Hayri Bostan: Yüzünü Fıtrata Çevirmek

Hayri Bostan: Yüzünü Fıtrata Çevirmek
Ülkemizdeki camilerin belki tamamına yakınında özellikle kadınlara bir kenarda, cami altında, duvar dibinde, kuytu yerlerde bir kısım ayrılmakta ve oraya “Hanımlar, Bayanlar” gibi ifadeler yazılmaktadır..

Yüzünü Fıtrata Çevirmek

Kur’an-ı Kerim’deki bazı günahlara karşı sert uyarıları nasıl anlamalıyız? Benim bu konuda amacım suçları ve cezaları hafif göstermek değil; aksine doğru anlaşılmaları konusunda fikir yürütmektir.

Trafikte, çalışma alanlarında ve daha birçok yerlerde bilindiği gibi tehlikeli yerlerde uyarılar da çoğalır. Mesela trafiği ele alırsak, virajlarda, heyelan bölgelerinde, kaygan yerlerde, riskli bölgelerde trafik işaretlerinin çoğaldığını gözlemleriz. Bir iş yerinde de tehlikeli alanlarda uyarı levhaları bulunur. Bu uyarı yazıları, işaret ve levhaları mesafe kısaldıkça, tehlike yaklaştıkça daha da çoğalır.

Melekler varken onların fıtratından çok farklı bir varlık olacak insanı yaradan Allah onu meleklerden de, şeytandan da çok farklı yaratmıştır. Ne melekler gibi günah işleme, yanlış yapma meleksinden yoksun, ne de tamamen her fırsatta günah işleyen, günah işlem ek için yaratılan bir varlık insanoğlu. Belki her iki varlığın da özelliklerini aynı anda fıtratında barındıran bir özelliği var insanın. Onun için de insanın nelere zaafının olduğunu, eğilimlerini, fıtri özelliklerini en iyi bilen Allah Yüce Kitabı Kur’an-ı Kerim’de uyarılarda bulunmuştur.

İnsan hemcinsinin dedikodusunu yapmaya çok yatkındır. Bundan büyük keyif alır. Aynı zamanda kıskançtır. Yalan söylemeye yatkındır. Çünkü yalan ona birçok kapıyı açar, işlerini kolaylaştırır. Bencildir insanoğlu. Kendini öncelemeye, kendi çıkarını düşünmeye yatkındır. Bu onun yaradılışında olan bir zaaftır. Bütün bunlar için de Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şiddetle uyarılmış, yanlış yapmaması ve ne kendisini, ne içinde yaşadığı çevresini ne de çevresindekileri mahvetmemesi için sık sık uyarılmıştır. Bu uyarıları bir kere ya da birkaç kere okuyup geçmekle insan bu tehlikelerden korunamaz. Onun için de Kur’an okumaları ve uyarılarla ilgili bilgileri sık sık güncellemesi de gerekmektedir.

Bunun için de Kur’an-ı Kerim’i okumak ibadet kılınmıştır. Ama rahatlıkla söyleyebileceğimiz gibi bu okumalar Kur’an-ı Kerim’i anlamak, ondaki bilgileri benliğimizle güncellemek amaçlı olmalıdır.

Bu o kadar önemlidir ki anlamasa da okuması sevap sayılmıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’i okuyan insan bir gün onda ne dendiğini, içindeki uyarıları ve bilgileri merak edeceği de gayet tabii idi.

Ama aradan asırlar geçtikçe bu “anlamasa da okuma” anlayışı “anmamadan okuma” anlayışına dönüşüvermiştir. Artık Kur’an okumaları, hatimler, aşırlar, Fatihalar; hatta okumaların peşinden yapılan dualar bile hiç anlaşılmaz, merak bile edilmez olmuştur.

İbadetlerin cemaat halinde yapılmasının da elbette ve şüphesiz hikmetleri vardır. Müslümanlar birbirleriyle tanışırlar, birbirlerinden haberli olurlar, birbirlerine yardım ederler, düşünce alışverişinde, bilgi alışverişinde bulunurlar… Bütün bu hikmetler unutulmuş, sadece ve sadece camilere koşmak ve toplu ibadet etmek şekline indirgenmiştir. Camilerde kılınan namazlar yalnız başına kılınandan daha uzun sürmektedir. Bu, hem namazların imamlar tarafından daha özenli ve ağır, huşu içinde kıldırılmasından kaynaklandığı gibi, her namazın peşinden toplu tesbihat yapılması, toplu dua edilmesi ve mihrabiye okunması gibi, namazın içeriğinden olmadığı halde zamanla namazların birer parçası olarak algılanır olmuş olan eklemelerden de kaynaklanmaktadır.
Günümüzde insanların meşgaleleri çoğalmıştır. Birçok üniversite hocası derslerini evlerinden İnternet aracılığıyla sunmaktadırlar. Bunların hazırlıkları da eklenince zaman almaktadır. İstesek de istemesek de izlediğimiz bazı diziler de zaman almaktadır. Bunun yanında kitap okumamız, yazı yazmamız, çocuklarımıza, torunlarımız ada zaman ayırmamız gerekmektedir. Özellikle ve4rdiğim bu örnek konusunda ülkemiz dışındaki birçok yerlerde imam selam verince ibadetin camideki versiyonu bitmiş olabilmektedir. Ama bizde daha çok ezber ve taklit hâkim olduğu için atadan, dededen, babadan görerek geldiğimiz bütün ritüeller aynı derecede ve değerde algılanmaktadır. Okuyan, araştıran, öğrenen ve kendini geliştiren az da olsa insan doğru olanı yaptığı halde bilinçsizce taklit eden çoğunluk tarafından yanlış anlaşılmakta, ya da hiç anlaşılamamakta, eleştirilmekte, bazen sataşmalara bile ilerletilmektedir.

