtalardan biridir.

 Bir suçtan dolayı hapse atılmış da olsa mahkumun birtakım hakları vardır. Bu hakları kullanabilmesi için de ona ortam hazırlanmalıdır. Bunun için mahkumun insan olduğunun unutulmaması ve insani haklarından yararlandırılması gerekir ki, buna mahkumun hakları denilmektedir.

 İslam hukukçuları yaşadıkları dönemde, mahkumun bu hakları ile ilgili uygulamadaki aksaklıkları görerek, olması gerekeni kurallar manzumesi olarak dönemin idarecilerine takdim etmiş veya hatırlatmışlardır.

 Ebû Yûsuf’un, Harun Reşid’e takdim ettiği tavsiyeleri, bu kurallar manzumesinin en meşhuru ve kapsamlısıdır. Ebû Yûsuf tavsiyelerinde, mahkumun iaşe, giyim gibi zaruri ihtiyaçlarının karşılanması, ibadet etmesine imkan tanınması ve mahkuma işkence edilmemesini istemektedir. Ayrıca insanların mağdur olmaması için suçlu ile suçsuzun ayırt edilmesini, gecikmelere mahal vermemek için de adalet mekanizmasının harekete geçirilmesini tavsiye etmektedir.

Ebû Yûsuf’un bu tavsiyeleri bugün dahi mahkumların ve hapishanelerin ıslahı için yapılacak düzenlemelerde, üzerinde önemle durulması ve dikkate alınması gereken niteliktedir.

 Tarihi bir gerçektir ki, hapis cezasının uslandırıcı yönü her zaman beklendiği gibi olmamış. Bazı suçlular hapishanede daha fazla bozulmuş, farklı suç tekniklerini öğrenmiş ve dışarıya adeta birer profesyonel suçlu olarak dönmüştür. Bunun için hapis cezasını eleştiren hukukçular, kendileri açısından haklı gerekçeler sıralamışlardır. Bu gerekçelere binaen de hapis cezasına karşı çıkmışlardır. Fakat şu da unutulmamalıdır ki, hapis ve hapishane her ne kadar tüm suçluları ve bireyleri suç işlemekten caydıramazsa da insanların çoğu için önleyicilik fonksiyonunu yerine getirmektedir.

Hapisten güdülen amaç ve faydanın hasıl olması için hapsedilen mahkumlarla ilgili şu ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır:

Tutukevi ile cezaevi ayrı ayrı olmalıdır. Hapishane, mahkumların suç tipine, cinsiyetine, hapis müddetine göre ayrı ayrı oluşturulmalıdır.

Hapisteki mahkumun temel insani hakları ile temel ihtiyaçlarının karşılanması hukuki güvence altında olmalı ve yetkili makamlar bu konuda duyarlı davranmalıdır.

Mahpusların yiyecek, içecek, giyim ve yatak gibi ihtiyaçlarının temini, hastalanan mahpusun tedavisi vb. için gerekli masraflar devlet bütçesinden karşılanmalıdır.

Mahpusun ibadet etme hakkı vardır. Bunun için namaz, oruç gibi dini görev ve haklarından yararlanmasına imkan sağlanmalıdır. Fakat cuma, bayram namazları ve hac ziyareti gibi ibadetlerin ifası için dışarıya çıkmasına izin verilmez.

Mahkumun ıslahı açısından manevi eğitime özel bir önem vermek gerekir. Bu, mahkumun ruh sağlığı açısından önemli olduğu gibi toplumsal huzur açısından da gereklidir.

Hapis cezası, İslam hukuku açısından kişinin eda/fiil ehliyetini sınırlandıran veya ortadan kaldıran bir özelliğe sahip değildir; dolayısıyla kişinin hukuki kişiliğine zarar vermemektedir. Ancak hapis, özünde var olan dış dünya ile irtibatı kesmesi sebebiyle kişinin tasarruflarına bir kısıtlama da getirmektedir. Fakat bu, mahpusun tüm tasarruflarına engel olunacağı, hacredileceği anlamına gelmemelidir. Zira mahkumun her halükarda hakiki kişiliği devam etmektedir.

 Hapis, temel insani ihtiyaçlar açısından eşi ve çocukları da cezalandıran bir özelliğe dönüşmemelidir.

