İrfan Küçükköy: "Mücadele Birliği" Kitabımın Ön Sözünden...
ARKADAŞLARIM, soldan sağa
ALT SIRA: Ahmet Yılmaz, Salahattin Yener, Recep Sezer, Aykut Edibali, Talat Nevruzoğlu, Mustafa Sağ, Ramazan Kiraz
ORTA SIRA: Hasan Erdem, Hayrullah Başer, Ahmet Ulusoy, Ahmet Kanıtemiz, Ömer Polat, (-) İhsan Özer, Hamdi Kalyoncu
ÜST SIRA: Osman Erkoç, Fikret Tiyanşan, Emrullah Emrullahoğlu, Mehmet Kum, Erkan Özsaatçılar, Abdüllatif Metin, (-), Mustafa Koçak, Ercan Gülen, (-).
"Mücadele Birliği" Kitabımın Ön Sözünden...
İlk Baskısı 2005'te Neşredilen
"Mücadele Birliği" Kitabımın Ön Sözünden...
Mücadele Birliği
Mücadele Birliği, elbette yazılmalı idi. Çok azı politikayla ilgilendiği halde hükümetlere bakanlar vermiş, her partide üst yönetim kadrolarında elemanları bulunan, her partide genel başkan yardımcılığı seviyesinde temsil edilmiş, en önemli illerin belediye başkanlıklarını elde etmiş; bürokraside, genel müdürlükler, bakanlık müşavirlikleri, valilik gibi yüksek seviyedeki memurluklarda temsil edilmiş, en ünlü gazetecileri içinden çıkarmış, pek çok elemanı değişik alanlarda akademik kariyer sahibi olmuş bir hareketin incelenmesi gerekirdi.
Türkiye’yi yeni ufuklara taşımak için arkadaşlarımızın; eğitimleri, kültürleri, bilgileri, yetenekleri, azimleri, gayretleri yeterli idi. Böyle bir gaye için toparlanmış, şahsımıza ait özel programlarımızdan bunun için vazgeçmiştik.
Teşkilât çalışmaları dağılıp da kendimiz için, istikbalimiz için program yapmaya, memuriyetlere tekrar geçmeye, iş kurmaya, bir işte çalışmaya başladığımızda, merkezdeki biz ilklerin yaşı kırka merdiven dayamıştı. İlklerden birçok arkadaşımızla konuştum. Hepsi davamız adına, Teşkilâtımız adına, ülkemiz adına üzgündüler ama asla pişman değillerdi. Yaşları kırka yaklaşırken; çoluk çocukları eğitim çağında olduğu bir anda, hayatlarını yeniden sıfırdan kurmak zorunda kalmalarına rağmen, ilk dağılış anlarının tabii serzenişleri hariç, “keşke Mücadele Birliği içinde bulunmasaydım” diyen ilklerden hiçbir arkadaşımıza rastlamadım.
Türkiye’yi yeni ufuklara taşımak için arkadaşlarımızın; eğitimleri, kültürleri, bilgileri, yetenekleri, azimleri, gayretleri yeterli idi. Böyle bir gaye için toparlanmış, şahsımıza ait özel programlarımızdan bunun için vazgeçmiştik. Hayatlarımızın baharında bunun için vazgeçmiştik.
Hiçbir gayr-i kanunî faaliyete tevessül etmedik. Anarşinin diz boyu olduğu, sağda ve solda yer alanların eli silahlı dolaştığı, kan gövdeyi götürdüğü 1970-1980 arasında arkadaşlarımızı aktif hareket içinde tutarak, pasifleştirmeden ve fakat teröre bulaştırmadan tuttuk. Elimize silahı almadık. Okulların önlerinde, eli silahlı öğrencilerin kimlik kontrolü yaptığı bir ortamda, genç arkadaşlarımızı terörden uzak tutmak, okullarına sokulmazlarken sabır tavsiye etmek ne kadar zor, en iyi biz biliriz. Arkadaşlarımız teröre hedef oldular ama teröre bulaşmadılar. Hatta terör kurbanı olan arkadaşlarımız oldu. Bunlar kavga içinde öldürülmüş değil, genellikle pusu kurularak, suikast ile şehit edilmişlerdir. Kavgadan uzak duruyorduk sağcı olsun, solcu olsun, milletin çocuklarının kavgayı sürdürmelerinin millete tuzak, hatta suikast olduğunu biliyorduk. Mademki anarşinin sebebi milletimizi kaos içine sokarak, yabancı devletlerin ülkemiz içindeki menfaatlerinin korunmasını sağlamaktı, buna, bu vahim tuzağa malzeme olamazdık.
Hiç kimse, “Bunca emek verdik de ne oldu?” demesin. Emeklerimiz milletin kaderinde yerini almıştır. Allah rızasına yönelikse, asla zayi olmayacaktır. Kur’an-ı Kerîm’de, “İyilik yapanların ecri zayi olmayacaktır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.