İrfan Küçükköy: Türk Kelimesinin Kökeni (2)

İrfan Küçükköy: Türk Kelimesinin Kökeni (2)
Osmanlı rehberliğinde Müslüman olan Avrupa kavimleri de, mesela Arnavutlar, Boşnaklar, başka Avrupa kavimleri, farklı dil konuştukları halde kendilerini Türk kabul ederler. Onlar da Müslüman olduk demiyorlardı, Türk olduk diyorlardı.

Biz Osmanlı bakıyyesi Türkler, özellikle günümüzde Türk deyince aklımıza hemen Türkçe konuşan insanlar gelir. Bunu hepimiz gayet tabii ve ve hatta zaruri görürüz. Bu tabir ve bu anlam Tanzimat kültürünün eseridir. Türk teriminin anlamı tarihte farklıdır. Bunun için de tarihi kaynak kitaplarda Türk ismine rastlamayız.

İlk Müslüman olan Türkler Göktürklerdir, deriz. Doğrudur, Türk ismiyle ilk Müslüman olan Devlet Göktürkler’dir. Halbuki Göktürklerden çok önce de bugünkü anladığımız manada, Müslüman olan Türk kavimleri vardır. Bunlar bölgesel isimleri ile anıldıkları için. Özel araştırıcıların dışında, bilenler yoktur, tabii olarak olamaz da.

Göktürklerden itibaren yeni Müslüman olan, Türkçe konuşan Kuzey kavimlerine Türk oldu derlerdi. Müslüman oldu anlamında, “Türk oldu” denirdi. Yani Türkçe konuşan Müslüman. Türk, aynı dili konuşan ve Müslüman olan kişi ve topluluklardı. O halde Türk olmak, aynı dili konuşan Kuzey Asya Müslüman kavimlerinden olmaktı. Onun içindir ki tarihçilerin görüşüne göre, daha önce Müslüman olan ve Türkçe konuşan Orta Asya kavimlerine , Türkler gibi aynı dili konuşan ve Müslüman olan bir kavme , bir başka Türk anlamında, Türkçe konuşan Müslümanlardan anlamına Türkmen (Türkmân) denilmiştir.. Mân eki Farsça Manende benzeyen, benzemek kelimesinden gelmektedir. Tabiiki bu konu da farklı görüşler de vardır.

Ben de sizler gibi ilk rastladığımda çok şaşırmıştım. “Zamanımızda İslam’ın Yayılışı” kitabımı hazırlıyordum. (1982) .19.cu Asır’da ve Yirminci Asr’ın başında Güney Sibirya’da Müslüman olan topluluklara rastladım. Onlar bu esnada topluca Müslüman oluyorlardı. Mahalli Türkçe lehçelerini bırakarak dini eğitimlerini yapmakta oldukları Türkçe lehçelere yöneldiler. Ve kendilerini ifade ederken Türk olduk diyorlardı. Halbuki bugünkü anlayışımız içinde zaten soyca, dilce Türk kavmi idiler, hem de Türkçenin bir başka lehçesi Yakut dilini konuşuyorlardı. Bu çağrışımdan sonra konuyu derinleştirince arz ettiğim fikirlere ulaştım. Bu benim özel görüşüm değil, o devirleri inceleyen tarihçilerin görüşleridir.

Osmanlı rehberliğinde Müslüman olan Avrupa kavimleri de, mesela Arnavutlar, Boşnaklar, başka Avrupa kavimleri, farklı dil konuştukları halde kendilerini Türk kabul ederler. Onlar da Müslüman olduk demiyorlardı, Türk olduk diyorlardı.

Aynı dilin farklı lehçelerini konuşan ve hepsi Müslüman olan kavimlerin oluşturduğu coğrafya, günümüzde Orta Avrupa’dan başlar, Karadeniz’in kuzeyinden ve güneyinden ilerleyerek Doğu Asya’ya ulaşır. Bütün bu kavimlerin farklı lehçeli dil birliği ve farklı mezhepli din birliği vardır. Ayırımı azaltacak ve birliği çoğaltacak kültürel çalışmaların yapılması şarttır. Mücadele Birliği hareketi olarak bizler ve diğer milliyetçi gruplar Türkiye’de bu heyecanı uyandırmaya, canlı tutmaya çalıştık. Bu sosyolojik çalışmaların bilimsel düzeyde, uluslararası düzeyde canlandırılması, siyası olarak olmasa bile kültürel olarak canlandırılması gerekir. Başta alfabe birliği olmak üzere önemli çalışmalara ihtiyaç vardır.

Son üç asırda, Fransız devriminin etkisiyle Osmanlı coğrafyası Tanzimatı ve Meşrutiyeti yaşadı. Sömürge kültürü ile tanıştı. Osmanlı kavimleri üzerinde Irkçılık propagandası yapıldı. Batılıların düzenlemesi ile yeni devletler oluştu. Irkçılık ve bölgecilik propagandası ile, kültürü ile anlayışlar değişti. Birleştirici anlayışların yerini ayırımcı akımlar aldı.

yazının devamı..

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.