İnanmanın bedelini ilkin öncüler öderler

İnanmanın bedelini ilkin öncüler öderler
Doğu Türkistan’da ismi bayrak gibi dalgalanan ve kahramanlığından ötürü Osman Batur olarak bilinen Osman İslamoğlu (1899-1951) bir direniş sembolü olarak girmiştir şanlı Türkistan tarihine. Yavuz Ertürk yazdı.

Yeryüzünde Müslümanların yaşadığı hiçbir bölge yoktur ki orada kan, gözyaşı, ölüm eksik olsun. Bu bizim dünya zindanımızda kaderimiz olmalı ya da buna inandırılmış olmalıyız ki “acı”, damarlarımızdaki kan gibi bir gerekliliğe dönmüş durumda. Başta peygamberler olmak üzere, onların yolunun sürdürücüleri ve tüm inananlar acının, ızdırabın, ölümün en şiddetlisiyle imtihan olmuşlar, en sert müdahalelere maruz kalmışlardır. Kısacası inanmanın bir bedeli var ve en büyük bedeli de öncüler ödemişlerdir. Peygamberler tarihi bunun en iyi açıklayıcısıdır. Sahabenin, tabiinin, ulemanın çektiği sıkıntılar da yine tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştür. İnancını yaşamaya ve yaşatmaya çalışan herkes nasibince sıkıntılara katlanmış, katlanmaya da devam ediyor. Tüm bunlarla beraber hiçbir cana kastetmeye veya kastedilmesine dayanamayan Müslüman yüreği, türlü tuzaklarla, işkencelerle, katliamlarla lime lime edilmeye devam ediliyor.

Doğu Türkistan diye bir yer

Doğuda, batıda, kuzey ya da güneyde, kısaca Müslümanların yaşadığı her yerde, katliamlara şahitlik ediyoruz. Bu katliamların bir kısmından haberdar olsak da bir kısmından çeşitli yasak ve kısıtlamalardan ötürü haberdar olamıyoruz. Bu kısıtlama ve yasaklamaların en şiddetli uygulama alanlarından biri de Doğu Türkistan’dır.

Coğrafi olarak en uzağımızdaki kardeşlerimiz olan Doğu Türkistanlı Müslümanlar, hiçbir iğrençlikle tam olarak ifade edilemeyen Çin’in yasakları, baskı ve zulümleri altında inletiliyorlar. Ölümlerle ve hapislik hayatının en şiddetli uygulamalarıyla karşılaşıyorlar. Kırk milyon civarındaki din ve kan kardeşimize namaz ve oruç gibi farz ibadetler yasaklanıyor, teşebbüs edenler ise ölümün envai çeşidiyle cezalandırılıyorlar. Oradan bir yolunu bulup çıkabilen ve ülkemize yerleşenlerin anlattıklarına göre buraya kadar yazdıklarımızın haber değeri dahi olmayabilir. Zira oradaki uygulamaları anlattıklarında uygulanan basın yasağının sebebi de daha iyi anlaşılıyor.

Altay Kartalı Osman Batur

Kızıl Çin’in yaptığı bunca zulme başkaldırı olmamış mıdır? Tabi ki olmuştur! Doğu Türkistan’da ismi bayrak gibi dalgalanan ve kahramanlığından ötürü Osman Batur olarak bilinen Osman İslamoğlu (1899-1951) bir direniş sembolü olarak girmiştir şanlı Türkistan tarihine. Yirminci yüzyılda “Altay Kartalı” olarak hafızalara kazınan bu kahraman, bugün dahi Çin yönetimini rahatsız eden bir şehit olarak kayıtlara geçmiştir. –Allah şehadetini kabul etsin.-

Bombaya karşı sopa, topa karşı bıçak, tüfeğe karşı yumrukla vuruşan Osman Batur, “Bir gün kâfirleri yine çöllerin öbür tarafına atacağız. Sayıları Taklamakan Çölü’ndeki kum taneleri kadar olsa bile.” diyerek cesaretin ve mücadelenin örneği olmuştur. İri yapılı, uzun boylu ve çok güçlü olan Osman Batur, cesur, yastığının altında dahi tabancasını eksik etmeyen, bir atı otlarken diğer atını yanında hazır tutan, dindar, savaşta dahi namazını ihmal etmeyen ve halkını çok seven bir kahramandır.

“Bugün silahlarımızı alanlar yarın da canımızı alırlar”

1911 yılında Çinlilere ve Ruslara karşı mücadeleye başlayan Osman Batur, bütün Altay topraklarını ve Doğu Türkistan’ı Çinlilerden ve Ruslardan kurtarmayı kendisine amaç edinmiştir.

1940’lı yıllarda artan Çin zulmü ile Türkler gözaltına alınmaya başlarlar. Türklerin ellerindeki silahlar toplanır. Babası silahlarını Çin askerlerine teslim etse de Osman teslim etmez ve “Bugün silahlarımızı alanlar yarın da canımızı alırlar. Ben silahımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa gelip alsınlar.” diyerek dağa çıkar ve bu direnişi büyük ilgi görerek kısa sürede bir ordusu olur. 1943 Temmuz’una kadar gerilla taktiği ile savaşırlar. Osman Batur ve arkadaşlarının bu mücadeleleriyle Altaylar Çinlilerden tamamen temizlenir. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti başkanlığına seçilir. 1945-1947 yılları arası üç vilayetten oluşan Doğu Türkistan hükümetinin askeri ve mülki amiri olarak vali sıfatıyla görev yapar.

Ama Çin, bugün olduğu gibi Doğu Türkistan’ı asıl sahiplerine bırakmak istemez ve tekrar saldırıya geçer. Osman Batur şanlı bir mücadelenin ardından cephanesi biterek yakalanır. Zindana atılır ve şiddetli işkencelere maruz kalır. Kararı çok önceden verilmiş göstermelik bir mahkemede yargılanarak idam cezasına çarptırılır. 19 Nisan 1951 tarihinde alınan idam kararı 29 Nisan 1951’de Urumçi’de uygulanır. Önce kulakları ve kolları kesilir, daha sonra ise kurşuna dizilerek şehit edilir.

Yargılandığı dönemde ibret-i âlem olsun diye sokak sokak gezdirilen Osman Batur’un “Ben ölebilirim ama dünya döndükçe benim milletim mücadeleye devam edecektir.” haykırışı, bugün başta Doğu Türkistanlılar olmak üzere tüm inanan yüreklerin meşalesi olmaya devam ediyor.

dunyabizim.com/devamı...

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.