 Mahpusun çalışması teşvik edilmeli ve çalışma imkanı hazırlanmalıdır. Bu bağlamda meslek sahibi olması ya da sanatsal bir faaliyette bulunması için imkan hazırlanmalıdır.

 Mahkumun haberleşme ve ziyaret edilme hakkı vardır. Bu haklar keyfi olarak engellenemez veya ortadan kaldırılamaz. Çünkü suçlu da olsa mahkumun dışarıda kalan bir ailesi ve çevresi vardır.

Tutukluya, kendi davasınının duruşmasında hazır bulunması, başka bir davada tanıklık için mahkemeye gitmesi, akrabasının cenazesinde bulunması gibi başka özel sebeplerle izin verilebilir.

 İnsana işkence tarih boyunca yasaklanmıştır. İslam Hukukunda da işlence yasaktır. İşkence yasak olduğundan mahkumu dövmek, yaralamak, bağlamak, suya batırmak,  sıcak ve soğukta, aç susuz bırakmak, elbisesini soymak, onurunu kırmak, ibadet ve tuvalet ihtiyaçlarını engellemek yasaktır.

 Hapishane veya bugünkü ifade ile cezaevi bütün bu hakları sunabilecek fiziki şartlara sahip olmalıdır.

 Hapishanede istihdam edilecek ceza infaz ve koruma memurları güvenilir, merhametli, zeki, uyanık, dürüst, bedenen güçlü olmalıdır. Ayrıca hasis ruhlu insanlar hapishane görevlisi yapılmamalıdır. Bu görevlilerin ücretini de devlet karşılamalıdır.

 Son olarak şunu ifade edelim ki, hapis cezası hemen hemen bütün dünyada suça verilen ana ceza olmakla birlikte suçun önlenmesinde yetersiz kalmaktadır. Her geçen gün suç oranlarının ve suçluların artması, birçok suçlunun tekrar suç işleyerek hapishaneye dönmesi, mahpusların ve hapishanelerin sayısının hergün artması göstermektedir ki, suçun önlenmesinde hapis cezası tek başına yeterli bir çözüm olmamaktadır. Bu nedenle hapis cezası ve hapishanelere alternatif olabilecek, bunun yanında toplumun huzurunu ve güvenini sağlayacak birtakım düzenlemelerin ve çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bizim bu konudaki kanaatimizi maddeler halinde şu şekilde özetlememiz mümkündür:

1. Ceza, suça denk olmalıdır. Zira fazlası zulümdür, eksiği ise cezayı anlamsızlaştırır ve suça teşvik anlamı taşır. Hapis cezası verirken de bu husus gözetilmelidir.

 2. Had ve kısas dışında kalan ta‘zîr türü suçlarda verilecek cezanın, kişinin mali durumuyla orantılı olacak şekilde paraya çevrilmesi ve bu paranın suçtan mağdur olan tarafa verilmesi, maddi durumu iyi olmayan kişilerin ise, toplumun menfaatine uygun olarak kamuda çalıştırılması ve bu işin ücretinin de suçtan mağdur olan tarafa verilmesi, suçun işlenmesine caydırıcı bir yol olabilir.

3. Suçun önlenmesi konusunda toplumun bilinçlendirilmesi ve en az suça verilen ceza kadar önemli olan toplumsal yaptırımla, toplumun huzur ve güveninin sağlanması gerekmektedir.

4. Kitle iletişim araçlarının topluma olumsuz örnek olmasının önüne geçilmeli, toplumun huzur ve güveninin tesisinde yayınların yapılması konusunda yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Özellikle insanların model aldığı, toplum üzerinde etkili olan kişilerin suçun önlenmesi konusundaki tutum ve davranışları, toplum üzerinde olumlu etki bırakacaktır.

5- Bireylerin dini ve ahlaki değerler konusunda bilinçlendirilmesi, suçun önlenmesi konusunda en etkili yöntemlerden biridir. Her insanın başına yaptıklarını kontrol edecek, onun suç işlemesini engelleyecek bir polis dikilemeyeceği için, kişiyi gerek kendine gerekse başkalarına zarar vermekten alıkoyacak, bir iç muhasebe yapmasını sağlayacak, dini ve vicdani değerleri harekete geçirecek bilincin verilmesi büyük önem taşımaktadır.

İslam Hukukunda Hapis Cezası ve Hapishane / Memet Zeki Uyanık,Hikmetevi Yayınları, 2017
 

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.