İletişim Başkanı Altun: “Türkiye’nin haklı tezlerini yok saymaya çalışanları rahatsız etmeye devam edeceğiz”

İletişim Başkanı Altun: “Türkiye’nin haklı tezlerini yok saymaya çalışanları rahatsız etmeye devam edeceğiz”
İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, Türkiye’nin bağımsızlığına, uluslararası haklarına ve hukukuna saldıran girişimlere ve söylemlere karşı verilen mücadeleyi Demirören Haber Ajansına değerlendirdi.

İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, Türkiye’nin bağımsızlığına, uluslararası haklarına ve hukukuna saldıran girişimlere ve söylemlere karşı verilen mücadeleyi Demirören Haber Ajansına değerlendirdi.

Joe Biden’ın açıklamaları son zamanların en çok konuşulan gündem maddesi haline geldi. Bu konuşmayı bu kadar önemli hâle getiren şey neydi sizce?

Bağımsızlık, Türk milletinin karakteridir. Nitekim geride bıraktığımız 100 yılda en çok darbecilerle ve vesayet odaklarıyla mücadele etmişiz. Kurtuluş Savaşı’ndan 15 Temmuz’a kadar bağımsızlığımıza ne zaman kast edildiyse bir olmuşuz.

Joe Biden’ın ifadeleri Türkiye açısından şu nedenle önemlidir: 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında üniformalı teröristlerin talimatlarını aldığı elebaşı Amerika Birleşik Devletleri’ndeydi. Bu kritik dönemde ABD başkan yardımcılığı görevinde bulunan bir siyasetçinin ağzından Türkiye siyasetini dizayn etme niyetinin itiraf edilmesi çok büyük bir olaydır.

Diğer yandan bu itiraf, Amerikan müesses nizamının aslında herkesin bildiği ikiyüzlülüğünü yeniden teyit etmiştir. Yıllardır Rusya’nın başkanlık seçimlerine müdahale ettiğini iddia edenler, bugün bir başka ülkenin iç siyasetine müdahil olacaklarını beyan etmektedir.

Tarihimizde bu tür teşebbüsler her zaman Türkiye’nin bağımsızlığını ve egemenliğini savunan liderleri hedef almıştır. Merhum Adnan Menderes’ten rahmetli Turgut Özal’a ve Necmettin Erbakan’a kadar milletin çıkarlarını birilerinin çıkarının önüne koyanlar hedef olmuştur. Biz devletimizi, liderimizi, bağımsızlığımızı kimseye yedirmedik. Bundan sonra da yedirmeyiz.

Erdoğan’a karşı saldırıların arkasında bağımsızlık iradesine sahip çıkması mı yatıyor?

Elbette. Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’yi birilerinin dümen suyuna soksaydı; haklarımızın gaspına, terör koridorlarına, özerklik provalarına göz yumsaydı çok rahat bir iktidar dönemi geçirebilirdi. O yolu seçseydi, bugün kendisine her fırsatta saldıran Batı medyasından övgüler alırdı. Ancak O, yalnızca milletin takdir ve teveccühüne talip oldu. Birilerinin bundan rahatsız olması son derece doğaldır.

Biden’ın açıklamalarına dönersek, öncelikle hedefteki bağımsızlık iradesinin nasıl tecessüm ettiğine, Türkiye’nin çıkarlarının nerede olduğuna bakmak gerekiyor. Hem yurtdışında hem de içeride birileri “ağzımızın tadı bozulmasın” yaklaşımıyla ülkemiz yönetilsin istiyor.  Herkes “Suriye’de, Libya’da, Akdeniz’de, hatta Kıbrıs’ta ne işimiz var?” diye soranları çok iyi biliyor. Türkiye yeniden bağımlı bir ülke hâline gelirse her şeyin güllük gülistanlık olacağına inananlar var. Oysa dostluk ve müttefiklik başka; bağımlılık başka şeydir. Siz kendinize saygı duymazsanız kimseden saygı bekleyemezsiniz.