Mesela başta diyanet işleri başkanı olmak üzere bazı müftüler, din görevlileri çocukların da camilere götürülmesini tavsiye etmekteler. Ama kaç yaşında çocukların camilere götürülebileceği, temyiz çağına gelmemiş çocukların, velileri namazdayken kim tarafından korunup kollanabileceklerini açıklamamaktalar. Bazı veliler de küçücük yaşta çocuklarını camilere götürebilmekteler. Çocuklar minbere tırmanmakta, cihazları karıştırmakta, ana kapıdan çıkıp dışarıda dolaşmakta, belki caddeye çıkarak tehlikeli durumlara sebep olabilmekteler. Camiye götürülecek çocuğa öncelikle evlerde cami adabı, namaz kılanların önünden geçilemeyeceği, gürültü yapılasının uygun olmayacağı öğretilmesi gerekmez mi?

Ülkemizdeki camilerin belki tamamına yakınında özellikle kadınlara bir kenarda, cami altında, duvar dibinde, kuytu yerlerde bir kısım ayrılmakta ve oraya “Hanımlar, Bayanlar” gibi ifadeler yazılmaktadır. Cami boş da olsa, vakit dışı da olsa kadınların, camiin asıl bölümlerinde namaz kılmaları engellenmektedir. Bir şehit cenazesinde yüreği yanmış bir şehit annesi cenaze namazında cemaatin arasına karışsa kıyametleri koparanlar oluyor. Güya namus, edep, iffet, ahlak duyarlığı sergileniyor. İşte günümüzde bilinçlenen Müslüman kadınlardan yerli yersiz itirazlar yükselince de şaşırıyorlar. Bence az bile. Bu çarpık zihniyetin de eğitilmesi gerekmektedir. Erkek egemen Müslümanlara kalsa bu konularda kesinlikle bir duyarlık sergilemeyeceklerdir. Ama sosyal medyada, basında, televizyonlarda patlayan tartışmalar, itirazlar ister istemez asırlar boyu örülmüş ve iyice sertleşmiş bu duvarların yıkılmasına vesile olacaktır. Nüfusunun yaklaşık yarısının kadınlardan oluştuğu bir ülkede müftülerin birer tane de bayan yardımcılarının olması neden kabul edilemiyor? Çünkü Müslümanlar asırlardın Müslüman kadının ilmihalini bile erkeklere yazdırmışlardır. Ufak bir tarama yaparak İslam’da Kadın adlı kitapların yazarları içerisinde kaç tane Müslüman kadın akademisyen vardır görülebilir. Hz. Peygamber(sav)’in yıkmaya çalıştığı bu kadını hep cariye gören arkaik zihniyetin yıkılması kaçınılmazdır. Namus, iffet, ahlak gibi ahlâki değerler sadece kadınlar için değildir elbette ama zaman içerisinde öyle anlaşılır hale gelmiştir.

Bizim öğrencilik yıllarımızda imam hatiplerde kız öğrenci yoktu. İlahiyatta okuduğumuz yıllarda da okulda bir tane kız öğrenci vardı. Birbirinden değerli profesör hocalarımızın birçoğu ilkokul mezunu kızlarla, bazıları ilkokul mezunu bile olmayan hanımlarla evlenmişlerdi. Çünkü “kız çocuklarının okula gitmelerinin çok zor olduğu” zamanların insanlarıydı onlar. Artık o devirler geçti. Özellikle ilahiyat fakültelerindeki kız öğrenci sayıları birçoklarında erkeklerden fazla durumdadır. Bunlar çok güzel gelişmelerdir şüphesiz. Ancak gerek kız öğrencileri, gerek erkek öğrencileri bekleyen, hatta beklemeyen ve içine çekmiş olan bir durum var. Aşırı bir özgüven durumları var. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorlar. Her meslekte olan usta-çırak ilişkisi tarihe karışıyor. Hiç emek vermeden, alın teri göz nuru harcamadan kendini bilge sanan tipler çoğaldı. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir meslek dalında ya da alanında usta-.ırak ilişkisi, saygı-sevgi olmadan irfan da olamaz. Diploma sahibi olunabilir, bir yolu bulunup mastır, doktora da yapılabilir ama insani, İslami değerler gelişemez. Bunlar olmayınca öğrenme de olamaz.

