Hayri Bostan: 'Panik yok gelişmeler güzel..'
Bu iletişim çağında insanlar kitleler halinde aldatılabiliyorsa bunun en açık delili bu olsa gerektir.
Gündem çok çabuk değişiyor, birden fazla konularla savruluyoruz. Olup biteni anlamakta ve izlemekte zorlanıyoruz. On dört gün kadar bir tatil vesilesiyle gündemin yarı dışında yarı içinde geçirdim. Bu arada hayli zamandır elimin altında duran rahmetli Halil İnalcık’ın Devlet-i Aliye’sinin ikinci cildini bitirmeye çalıştım.
Özellikle XVI. Yüzyıldaki Harem Sultanları, özellikle Kösem Sultan, II. Osman’ın şehit edilmesi, çocuk sultanlar, Sultan İbrahim’in ilginç saltanatı, Kadızadeliler-Sivasiler… Bugünlere ne kadar zor zamanlardan geçerek geldi bu millet. Ve insanlar ne kadar haksızlıklar, zulümler yaşadılar. Nice değerli devlet adamlarının boyunları vuruldu. Nice haksızlıklarla, rüşvetlerle devşirilen hazineler, mal varlıkları heba oldu, yok oldu, sahiplerine hiçbir faydaları olmadı. Gene de sonradan gelenler ibret almadılar, aynı yollara tevessül ettiler, tenezzül ettiler. Aradan yüzyıllar geçtikten sonra bugün bizler onları okudukça iyileri rahmetle anıyoruz. Kötüler izse kötülükleriyle tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gittiler. Bu da bize, bu fani dünya hayatı güzel şeyler yapmak, güzel hizmetler yapmak için yaşamaya değer olduğunu anlatıyor.
Bu eseri okumakla işe başlamak lazım. Keşke altmışlı yaşlarımıza gelmeden çok daha önceki yıllarda bu ve benzeri, sağlam eserleri okumuş olsaydık. Sağlam yetişeceğiz diye, bilinçli gençler olacağız diye bizlere ne kadar boş şeyler okuttular amanAllahım. Günümüzde de görüyorum ki aynı hamam aynı tas devam ediyor.
Sekiz Mart Dünya Kadınlar günü münasebetiyle Sayın Cumhurbaşkanının gündeme getirdiği, Müslümanların kendilerini güncellemesi meğer ne kadar geniş kesimleri heyecanlandırdı, etkiledi ve tetikledi.
Gündemin ayrıntılarına girmek istemiyorum. Sadece benim baskın hissiyatım şu olmuştur: Tartışmanın hiçbir tarafına dokunmamak, tamamen sessiz ve seyirci kalmak en güzeli görünüyor. Çünkü hangi yorumu beğenseniz ve paylaşsanız, nerede ne söyleseniz ya da paylaşsanız korkunç bir şekilde saldırıya ve hakarete uğruyorsunuz. Elbette en güzeli doğrunun ve hakkın yanında yer almak. Ama öyle bir vaziyet sergileniyor ki her kesim kendisini doğrunun ve hakkın yegâne temsilcisi görüyor ve karşı tarafa saldırıyordu.
Bana göre burada tek eksik olan şey bütün cenahların öncelikle doğruya doğru demek gibi bir kaygılarının olmayışı. İkincisi de farklı düşüncelere karşı hazımsız ve saygısız tutum ve davranışlarıdır.
Her kesim kesinlikle kendilerine kimsenin itiraz etmediği, ölünün ölü yıkayıcısına teslim olması gibi teslim olmuş bağlılar edinme gayretinde görünüyor.
Okumanın önemini herkes vurguluyor; ama bence okumak kadar ne okunduğu da çok önemli. Benim gibi mesleği tarih olmayanların genel ve sağlam bir tarih bilgisine ya da malumatına sahip olmaları için Rahmetli Halil İnalcık’ın İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkan eserlerini hararetle tavsiye ederim. Her cildi dört yüz ile beş yüz sayfa civarında dört ciltten oluşan bu eseri okumak birçoklarına çok zor gelecektir. Ama böyle sağlam eserler okunmadığında da insanların kafaları birçok şehir efsaneleriyle, menkıbelerle, uydurma bilgilerle, çer çöple doluyor. Okullarda okutulan tarihler de genellikle yanlı olabiliyor. Onların dışına çıkıp okuduklarımız da farklı açılardan yanlı ve aldatıcı olabiliyor. Özellikle tarih söz konusu olduğunda insanlar tarihi olayları olduğu gibi değil de, olmasını arzu ettikleri gibi anlatan hamasi eserlere daha çok değer veriyorlar. Bu da bir yerden sonra artık kendi kendimizi aldatmaktan öteye geçmiyor. “Göz göre göre aldatılmak ister misiniz?” diye kime sorsanız buna itiraz eder ve kesinlikle aldatılmaktan hoşlanmadığını söyler. Ama gerçek hayatta aldatılmaktan daha çok hoşlanırız. Çünkü bizi aldatanlar bize bizi aldattıklarını hissettirmeden yaparlar bu işi. İnsanların birçoğu gerçeklerle yüzleşmekten hoşlanmazlar. Gerçekler acıdır çünkü ama onlardan kaçmanın da bir yararı yoktur.