Sayın Cumhurbaşkanımız, millete, unutturulmaya çalışılan bu öz saygısını yeniden aşılamıştır. Tam da bu nedenle Erdoğan’ın şahsına yapılan saldırıların aslında Türkiye’ye, bağımsızlığımıza yapıldığını görmemiz gerekiyor. Tam da bu nedenle Biden, Erdoğan’ın devrilmesiyle Türkiye’nin hizaya sokulmasını bir tutuyor.

Biden’ın sözleri bu yüzden mi bu kadar önemli?

Evet. Biden’ın sözlerinin bu kadar tepki çekmesini normal karşılıyorum. Türkiye artık dünyanın bir ucundan, birtakım kapalı toplantılarda dizayn edilebilecek bir ülke değildir. Bunu isteseler de istemeseler de öğrenecekler.

ABD Başkan adayının konuşmasında sizi en çok rahatsız eden nokta ne oldu?

Şöyle ifade edeyim: Bu konuşmadan rahatsız olmayan birinin vatanperverliğini, yurtseverliğini sorgulaması gerekir. Ben kendi adıma en çok muhalefet partilerini destekleyen vatandaşlarımız için üzüldüm. Askerimizi, polisimizi, hatta çocuklarımızı şehit eden PKK terör örgütüne devletçik kurmaya kalkan bir devletin başkan adayı, Türkiye’yi etkisiz hâle getirmek için muhalefeti destekleyeceklerini söylüyor; muhalefet partilerimiz ABD’ye böyle bir sinyal veriyorsa bundan ancak hicap duyulabilir.

Biden konuşmasının bir yerinde şunu söylüyor; “Darbe ile değil seçimler yoluyla Erdoğan’ı devirmeliyiz.” Bu sözlerden ne anlamak gerekiyor?

Milletimizin, 15 Temmuz’da Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde tarih yazdığını anlamak gerekir. ABD’nin on yıllardır dünyanın her yerinde darbeleri azmettirdiğini kendi resmi kayıtlarından biliyoruz. Dolayısıyla “darbe değil seçim” ifadesi, esasen Türkiye’de iktidarın ancak seçimlerle el değiştirebileceğinin kabulüdür. Bir tercihin değil, mecburiyetin ifadesidir. Bu da Gezi kalkışmasından, hatta 7 Şubat krizinden itibaren Cumhurbaşkanımızın azmi, milletimizin desteğiyle verilen mücadelenin sonucudur. 15 Temmuz’da tankların önüne göğsünü siper eden milletin zaferidir.

Konuşmaya verilen tepkilere ne diyorsunuz?

Aksi düşünülemezdi. Bu konuşmaya “ama, fakat” demeden karşı çıkmayan kimse kendine bağımsızlıkçı, anti emperyalist veya vatansever dememeli. Bu sözlerin ne anlama geldiğini köylüsünden kentlisine, çocuğundan yaşlısına herkes gayet iyi biliyor. Bizim ne küresel vesayet odaklarına ne de işbirlikçilerine verecek bir karış toprağımız, bir lokma ekmeğimiz yok.

Gelelim muhalefetin tepkisine. Bunu size sormak istiyorum çünkü muhalefet partisi liderlerinin ilk tepkisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve size yönelik oldu.

Anlamak zor gerçekten. ABD başkan adayı Türkiye’ye saldırırken bunlar önce Sayın Cumhurbaşkanımıza vurmanın telaşına düşüyor. Ben kendi adıma bu saldırılardan ancak gurur duyabilirim. Bakın, Biden’ın söz konusu konuşmasında kirli bir işbirliği iması var. Bu imayla ilgili millet açıklama bekliyor. Neden? Çünkü kamuoyu, buna ilişkin birtakım karineler olduğu kanısında. Hatırlayın bu 7-8 aylık süreçte Türkiye siyaseti muhalefet kanadından gelen darbe imalı söylemlerle karşı karşıya kaldı. Bu imalı sözlere o gün tepki göstermedik mi? Açık ve net bir şekilde tepki gösterdik. Bugün ise biz konuştuktan sonra, amalı fakatlı sözlerle Biden’ın cümlesini kabul etmediklerini söylüyorlar. Fakat milletimiz de çok iyi biliyor ki yasak savma kabilinden açıklamalar bunlar.

Daha sonraki tartışmalarda da muhalefet hep zamanlama vurgusu yaptı. Buna ne diyeceksiniz?