Ben bu durumun, önceleri yapılan hataların bir kefareti sendromlar olduğunu düşünüyorum. Yani önce hocalar bozuldu. Bozulmuş hocalık müessesesi bu durumu getirdi. Bizim öğrencilik yıllarımızda çok duyardık. Falanca asistan falanca profesörün çantasını taşıyor. Nasıl ki orta öğrenimde yapılan yanlışlar, öğretmenlerin öğrencilerine fazla yüklenmeleri, şiddet uygulamaları bugünkü öğretmene yönelik şiddeti getirdiyse, aynen onun gibi de, üniversitelerde öğrenciler hocalarını adeta iplemiyorlar.
Kim kime nasıl davranırsa davransın, elbette kendi bileceği bir şeydir. Ama çırak ustaya saygılı davranmazsa ondan bir şey öğrenemez. Usta da çırağın saygısını istismar etmeyecek. Bu da ancak bilinçli bir Müslüman olmakla mümkündür. Sevgili Peygamberimiz(sav) ile ashabı kiramın aralarındaki ilişkileri az çok biliyoruz. Onu tanımayan birisi geliyor, topluluklarına giriyor ve:” Muhammed hanginiz” diye soruyor. Sadece bu örnek bile sevgili Peygamberimiz(sav) ile ashabının durumunu anlamaya ve anlatmaya yeterlidir. Öyle arkadaşlarından farklı bir yerde oturmuyor, farklı giysiler içerisinde bulunmuyor. Gelen kişi onun hangisi olduğunu bilemiyor ve soruyor. Bugün bu durum en süzme tarikatlarda, dergâhlarda, cemaatlerde bile yoktur. Bir savaşta ordunun nasıl konuşlanacağını söylüyor ve O’na soruyorlar: “Bu bir vahiy bilgisi midir, yoksa sizin görüşünüz müdür?” “Kendi görüşümdür” deyince: “Öyleyse sizin dediğiniz gibi değil şu şekilde orduyu konuşlandırmamız gerekir” diyebiliyorlar.

Her şey bir yana, öğrencimiz ya da çocuğumuz, bir konuda görüşünü söylemeye, bir tartışmaya katılmaya kalkıştığı zaman “sen daha küçüksün, haddini bilmelisin” deriz. Ama bir hata yaptığında “sen kocaman bir yetişkinsin, bunu nasıl yaparsın” diyoruz. Zamanımızın süper çocukları, gençleri bu ikilemi, bu tutarsızlığı yemiyorlar işte. Bugün birçoklarının olumsuz gelişme olarak gördüğü ve şikâyet ettiği durumlar işte o ikilemli tutumlara karşı gelişen sendromlardır diyorum.

İçten pazarlıklı olmayan, tamamen spontane olaylarda ben kesinlikle bir olumsuzluk görmüyorum. Şimdiki gençler eskisinden çok daha akıllı, çok daha sağduyulu, çok daha ahlaklı, dürüst, merttirler. Varsın bizden farklı düşünsünler. İsterse deist olsunlar, ibadetlerinde gevşek davransınlar. Sadece farzı kılan, sünnetleri terk eden olsunlar. Yeter ki camilere gelsinler, yeter ki aramızda olsunlar. Ama bizlerin onları sürekli yargılamamız, eleştirmemiz, suçlamamız onları bizlerden daha çabuk uzaklaştıracak ve kim bilir hangi sahillere demir atacaklardır o zaman.
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا ۚ فِطْرَتَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا ۚ لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ 
“Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
[1] Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Kur’an okurken Allah’ın ayetlerini anlamada asla yetinmemek, sürekli farklı derinlikleri keşfetmek, her zaman davetçi olmak, itici değil çekici olmak ve rahat olmak durumundayız. Su akar yolunu bulur. Her şeyin bir zamanı vardır. Açmakta olan bir çiçeğe müdahale ederseniz onu kurutabilir, belki tamamen kaybedebilirsiniz. Sabırlı olmak gerekir. Çünkü dünyamız çocuklarımızın deneyimsizliğinden, temiz vicdanlarından yararlanmak ve onları kışkırtarak korkunç maceralara sürüklemek için bekleyen bir sürü çakallarla dolu. Allah’ın bizlere bahşettiği en büyük armağan olan çocuklarımızı, sırf onlar için duyduğumuz kaygılar nedeniyle kendi ellerimizle tehlikelere atmamalıyız.

Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Hayri Bostan: Yüzünü Fıtrata Çevirmek

Ulu Kanal


[1] Rûm Suresi, 30

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.