İrfan Küçükköy: Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık ile..

İrfan Küçükköy: Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık ile..
Koca koca Profesörlerin ikinci değil, beşinci el kaynaklara yer verdiklerini gördük.

Bir Hatıra

Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık ile (1916-2016)

Ben Prof. Dr. Halil İnalcık’ı 1985’te, o tarihte görevli olduğum İstanbul Şer’iyye Sicilleri Arşivi’nde kadı defterleri üzerinde çalışma yaparken tanıdım. Hocamız, o tarihte (1985) ABD’de Chikago Üniversitesi’nde hoca idi. Kendisine Türkiye’ye dönmek isteyip istemediğini sordum. Şöyle cevap verdi. Benim görev yaptığım üniversitenin kütüphanesinde dört milyon kitap var. Ayrıca dünyanın neresinde olursa olsun, bir kitabın istediğin sayfalarının fotokopileri, bir hafta içinde önüme gelir. Ben notları yazar masama kor, giderim. Hepsi o kadar. Ayrıca mesela bu arşivin mikro filmleri aynı kütüphanede mevcut. 1955 tarihinde arşivdeki bütün defterlerin (1O BİN, DÖRTYÜZ DEFTER) mikrofilmleri çıkarılmış, bir sureti İstanbul Üniversitesi’ne bırakılmış, bir sureti de Amerika’ya götürülmüş. Hocamın Chikago Üniversitesi’nde doktora öğrencilerinden Antoni isimli bir genç, uzun süre bizim arşivde çalışma yaptı. Arşivlere en az yedi senesini ayıran bu gencin şimdilerde önemli bir Osmanlı tarihi ve İstanbul uzmanı olması gerekir. Doktora tezi “On Sekizinci Asırda İstanbul’da İaşe Meseleleri” idi.

Halil İnalcık hocamıza bir gün “maşallah hocam, çok gençsiniz” dedim. O ayağa kalktı, şöyle çalımlı bir yürüyüş yaptı. “Yaşımı kaç tahmin ediyorsunuz” diye sordu. Ben de “elli beş civarında” dedim. Şöyle söyledi “Ben şu anda altmış dokuz yaşındayım. Yetmişime bir sene var. Bizim Kırımlılar içinde uzun ömürlü insanlar çok olur. Yüz yaşını geçtiği halde, dinç görünen hafızası yerinde akrabalarım vardır” dedi. Sonra şöyle söyledi. Yaşım uzun olur da doksan yaşıma ulaşırsam, o yaşta da kitap yazacağım dedi, böylece espri yaptı.

Prof. Dr. İlber Ortaylı ile televizyonda sohbet ederken doksan üç yaşında idi ve kendisine tevcih edilen sorulara yüksek tefekkürle, hakimane cevap veriyordu. Son kitabını doksan yaşında kaleme aldığını üstüne basarak ifade ediyordu.

Arşivde birgün sohbet ederken Avrupa İslam Ansiklopedisi’nin redaksiyon heyetinde olduğunu söyledi. Ben de kendisine o tarihler itibariyle Diyanet Teşkilatının ansiklopedi teşebbüsünde olduğunu, henüz hazırlık safhasında bulunduğunu anlattım. Çok merak etti. Ansiklopedi çalışmalarını yerinde görmek istedi. Ben durumu genel müdür Ahmet Gürtaş beye anlattım. O da çok memnun olacağını, araba ile aldırabileceğini söyledi. Hoca ile anlaştık, Gürtaş Bey araba gönderdi. Ansiklopediye geldik. Gürtaş bey, çalışmalar hakkında biraz bilgi verdi. İnalcık Hoca “Bu ansiklopedi çalışmalarının sahibi kim?” dedi. Biz de “Türkiye Diyanet Vakfı” dedik. O şöyle karşılık verdi. “Resmi sahibi değil. Ansiklopedi işi zordur. Birinin bu görevi sırtlanması gerekir.” Gürtaş bey hem sırtlandı, hem de çalışma düzenini oturttu. Suyu mecrasına verdikten sonra gerisi kolaydır.

İnalcık hocanın üzerinde durduğu hususlardan biri de maddelerin kaynakları meselesi oldu. Kaynaklara çok dikkat etmemiz gerektiğini, Avrupalı ilim adamlarının metinden önce kaynaklara baktığını, eksik kaynak olursa, ikinci el kaynaklar kullanılırsa, içeriğe bakmadan elinin tersi ile itebiliceğini söyledi. Gürtaş bey, birkaç kaynak kartuteksi getirdi. Hoca inceledi, beğendi. Yazılımı ile ilgili bazı görüşlerini ifade etti. Daha sonra, İslam Ansiklopedisi’nde kütüphane ve dökumantasyon müdürü oldum. Siparişleri ilim adamlarına bizim servis yönlendiriyordu. Koca koca Profesörlerin ikinci değil, beşinci el kaynaklara yer verdiklerini gördük. Bir maddeyi redaksiyondan sonra başka akademisyenlere sipariş etmeye mecbur kaldığımız oldu.

Vefat ettiğinde bir asrı devirmişti. Allah rahmet eylesin.

yazının devamı..

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.