Tepkiyi Joe Biden yerine Sayın Cumhurbaşkanımıza neden gösterdilerse, zamanlama tartışmasını da aynı sebeple başlattılar. Lafı dolandırmanın anlamı yok. Maalesef çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin ekmeğini yiyen birtakım zevat, ısrarla göğsünü ABD başkan adayına siper ediyor. Millet bu ihaneti asla affetmeyecektir.

Zaman konusu önemli mi gerçekten? Yani konuşmanın içeriğini ya da siyasi anlamını değiştiren bir etkisi var mı?

Böyle bir şey mümkün mü? Eğer zamandan bahsedeceksek, konuşmanın yapıldığı tarihte sadece aday adayı olan Joe Biden’ın bugün partisinin başkan adayı olduğunu hesaba katmak gerekir. Yani Biden’ın açıklamaları, aradan geçen sürede bilakis daha önemli hâle gelmiştir. Ortada bağımsızlığımıza, milli iradeye yönelik bir tehdit varsa, ki vardır, bu tehdit daha ciddileşmiştir. Ama milletten değil, okyanus ötesinden medet umanlar bu gerçeklerin konuşulmasından rahatsız oluyor.

Peki neden 7 ay sonra haberdar olduk bu konuşmadan?

Öncelikle devlet, Biden’ın açıklamalarından bugün haberdar olmadı. Kullanılan ifadeler, aylardır açık kaynaklarda mevcuttu. Ayrıca gerek İletişim Başkanlığımız, gerek Dışişleri Bakanlığımız ve ilgili kurum-kuruluşlarımız bu açıklamaları aynı gün raporladı. Kamuoyu açısından ise bu konuşmanın zaten gizli saklı bir şey olmadığını tekrar vurgulamak istiyorum. Sadece devlet değil, ilgili kesimler Biden’ın açıklamalarından haberdardı.

Devletin kurumları neden şimdiye kadar tepki vermedi bu konuşmaya?

Devletin kurumları, haber ajansı değildir. Bir medya kuruluşu için bir açıklamanın kıymeti haber değeriyle ölçülür. Devlet için olayın önemi, etki gücüdür. Nitekim İletişim Başkanlığı olarak biz o gün o toplantı salonunda olan gazetecilerden bazılarıyla doğrudan temas hâlindeydik. Açıklamanın yapıldığı gün notlarımızı aldık, paydaşlarımızla istişarelerde bulunduk.

Bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir çağda, açık kaynaklarda yer bulmuş bir konuşmayı gizlemek kimsenin harcı değil. Nitekim bugün zamanlamadan bahsedenlerin bu konuyu gündeme getirmemeleri için hiçbir sebep yoktu. Zamanlama konusunda hesap verecek birileri varsa; bu devletin görevlileri değil, Biden’ın mesajının muhataplarıdır.

Konuşma devlet açısından şimdi neden önemli oldu?

Birincisi bu konuşma yeniden Türkiye gündemine taşındı. Kim taşıdı? İlk önce bize muhalif medya organları gündeme taşıdılar bu konuşmayı. Ve ne diyerek taşıdılar biliyor musunuz? “Biden başkan olunca Erdoğan yandı” edasıyla taşıdılar! Düşünebiliyor musunuz? HDP’ye yakın medya aktörlerinden bahsediyorum. Kendileri lehine psikolojik harp yapmak amacıyla bu konuşmayı kamuoyunun gündemine taşıdılar. Elbette yerli ve milli medya kuruluşları da buna sessiz kalmadı. Ve konuşmanın bütününü gündeme taşıdı.

İkincisi Biden konuştuğu Aralık ayında bugün taşıdığı öneme sahip değildi çünkü. Joe Biden o gün ABD’de aday adayıydı. Yaptıkları açıklamalar elbette bizim için dikkate değerdi. Biz bu yönde gerekli çalışmamızı yaptık. Biliyorsunuz Biden, Haziran ayında Demokratların tek adayı olarak resmen ilan edildi.

Bu sürecin bir başka boyutu ise ilişkide kırmızı çizgileri çizmektir. Bu itibarla Türkiye’nin bu yaklaşıma sert bir tepki göstermesi, ABD başkanı adayı Biden’a bir uyarı niteliğindedir. Göreceksiniz Biden Türkiye ekibini seçerken daha dikkatli davranacaktır. Tepkilerin bugün olması geçmişte olduğundan daha fazla etki yaratacaktır.