Tarihi olaylara bugünden baktığımızda daha çok ülkesi için, insanlık için mücadele vermiş, fedakârlık yapmış insanların çoğunlukla ödüllendirilmek yerine cezalandırıldıklarını görüyoruz.
Bu iletişim çağında insanlar kitleler halinde aldatılabiliyorsa bunun en açık delili bu olsa gerektir. İnsanların uyanması, aydınlanması için gerek batıda, gerekse doğuda tarihte büyük mücadeleler verilmiştir. Günümüzde de sanat-edebiyat eserleriyle, sinema ve tiyatro aracılığıyla, sanatın bütün imkânlarıyla bunun için mücadele verilmektedir. Bizleri aldatanlar sanatın ve edebiyatın her çeşidine karşı olmuşlardır. Sadece ve sadece insanları uyutan, halinden memnun, başına gelen her şeyi Tanrı’nın yazgısı olarak görüp sineye çeken, boyun eğen, soru sormayan, itiraz etmeyen yaklaşımlar geçerli olmuştur. Camilerde bir vaize bir soru soramaz, bir itirazda bulunmazsınız. Sadece boynunuzu kırıp oturur ve anlatılanları dinlersiniz.
Şimdi çağdaş teknoloji ve bilişim yeni imkânlar getirdi. Bilgi herkesin elinin altında artık. Merak ettiği her şeyi Google’a yazıp cevabını şöyle ya da böyle alıyor.
İnsanlar bilinçlendikçe, bilgiye erişim kolaylaştıkça onları koyun sürüsü gibi gütmek de zorlaşıyor. Bu da büyük bir paniğe yol açıyor. Panik arttıkça, tartışma büyüdükçe bilinçlenme daha da artıyor ve din ya da ideoloji sektörleri kayıtsız şartsız bağlılarını kaybediyorlar. Gürültü büyüyor; ama korkunun ve paniğin ecele faydası yok.
Bu değişim ve dönüşüm elbette o kadar da kolay olmayacaktır. Dünya ve ahiret hakkında, tarih hakkında, medeniyetler hakkında doğru bilgilere ulaşıldıkça dünyamız aydınlanacak ve aydınlıklardan rahatsız olan yarasaların çırpınışları da o ölçüde artacaktır.
Bediuzzaman Said Nursi’nin; “Ümit var olunuz. Şu istikbal inkılabatı içerisinde en gür sada İslam’ın sadası olacaktır” sözü çok hoşuma gider.
Bir köşe yazısını okumaya sabrı olmayanların iki bin sayfaya yakın bir kitabı okumalarını beklemek hayal olsa da ümit ediyorum ki bunu başaranlar çıkacaktır. Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunamayacağının bilincinde olanlar bu zahmetlere katlanacak ve okuyacaklardır. Analarından bilge doğduklarını vehmedenler, bir sarık, bir sakal, bir cübbe ile insanları peşlerinden sürüklemenin kolaycılığına alışmış olanlar çok debelenecekler, avazları çıktığı kadar feryat edecek, herkesi cehenneme sokmaya, tekfir etmeye, sapıklıkla, sapkınlıkla, yoldan çıkmışlıkla, kim bilir daha nelerle itham etmeyi sürdürecekler. İnşallah ufak tefek günahlarımızı da bu şekilde onlar yüklenecekler ve onlar cehennemde bizim yerimize cayır cayır yanarken bizler de cennette keyfini süreceğiz. Bile bile insanları Allah ile, din ile aldatanlar, bunu her ne kadar hak ediyorlarsa da biz onlar için bunu temenni etmiyoruz. Allah akıl- fikir, izan, insaf versin. Yaptığımız her şeyin, söylediğimiz her sözün, içimizden geçen her niyetin hesabını, içimizden geçeni de, dışımıza vurduklarımızı da en iyi bilen Allah’a vereceğimizin şuurunda Müslümanlar olarak her şeyden önce herkes için dua etmemiz gerekir elbette. Onun için büyüklerimiz “Allah ıslah etsin. Islahı mümkün değilse de Kahhar ismi şerifiyle kahretsin“ derlerdi. Biz de bunu der, bunu söyler, böyle dua ederiz.
Ulu Kanal
Hayri Bostan
uzmanustaz@hotmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.