Muhalefet, hükümetin gündemi değiştirme çabası olarak algıladı bu konuşmayı. Buna ne dersiniz?

Depremleri bile hükümetin gündem değiştirme çabası olarak algılayan bir muhalefetten aksini beklemek yanlış olurdu. Açıkçası bu konuşma 7 ay önce gündeme gelseydi yine aynı iddiaları ortaya atacaklardı. Sayın Cumhurbaşkanımız icraatlarıyla, hizmetleriyle, yaptığı fedakârlıklarla konuşan bir lider. Böyle şeylere ne ihtiyaç duyar ne de tevessül eder. ABD başkan adayının açıkça işbirlikçi olarak kodladığı bir muhalefet, özeleştiri yapacağına hedef şaşırtmaya çalışıyor. Ama herkes her şeyin farkında.

Bakın bizim doğal bir gündemimiz var. Ülkeye hizmet gündemi. Bu gündemin peşinden koşuyor, daha önce başarılamayanları başarıyoruz. Bakın daha dün Cumhurbaşkanımız ne dedi? Cuma gününü bekleyin. Büyük bir müjde vereceğim, heyecanlıyız dedi.

Yarın açıklanacak bu müjdeyle ilgili bize bir ipucu vermez misiniz?

Hep beraber yarını bekleyelim. Sayın Cumhurbaşkanımız bu müjdeyi yarın açıklayacak. Bütün dünya duyacak.

Konuşma sonrası size de çok tepki geldi muhalefet cephesinden. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Duymak istemedikleri, konuşulmasından rahatsızlık duydukları şeyleri bize saldırarak milletten saklayamazlar. Bir de bana sürekli olarak “sen konuşma, sen atanmışsın” diyorlar. Evet, beni halkımızın oylarıyla seçilen, milli iradenin tayin ettiği Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan atadı. Ve İletişim Başkanı olarak atadı. Ülkenin temel meseleleri ile ilgili konuşmazsam, hükümetimizin politikaları hakkında kamuoyunu bilgilendirmez, yapılmaya çalışılan dezenformasyon kampanyalarını boşa çıkarmak için uğraşmazsam olur mu?  Olmaz! Hatta geçenlerde medya sektörünün değerli çalışanlarının haklarının iyileştirilmesi için İletişim Başkanlığı olarak bir çalıştay düzenledik. Bu çalışma karşısında bile “senin haddine mi, sen atanmışsın” tepkisiyle karşılaştık. Çok yazık. Fakat biz susmayacağız, hakkı, hakikati haykırmaya devam edeceğiz. Esas meseleye gelirsek, ben kendilerine basit bir soru soruyorum: Neden 7 aydır çıkıp “biz okyanus ötesinin işbirlikçisi değiliz” diyemediler? Güneş balçıkla sıvanmaz...

Dün akşam CNN International kanalında Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis röportajı sırasında bir anda sizin açıklamanız okundu. Bu süreç nasıl gelişti?

Biz Türkiye’nin hakkını hukukunu her platformda savunmakla mükellefiz. Dünyanın önde gelen kuruluşlarıyla sürekli temas hâlindeyiz. Yunanistan başbakanının röportajıyla ilgili bilgi geldikten sonra derhal kanala bir açıklama gönderdik. Burada tezlerimizi ana hatlarıyla anlatarak yayında okunmasını talep ettik. Neticede Christiane Amanpour tarafından Türkiye’nin açıklaması olarak okundu. Türkiye’nin her zaman barış ve diyalogdan yana olduğunu; ama ne bizim ne de Kıbrıs Türklerinin haklarının çiğnenmesine izin vermeyeceğimizi net bir şekilde ortaya koyduk. Burada önemli olan açıklamanın altında kimin adı olduğu değil; kimsenin, dünyanın en büyük kanallarından birinde Türkiye hakkında atıp tutamayacağının gösterilmiş olmasıdır. Türkiye’nin haklı tezlerini yok saymaya çalışanları rahatsız etmeye devam edeceğiz.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.